Koronavirüs salgını hayatımızı nasıl etkiledi? Hangi alışkanlıklarımız değişti?
Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması'na göre, düzensiz saatlerde ve daha fazla yemek yiyoruz. Uykuya yatış ve kalkış saatlerimiz de değişti.
Abone ol“Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması”, uyku ve yemek yeme alışkanlıklarından sosyal medya kullanım alışkanlıklarına kadar pek çok davranış değişikliklerini ortaya koydu. Araştırmaya göre, bu süreçte daha düzensiz saatlerde ve daha fazla yemek yiyoruz. Uyku düzenimizde yatış ve kalkış saatleri de değişti.
Küresel Covid-19 salgını ile birlikte değişen sosyal hayat, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni davranış modellerini ortaya çıkardı.
Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Aydın Öztürk ve Method Research Company Proje Direktörü Hale Aslı Kılıç tarafından 8-12 Nisan 2020 tarihleri arasında, Türkiye genelinde 18 yaş üstü 3.000 kişi ile yapılan ‘Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması’ sonuçları açıklandı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı ve Method Research Company Genel Müdür Yardımcısı Selçuk Kılıç’ın katılımıyla, online olarak gerçekleştirilen basın toplantısında, araştırma sonuçlarına ilişkin verileri Dr. Öğretim Üyesi Öztürk paylaştı.
Yeme alışkanlıkları değişti
Araştırmaya göre, Koronavirüs salgın süreci boyunca günlük hayatın hemen her alanında değişiklik yaşandı. Bunların başında ise yeme düzeni geliyor. Araştırma, kişilerin yarısından fazlasının yemek yeme alışkanlığının değiştiğini ortaya koydu.
Özellikle 26- 45 yaş arasında ortalama %62 oranında yeme alışkanlıklarının değiştiği gözlemlendi. Araştırmaya katılanların %43’ü yemek yeme saatlerinin değiştiğini, %35’i daha fazla yemek yediğini belirtti. Hazır gıda ve hamurlu yiyecek tükettiğini belirtenlerin oranı oldu.
Daha düzensiz saatlerde ve daha fazla yemek tüketiliyor
Araştırma, yemek yeme saatlerinin düzensizleştiğini ve daha çok yemek yendiğini gösterdi. Özellikle gençlerde hamurlu ve hazır gıda tüketiminin önemli düzeyde arttığı ortaya çıktı. Gençler ve öğrencilerin %49’u yemek yeme saatlerinin düzensizleştiğini belirtti. %44’ü “daha fazla yemek yiyorum” derken, %30’u hazır ve hamurlu gıda tüketiminin arttığını kaydetti.
Araştırmada daha fazla ev yemeği yediğini ve sağlıklı beslendiğini belirtenler de yer aldı. Katılımcıların %36’sı “daha fazla ev yemeği yiyorum derken; daha sağlıklı beslendiğini belirtenlerin oranı oldu. Araştırmada oranında daha az yemek yediğini ifade edenler ise en düşük gelire sahip kişilerden oluştu.
Uyku düzeni bozuldu
Araştırma salgın sürecinde uyku düzeninin de değiştiğini de ortaya koydu. Salgın sonrası süreçte uyku düzeni %60 oranında değişiklik gösterdi. Değişiklik uykuda geçen süreden ziyade; daha çok yatış / kalkış saatinde oldu. Sabah kalkış saati ortalama 11.00 ve gece yatış saati ortalama 02.00 olarak kaydedildi. Uyku düzeninin en fazla değişiklik gösterdiği grup ise gençler ve öğrenciler oldu.
Gençler en çok sosyal medya takip ediyor, dizi izliyor
Araştırmaya göre, Koronavirüs nedeniyle evde geçirilen süre özellikle gençlerde sosyal medya kullanımı, dizi izleme, ev işleri ve uyku ile geçiyor. Sosyal medya kullanımı özellikle 25 yaş altında ve 56 yaş üstünde ciddi bir artış gösterdi.
Salgın sürecinde tüm yaş gruplarında olduğu gibi kitap okuma ve spor yapma oranı gençlerde de düşük seviyede olduğu gözlendi. Bu süreçte 18-25 yaş arası ve %92’si öğrenci olan gençlerin gündelik aktiviteler içinde sosyal medyada vakit geçirme oranı %68; dizi/ film izleme oranı %60; temizlik ve ev işlerine verdikleri destek oranı %47 ve uyku oranı %44 olarak kaydedildi.
Öğrenciler uzaktan eğitimi verimsiz buluyor
Araştırmaya katılan lise ve üniversite öğrencilerine “uzaktan eğitim” konusundaki görüşleri de soruldu. Üniversite öğrencilerinin %41’i uzaktan eğitime katıldıklarını ve %29 oranında verimli bulduklarını belirtti. Lise öğrencilerinin %67’si derslere katıldığını belirtirken; %27’si verimli bulduğunu ifade etti.
Gündem TV haberlerinden takip ediliyor
Araştırmada gündemin takip edildiği mecralar da belirlendi. Katılımcıların %82’si televizyon haberlerinden, %57’si internet haber sitelerinden, %40’ı Twitter’dan, %34’ü Instagram’dan, %20’si WhatsApp’tan, ’u Facebook’tan gündemi takip ettiğini kaydetti.
Eğitim düzeyi arttıkça kaygı da artıyor!
Çalışma sonuçlarına göre, Türkiye’nin %60’ı kaygılı hissediyor. Bu oran en yüksek olarak %73 ile evde çalışanlar (home-office) ve çalışmayan/işsiz kalanlarda kendini gösterdi.
Ayrıca ekonomik sınıf ve eğitim seviyesi yükseldikçe kaygı oranında anlamlı bir artış olduğunu gözlemlendi. Örneğin kaygı düzeyi, yüksek eğitime sahip kişilerde %68’e çıkarken, düşük eğitim seviyesine sahip kişilerde %48 oldu. Benzer şekilde A-B SES düzeyindeki kişilerde kaygı oranı %65, C1-C2 orta- orta üst sınıfta %58 ve D-E SES düzeyinde %54 oranında kaygı düzeyi görüldü.
Çoğunluk “Evde Kal” çağrısına uyduğunu düşünüyor
Araştırma sonuçlarına göre “Evde kal” çağrısına uyma konusunda bir ikilem ortaya çıktı. “Evde kal çağrısına uyuyorum” diyenlerin oranı %81 iken, “Bu çağrıya diğerleri uymuyor” diyenlerin oranı %61 oldu.
Olumlu beklentiler: Sağlık bilinci, aile ilişkileri, çevreye duyarlılık artar
Katılımcıların salgın sonrası yaşanılacağını düşündükleri olumlu gelişmeler dünyada, Türkiye’de, insan ilişkilerinde ve farkındalık konusunda olmak üzere dört ana başlık altında analiz edildi.
Çevreye duyarlılık artar
Katılımcıların %75’i tüm dünyada sağlık bilincinin artış göstereceğini belirtti. Katılımcıların büyük bölümü, hem dünyada hem de Türkiye’de çevre konusunda daha olumlu gelişmeler olacağını düşündüklerini belirtti. “Dünyada çevre temizliği olumlu yönde değişir” diyenlerin oranı %70, “Türkiye’de çevre temizliği olumlu yönde gelişir” diyenlerin oranı ise %61 oldu.
Ailede iletişimin güçleneceği beklentisi yüksek
Araştırmada aile bireyleri arasında iletişimin güçleneceği yönündeki beklenti %70 olarak ölçüldü. Bu beklenti, en yüksek olarak (%82) D-E SES düzeyindeki kişilerde ortaya çıktı. Bu oran A-B seviyesinde %66, C1-C2 seviyesinde %67 olarak ölçüldü.
Tarihteki salgınlara bakıldığında kişilerin grup içi ilişkilere odaklanması, içe kapanması ancak dışarıdaki gruplarla arasına mesafe koyma isteği geliştirdiği görülür. Parazit Stresi Kuramı ile açıklanabilecek bu durumun Türkiye gibi kolektif bilinci yüksek bir kültürde aile ilişkilerini artırma olasılığı yüksektir.
Olumsuz Beklentiler: Salgının ekonomi ve halk psikolojisi üzerine etkisi büyük
Katılımcıların salgın sonrası yaşanılacağını düşündükleri olumsuz gelişmeler dünyada, Türkiye’de ve insan ilişkilerinde olmak üzere üç ana başlık altında analiz edildi. En büyük olumsuz beklentiler, dünya ekonomisinin ve halk psikolojisinin kötüye gideceği yönünde oldu. “Dünyada ekonomi kötüye gider” diyenlerin oranı %78’ken; “Halk sağlığı ve psikolojisi kötüye gider” diyenlerin oranı %65 oldu. Bunu hemen izleyen cevap ise %58 ile “Türkiye’de ekonominin kötüye gideceği” beklentisi oldu. Araştırmaya göre, post- korona döneminde ulaşım, hizmet sektörü ve turizm başta olmak üzere tüm sektörlerde küresel düzeyde bir ekonomik küçülme olacağı öngörüldü. Araştırmada genel olarak salgının ekonomi üzerinde oluşturacağı yük ve bunun kişiler üzerinde oluşturacağı psikolojik sorunlar öne çıktı.
Prof. Dr. Arıboğan: “Toplumsal davranışlar üzerinden araştırma gerekliydi”
Online basın toplantısında konuşan Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir süreçle karşı karşıya olunduğunu belirterek, “Pandeminin başındaki duygularla sonundaki yani 3 ay sonraki yaklaşımlar arasında fark olduğunu düşünüyorum” dedi.
Sokağa çıkma yasağı ile evde kal uygulamasını birbirinden farklılaştırmak gerektiğini vurgulayan Arıboğan, “Evde kal çağrısı bir tavsiyedir. %80 üzerinde insanlar buna uyduklarını düşünüyorlar. Öte yandan 65 yaş üstü için ayrı bir araştırma yapılması lazım. Ne hissettiler, evde ne yaptılar, kendilerini ne gibi şeylerden yoksun hissetiler gibi. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla toplumun bir kesimi yaşlıların eve kapanmasını onların hayatını korumak için bu önlem alınıyor gibi algılamadı. Tam tersine virüs taşıyan, suçlu olan onlar gibi göründü. Toplumun bir kesimi bu kişileri dışladı, izole etti. Artı 65 yaş son derece genç bir yaş. Yalnız yaşayan insan sayısında da azalış var, anladığımız kadarıyla genç bireyler ailelerinin yanına geldi. Aileler kalabalıklaştık. 30 yaş altı olmayan gençler de anne baba ocağına yeniden sığındılar gibi görünüyor” diye konuştu.
“Aile içi şiddet %22 oranında arttı”
Araştırmanın dünya çapındaki araştırmaların da sonuçlarını yansıttığını dile getiren Arıboğan, “Mesela yeme içme alışkanlıkları Uzakdoğu’da da değişmiş. Çin’de %86 oranında yeme içme alışkanlığı değiştiği ve evde daha fazla yemek yenildiği oranı çıkıyor. Hongkong %77, Malezya %62, Amerika’ya baktığımızda benzer sonuçlar var, evde daha fazla yemek pişirmeye başlamışlar. %83’lük bir oran var. Dünyanın her yerinde benzer şeyler var, evde kal çağrısı ile birlikte alışkanlıklar ve aile ile geçirilen zaman da artıyor. Doğal olarak aile ile daha fazla vakit geçiriyorsunuz. Ancak öte yandan aile içi şiddet %22 oranında artmış. Çin’de ilk ortaya çıkan sonuç boşanmaların hızlı bir şekilde yukarı doğru fırladığıydı. Yani bir arada olmak insanların birbirini daha iyi tanımasına yol açıyor. Ama bir yandan da karşınıza çıkan insan evden uzaktayken fark edemediğiniz ama 24 saati bir arada geçirdiğiniz insan çok olumsuz birine de dönüşebilir” dedi.
“Sağlık açısından farkındalık bilinci oluştu”
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı da araştırmanın aile ilişkilerindeki düzelme ve tüketim alışkanlıklarındaki değişmeyi gözler önüne serdiğini belirterek, “Bu sürecin bize sağladığı en önemli avantajlardan biri insanlarda çok ciddi anlamda sağlık açısından bir farkındalık bilinci oluştu. Hijyen, fiziksel mesafenin korunması, çok sağlıklı gıda tüketimi konusunda insanlarda ciddi bir farkındalık bilinci oluştu” dedi.
Koronavirüs öncesi süreçte çoğumuzun hayatının daha çok iş odaklı olduğunu kaydeden Süleymanlı, “İş dışında arta kalan zamanlarımızı daha çok eve ayırabiliyorduk, sosyal ilişkilerimize hatta akrabalık ilişkilerimiz de daha çok iş ve eğitim dışında kalan zaman sürecindeydi. Ama birdenbire çok hızlı bir şekilde hepimiz eve sığmaya başladık, eve döndük. Bir anlamda çok modern hayatın ortaya çıkarmış olduğu iş odaklı bir yaşam biçiminden çok hızlı bir şekilde geleneksel toplumlarda daha çok karşılaştığımız bir yaşam biçimine döndük. Hayatımız bu şekilde dönüştü. Bir anlamda da hayatımız kendi inisiyatifimizin dışına çıkmış oldu. Böyle bir sürece girdik. Dolayısıyla tabii ki bu şok olarak adlandırabileceğimiz bu süreçte farklı kesimlerin farklı şekillerde etkilendiğini araştırma sonuçlarında çok bariz şekilde gözlemlemiş olduk” dedi.
Selçuk Kılıç: “Korkular ve kaygılar azaldı”
Method Research Company Genel Müdür Yardımcısı Selçuk Kılıç ise çalışmanın korku ve kaygının yoğun olduğu tarihlerde yapıldığını belirterek, “Şimdi o kaygılar, korkular ve vakalar biraz daha azaldı. Bu çalışmada 74 ilden katılım oldu. Dolayısıyla tam Türkiye’yi sunan bir araştırma oldu” dedi.