Abdullah Gül: Hem Erdoğan'ı hem de Davutoğlu'nu uyardım

Abdullah Gül: Hem Erdoğan'ı hem de Davutoğlu'nu uyardım

Abdullah Gül: Hem Erdoğan'ı hem de Davutoğlu'nu uyardım! Fehim Taştekin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e verdiği Suriye brifinginde yaşananları anlattı.

Gazeteci Fehim Taştekin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e verdiği Suriye brifinginde yaşananları Rudaw'a anlattı. Taştekin

"Benim Suriye’deki durumla ilgili analizlerime hak verdi. Hükümetin Suriye politikasını enine boyuna eleştirdim, nerelerde hata yapıldığını sıraladım, itiraz etmeden dinledi. Kendisinin de defalarca hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Ahmet Davutoğlu’na ikazlarda bulunduğunu ama sözünün dinlenmediğini söyledi"

ifadelerini kullandı.

Kuzey Irak'taki Barzani yönetimine yakın Rudaw'a konuşan Taştekin, "

kitabınızda Ağustos 2015’te son Suriye gezinizden sonra Abdullah Gül’e bir brifing verdiğininizi belirtmişsiniz. Abdullah Gül, Türkiye’nin mevcut Suriye politikasından hoşnut muydu? O dönem Başbakan olsaydı o da aynı politikayı izler miydi" sorusuna şöyle yanıt verdi: "Gül ile iki saat süren bir sohbetim oldu. Talep kendisinden geldi. Benim Suriye’deki durumla ilgili analizlerime hak verdi. Hükümetin Suriye politikasını enine boyuna eleştirdim, nerelerde hata yapıldığını sıraladım, itiraz etmeden dinledi. Kendisinin de defalarca hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Ahmet Davutoğlu’na ikazlarda bulunduğunu ama sözünün dinlenmediğini söyledi. Gül’ün yaklaşımı farklıydı. Tabii bana hak verdiği konularda gerek dava arkadaşlarının gerek dışardaki müttefiklerinin baskıları karşısında ne kadar direnç gösterebilirdi bilmiyorum. Gül yumuşak tabiatta bir lider, Erdoğan gibi dayatmacı değil."

Taştekin söyleşinin devamında şunları söyledi: Acaba Türkiye eski Suriye politikasından vaz mı geçti?

Kafa yapısı değişmedi. Ama defalarca duvara tosladılar. Artık iki yıl öncesi gibi

“Ortadoğu’da her gelişmeye biz yön veririz, süreçleri biz yönetiriz”

diyecek halde değiller. Seslerini kısmaktan başka şansları yok. Aksi halde çok komik duruma düşebiliyorlar.

En son dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD dönüşünde, Obama’ya “Kuzey Suriye’de olanlara seyirci kalmayacaklarnı söylediğini” açıkladı. Türkiye’nin Suriye’ye girme ihtimali ne kadar sizce?

Türkiye, Suriye’ye giremez. Bunun için aklını yitirmiş olması gerekir. 2012’den beri Kürtleri tehdit ediyorlar. Yaptıkları IŞİD, Nusra ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı bazı grupları kullanarak Kürtlerin elde ettiği kazanımları yıkmaya çalışmak oldu. Bir vekâlet savaşı da Kürtlere karşı verildi. Bir de top atışlarıyla Kürtleri ilan edilen kırmızı çizgilerde durdurma çabası var. Bunların dışında Suriye’ye doğrudan askerlerini sokarak bir savaşa girmesi kolay değil. Girerse hem Kürtler ve müttefikleri hem Suriye ordusu hem de Rusya ile savaşı göze alması gerekir. Sanırım Rusya düşürülen uçağın intikamını almak için Türkiye’nin karadan ya da havadan Suriye’ye girmesini dört gözle bekliyor. Rusya’nın NATO toprakları dışında yapacağı bir misillemeyi Türkiye’nin müttefiklerin de üzerlerine almayacağını sanıyorum.

Suriye konusuna hakim birisiniz. Sizce federal sistem Suriye için kalıcı bir çözüm oluşturur mu?

Federal sistemin ne kadar işlevsel olduğuna bağlı. Rojava’da umut veriyor. Bu Kürtlerin birçok şeyi içselleştirmiş olmasına, toplumsal örgütlülüğüne ve askeri disiplinine bağlı bir durum. Aynı şeyi Arap bölgelerinde görmüyoruz. Ama fikir olarak Kürtlerin hayata geçirdiği model Suriye’yi rahatlatacak bir modeldir. Tabii oldukça zor. Suriye sıkı bir ulus devlet mantalitesine sahip. Bu elbiseyi yırtıp atması ciddi bir devrim olur. Merkeziyetçi yapıyı ademimerkeziyetçi bir yapıya dönüştürmek dünyanın en zor işi. Aynı direnci Türkiye’de de görüyoruz.

Söz konusu federal sistemde IŞİD’in Rakka merkezli bir federal bölgesi olabilir mi?

Hayır olamaz. Buna ne uluslararası sistem ne yerel aktörler ne de Suriye yönetimi izin verir.

PYD’nin Moskova’da, YPG’nin Prag’da temsilcilik açması, politikalarına nasıl bir güzergah çizebilir?

Kürtler çok boyutlu bir yol izliyor. Prag ya da Brüksel’de büroların açılması Batı’ya yönelimi gösteriyor. Moskova’da temsilciliğin açılması ise küresel bir güce yaslanma ihtiyacına denk geliyor. Rusya’nın desteğini almak hem uluslararası platformlarda, hem de Şam üzerinde Kürtler namına bir etkiye sahip olmak demektir. Amerika ile ittifakın Şam üzerindeki etkisi ters yönlü. Bunu dengeleyen faktör Rusya ile ittifaktır. Her iki güçle birlikte hareket etme yeteneği sürdürülebilirse bundan Kürtler kazançlı çıkar.

Sizce ileride ABD Rojava ve Güney Kürdistan’ın birleştirmeye çalışır mı?

Kısa vadede böyle bir şeyin olması zor. ABD istese de bunu yapamaz. Bir kere Kürtlerini bunu istemesi lazım. İki yakadaki hakim anlayış birbirine taban tabana zıt. Şu anda Rojava’ya uygulanan ambargoda en can yakıcı olan Güney Kürdistan’dan gelen ambargodur. Önce Kürtlerin kendi birliğini sağlaması gerekiyor. Sonra bölgesel güçlerin iradelerini aşmaya ve uluslararası toplumun desteğini almaya sıra gelir. Daha alınması gereken çok yol var.

Suriye’deki Kürt toplumun en belirleyci yönleri ve hedeflerine varmak için ne tür avantajlara sahipler?

Kürtlerin bir davası var. Bu dava bir çıkış yapmak için olabilecek en uygun koşullara sahip. Savaş ve IŞİD tehdidi Kürtlerin kendi sözlerini söyleme ve farklılıklarını gösterme imkanı da verdi. IŞİD ile mücadele Kürtlere meşruiyet kazandırdı. Ellerindeki model onların şu an en güçlü silahı. Üçüncü yol stratejisi Kürtlere kazandırdı. Tabii elde ettikleri siyasi mevzileri kalıcı kılmak için yerelde farklı halklarla geliştirdikleri birlikte yaşama felsefesinden kesinlikle sapmamaları ve uluslararası alanda olabildikçe akıllı ilişkiler geliştirmeleri gerekiyor. Kürtler kendilerini silahla dayatmaya kalkışırsa, kaybeder. Çünkü o zaman ittifak kurdukları halklar bir şekilde çözülür ve başka ittifak ilişkileri ve çıkar savaşları devreye girer.