Alerji'de ürküten yükseliş!
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji ve Astım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent Şekerel, besin alerjilerinin özellikle çocukların ancak her yaşta olabilen bir sorun olduğunu söyledi. Pandemi döneminde kuruyemiş tüketiminin de arttığını söyleyen Şekerel bu dönemde artışa dikkat çekti.
HACETTEPE Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji ve Astım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent Şekerel, besin alerjilerinin ülkelerin tüketim alışkanlıkları ile ilgili bir durum olduğunu söyleyerek, “Kuruyemiş alerjilerinin sıklığına baktığımızda Türkiye özelinde son 20 yılda 2 ile 3 katı kadar bir artış yaşandığını görüyoruz. Özellikle Türkiye’deki bir numaralı sorun fındık alerjisidir” dedi.
Besin alerjilerinin çocukluk çağında çok sık görüldüğünü belirten Şekerel, “Bazı besin alerjileri zamanla kaybolurken, bazıları kalıcı olabiliyor. Türkiye için çocukluk çağında 4 tane temel sorunumuz var. Bunlar süt, yumurta, kuruyemişler ve susamdır. Genellikle süt ve yumurta alerjisi iyi seyirlidirler. Yaklaşık yüzde 50-60 oranında zamanla düzelirler. Fakat kuruyemiş ve susam alerjileri kalıcı olma eğilimde olan alerjilerdir.
Düzelme oranları yüzde 10 ile 30 arasındadır. Kuruyemiş alerjisi denildiğinde batı toplumlarında Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avustralya gibi ülkelere baktığımızda en büyük sorunun yer fıstığı olduğunu görürsünüz. Türkiye’de yer fıstığı tüketim alışkanlığı yüksek değildir. Ülkemiz özelinde baktığımızda bir numaralı sorun fındık, daha sonra antep fıstığı alerjisidir.
Antep fıstığı moleküler olarak kaju fıstığı ile benzer özellikle olduğu için çoğunlukla iki alerji bir arada seyreder. Antep fıstığı alerjisi olan da kaju fıstığına alerjisi olması da beklenir. Öte yandan ceviz alerjisi de önemli sorunlar arasındadır.
Bizim tükettiğimiz kuruyemişler arasında özellikle en az alerjik özelliği olan bademdir. Badem alerjisini daha az görüyoruz” diye konuştu.
Son 20 yılda 3 kat artış
Besin alerjilerinin ülkelerin tüketim alışkanlıkları ile ilgili bir durum olduğunu ifade eden Şekerel, şunları söyledi:
“Kuruyemiş alerjilerinin sıklığına baktığımızda Türkiye özelinde son 20 yılda 2 ile 3 katı kadar bir artış yaşandığını görüyoruz. Bu esasında Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki birçok devlet için de geçerli bir durumdur. Tüketim alışkanlıklarımız değişiyor. Tüm dünyada kabuklu ağaç yemişleri yani fındık, antep fıstığı, kaju, ceviz ve badem tüketiminin arttığını görüyoruz.
Örneğin, Avustralya’ya, Çin’e baktığınızda kaju fıstığı çok fazla tüketilir. O ülkelerde kaju alerjisini daha fazla görürsünüz. Türkiye özelinde ise, fındık bir numaralı sorundur. Türkiye, dünyadaki fındık üretiminin yüzde 75’ini gerçekleştiren bir ülkedir. Özellikle kakaolu ürünlerin içerisine fındık fazlasıyla giriyor. Dolayısıyla kişi oturup bizzat fındık yemese bile kakaolu ürünler tükettiğinde fındıkla karşılaşır.
O yüzden Türkiye’deki bir numaralı sorun fındık alerjisidir. Ayrıca dünyada en fazla antep fıstığı tüketen toplumuz. Öte yandan pandemi döneminde de kuruyemiş tüketimi daha fazla oldu. Hastanemize pandemi döneminde çok sayıda hasta başvurdu. Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Alerji Kliniğini olarak Türkiye’nin genellikle en ağır hastalarını gördüğümüz bir kliniğiz. Bu zamana kadar astımların ön planda olduğu bir hasta popülasyonumuz vardı.
Pandemi dönemine baktığımızda çocuklarda astımın azaldığını çünkü çocuklar enfeksiyonla karşılaşmadıkları için astım atakları yaşamıyorlar; astım hastalarımız 10’da 1’e düşerken, besin alerjisi olan hasta sayılarımız 3-4 kat arttı. Biz şimdi daha fazla besin alerjisi hastası görür duruma geldik.”
Tedavi olanakları kısıtlı
Besin alerjisi ile ilgili tedavi olanaklarının çok kısıtlı olduğunu dile getiren Şekerel, “Öncelikle ailenin bu besini tüketmemesini istiyoruz. Tükettiği zaman özellikle kuruyemiş alerjisinde en ağır reaksiyonu veren alerjilerdendir. Nefes darlığı, tansiyonda düşme, yüz ve göz şişmesi ile kabarma gibi önemli yakınmalar olabiliyor.
Son yıllarda ‘immünoterapi’ dediğimiz besinden az az vererek vücudun bağışıklığını güçlendiremeye yönelik bir takım tedavi yaklaşımları var. Başarı oranları rutin değil. Bazı ilaçların bunlara karşı tepkiyi koruyucu olduğu gösteriyor ama rutine girmiş değiller. Önümüzdeki 10-20 yıl içinde yeni tedavi olanaklarının hızla piyasaya gireceğini bekliyoruz” dedi.