Aşık Veysel’in aramızdan ayrılışının 45. yılı… İşte Aşık Veysel Şatıroğlu’un hayat hikayesi

Aşık geleneğinin son temsilcilerindi Aşık Veysel. Şiirleri ve türküleri ile vefatının 45’inci yılında da anılmaya başlandı. Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. 21 Mart 1973’te Sivrialan, Sivas'ta hayatını kaybetti.

Anadolu sanatının en nadide temsilcilerindendi Aşık Veysel... Yunus'un, Karacaoğlan'ın, Pir Sultan Abdal'ın, Dadaloğlu'nun çizgisindeydi. Hatta o çizginin son temsilcisiydi. Kördü ama görmez değildi. Herkesten daha iyi görüp, herkesten daha iyi hissederdi, dağı, taşı, çiçeği, toprağı ve insanlığı... İlk şiirini Mustafa Kemal Atatürk'e yazmıştı. 45 yıl önce, 78 yaşındayken aramızdan ayrıldı Veysel. Ardında uzun ince bir yol bıraktı.

Aşık geleneğinin son temsilcilerindi Aşık Veysel. Şiirleri ve türküleri ile vefatının 45’inci yılında da anılmaya başlandı. Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. 21 Mart 1973’te Sivrialan, Sivas'ta hayatını kaybetti.

Aşık Veysel ilk şiirini Atatürk’e yazmıştı. 1956 yılında Dinar’a yaptığı bir gezi sırasında şair Nedret Gürcan, Aşık Veysel’in yanından ayrılmadı. Hemen sesini kaydetmek için harekete geçti. Ve Yayınevi’nin yayınladığı ses kaydında Aşık Veysel, Cumhuriyetin 10’uncu yıl dönümünde bir destan hazırladıklarını, şiiri Ankara’ya gönderdiklerini, şiirin ardından kendilerinin de yola düştüğünü kendi üslubunca şöyle anlatıyordu:

“Ankara’ya geldik. Misafir olacah bir yerimiz yoh. Cebimizde para yoh. Kendimize güvenemiyoruk otelde şurda burda yatmak için… Biz ne yaparız filan… Orda burda dert yanar iken, dediler Erzurumlu Paşo dayı var. O adam müsafiperverdir, sizleri misafir eder dediler. Sora sora o adamı bulduh. Hakigaten adam da misasirperver bir adamıdı.

Dedim Hasan Efendi biz buraya yeyip içmek için gelmedik. Bizim maksedimiz var. “Neymiş” diye sordu adamcaağaz. Dedim böyle bir destanım var, bunu Atatürk'e duyurmak maksediyle geldim. Tanıdığımız yok, yolunu bulamıyoruz. Dedi, “vallahi ben işçi bir adamım böyle şeylerle alakamız yok. Ama burda bir milletvekili var, gidelim ona danışalım da o ne türlü yol gösterirse gidelim oğa gore iş tutalım” dedi. Gittik adama. “Ne istiyorsunuz” dedi. Valla halk şaeriyiz, Atatürk'ü görmek istiyoruz dedik. “Bırak canım” dedi, “siz kıyıda köşede çalın çağırın, geçin gidin beş-on para kazanabiliyorsanız” dedi. “Halk şaerine, şuna buna ehemmiyet veren yok” dedi. “Hayır öyle değil, bizim şöyle bir destanımız var, bunu okuyalım da onun için onu duyuracağız” dedik. “Söyle bakalım” dedi. Aynen destanı baştan ayağe kadar okudum. “Güzel” dedi. “Çok iyi yazmışsın ve iyi düşünmüşsün” dedi. “Bunu” dedi, “Hakimiyeti Milli Metbaası'na abimiz (anlaşılmıyor) Bey'i goriyim de” dedi. “Yarın saat sekizde bir cevap veririm”. Gittik.

ATATÜRK ONU ARADI

Sabahsı saat sekizde geldik. Adam gine “yok” dedi, “ben böyle şeye karışmam” dedi. Sonra dolandık İstanbul'a vardık. İstanbul'da, daha Angara'da radyo açılmamıştı, radyo evinde söylerken, Atatürk rahmetlik, Dolmabahçe Sarayı'nda içermiş. Duymuş. Biz çıktık (kesintiler) telefon etmiş radyo evine. Bizi de bir Arapkirli bir Mehmet Efendi isimli birisi, Kuledibi'nde kapıcıymış, bizi aldı oraya gotürdü. Orda çalıp eğleniyoruz. Radyo evinden cevap vermişler ki, “Çıktılar edreslerini bilmiyoruz”. Emniyet müdürlüğüne telefon etmişler. Polisler 12'ye kadar İstanbul'u alt üst etmiş, aramış daramış bulamamışlar. Sabahleyin geldik. Cemil Bey “yahu akşam nerdeydiniz bir fırsat kaçırdık ki”… “Hayrola neymiş” dedik. “Böyle böyle oldu, nerdeydeniz” dedi. Eee tabii müteessir olduk ama “iş elde çıktı, ne yapalım ya” dedik. “Valla ben bir mektup yazayım Yaver Şükrü Bey'e” dedi. “Gidin doğrulun doğru Dolmabahçe sarayına kadar” dedi. Yazdı, mektubu aldık, sazı aldık, haydi bakalım Dolmabahçe Sarayı'na. Vardık gapıya dayandık. Polisler “ne o” dediler, “böyle böyle olmuş” dedik. Komiser dedi ki “evet evet bırakın geçsinler akşam (anlaşılmıyor) Atatürk” dedi. Geçtik içeriye. Vardık, Yaver Şükrü Bey'e haber verdiler, geldi. Mektübü verdik. Açtı okudu. “Ne yapayım şansınız tutmadı” dedi. “Akşem o gadar arattım saat 12'ye kadar” dedi. “Fakat bulduramadım” dedi. “Malum bu bir keyf zamanıdır” dedi. “O zaman çok iyi, hakkınızda hayırlıydı” dedi. “Fakat şimdi söylenmez ve ben söyleyemem” dedi.”

İŞTE, AŞIK VEYSEL’İN YAZDIĞI ‘CUMHURİYET DESTANI’…

Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası

Kurtardı vatanı düşmanımızdan

Canını bu yolda eyledi feda

Biz dahi geçelim öz canımızdan

Sinesini hedef etti düşmana

Ölmüşken vatanı getirdi cana

Çekti kılıcını çıktı meydana

Gören ibret aldı meydanımızdan

Çekildi sancaklar dayanmaz canlar

Şarktan garba gitti Türk’teki şanlar

O kadar paşalar o zabitanlar

Ayrılmadı asla sağ yanımızdan

Dumlupınar Sandıklı’nın cephesi

Dağları yıkıyor topların sesi

Kahraman askerin hücum etmesi

Cihan sele gitti al kanımızdan

Kaçırdık düşmanı bulunmaz izi

Bir hücumda geçti öte denizi

Siyanet ettiler askerimizi

Vatan memnun kaldı zabitanımızdan

Şeyh Sait de yüzün tuttu isyana

Milletini hor baktırdı vatana

Fakir fukarayı boyadı kana

Öyle şeyhler çoktur külhanımızdan

Çağırdım Şeyh Said sağır mı diye

Başında sarığı değir mi diye

Tarttılar şeyhleri ağır mı diye

Haberin doğrulttun urganımızdan

Şeriatı düşündüler şerciler

Birtakım millete fesat verdiler

Her biri bir yerde hep geberdiler

Onlar kurtulmadı toplarımızdan

Aklı başınd’olan düşünür bunu

Şeriatçı oldu tüketen onu

Dağda belde fukaraya soygunu

Veren onlar idi vatanımızdan

Menemen mes(e) lesi geldi meydana

Orda birkaçları uydu şeytana

Mehdi diye kendi kendin urgana

Taktı kurtulmadı darlarımızdan

Gazi Paşa Haziretli bir kişi

Ne kadar cesaret tuttu bu işi

Sarmıştı vatanı düşman ateşi

Esirgedi bizi ziyanımızdan

İddiacı Türkiye’nin insanı

Çalışmakla kazandık biz vatanı

Aç kurt gibi parçaladık düşmanı

Şecaat görünce aslanımızdan

Kurtardık vatanı bu belalardan

Tiren hattı küşat ettik her yerden

Terrakk’etti mektebimiz hep birden

Teşekkür kazandık müşranımızdan

Hükümet de milletini kayırdı

Bir af etti hapisleri koyverdi

Adaletle tebligatlar duyurdu

Çok şeref kazandık bayramımızdan

Türkiye’yi adalette yaşattı

Dağları deldirdi demir döşetti

Millete bir altın kemer kuşattı

Haşa nankör olman devranımızdan

Aşık Veysel bunu böyle söyledim

Benden de yadigar bu kalsın dedim

Sözlerim yalan mı dinle efendim

Kürrei arz doldu hep şanımızdan





AŞIK VEYSEL’İN HAYAT HİKAYESİ

Veysel Şatıroğlu veya lakabı ile Âşık Veysel, 25 Ekim 1894 Şarkışla, Sivas’ta doğmuştur ve 21 Mart 1973 Sivrialan, Sivas’ta hayatını kaybetmiştir. Aşık Veysel Türk halk ozanıdır. Avşar boyunun Şatırlı obasına mensuptur.

Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar, babası “Karaca” lakaplı Ahmet adında bir çiftçiydi. Veysel’in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü de kaybetti. Kendi anlatımına göre: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.”

Babasının, Âşık Veysel’e oyalanması için aldığı bağlamayla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı. 1930 yılında Sivas Maarif Müdürü olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile Kutsi Bey tarafından düzenlenen bir şairler gecesinde tanıştı. Kutsi Bey tarafından verilen destek ile birçok ili dolaşmaya başladı

Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri’nde saz hocalığı yaptı. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970’li yıllarda Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla’da her yıl adına şenlikler yapılır.

AŞIK VEYSEL ŞİİRLERİ

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda

Ovalarda dağlarda çöllerde

Düşmüşüm gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel iş bu hale

Kah ağlaya kah güle

Yetişmek için menzile

Gidiyorum gündüz gece

Aşık Veysel Şatıroğlu

AĞLAYALIM ATATÜRK'E

Ağlayalım Atatürk'e

Bütün dünya kan ağladı

Başbuğ olmuştu mülke

Geldi ecel can ağladı

Şüphesiz bu dünya fani

Tanrı'nın aslanı hani

İnsi cinsi cem'i mahluk

Hepsi birden ağladı

Doğu batı cenup şimal

Aman tanrım bu nasıl hal

Atatürk'e erdi zeval

Amir memur altın kürsü

Yas çekip mebsan* ağladı

İskender-i Zülkarneyin

Çalışmadı bunca leğin

Her millet Atatürk deyin

Cemiyet-i akvam ağladı

Atatürk'ün eserleri

Söylenecek bundan geri

Bütün dünyanın her yeri

Ah çekti vatan ağladı

Fabrikalar icat etti

Atalığın ispat etti

Varlığın Türk'e terk etti

Döndü çark devran ağladı

Bu ne kuvvet bu ne kudret

Vardı bunda bir hikmet

Bütün Türkler İnönü İsmet

Gözlerinden kan ağladı

Tren hattı tayyareler

Türkler giydi hep karalar

Semerkand'ı Buhara'lar

İşitti her yan ağladı

Siz sağ olun Türk gençleri

Çalışanlar kalmaz geri

Mareşal Fevzi'nin askerleri

Ordular teğmen ağladı

Zannetme ağlayan gülmez

Aslan yatağı boş kalmaz

Yalınız gidenler gelmez

Felek-el mevt'in elinden

Her gelen insan ağladı

Uzatma Veysel bu sözü

Dayanmaz herkesin özü

Koruyalım yurdumuzu

Dost değil düşman ağladı

Aşık Veysel Şatıroğlu