BUGÜN BAYRAM
Gerçi Bayramlar Bayram olmaktan çoktan beri çıkmıştı. “Nerede o eski bayramlar.” diye kurulan cümleleri çoktan beri derin bir iç çekmeyle homurdanır olmuştuk zaten. Bayram daha başlamadan önce tatil rezervasyonları yapılır. Şehirden koşarcasına kaçılırdı. Birçoğumuz da memleketlerine gitmek için şehirleri kısa süreliğine de olsa terk edip giderdi. Doğrusu ne büyüklerin ellerinden, nede küçüklerin gözlerinden pek öpülmez olmuştu açıkçası. Geçen yıl daha bayrama iki üç gün kala daha, şehirlerden kaçışlar, kilometrelerce araç kuyrukları başlamıştı bile. Bayramları zaten bayram gibi doğrusu kutlamaz olmuştuk çoktan beri.
Eskiden bayramlar gerçek bir bayramdı; şimdi ise sadece tatil. Bayramlar çocuklar içindi de, biz mi büyüdük? Yoksa gerçekten de kaybettiğimiz değerlerin arkasından üzülmekten başka çaremiz mi yok? Siz de derin bir ah çekip, "Nerede o eski bayramlar" diyenlerdenseniz, biraz hatırlayalım, biraz da hatırlatalım istedik eski bayramların manevi güzelliğini. Tatlı bir düş gibi aklımızda kalan bayramlarımızı…
Barış Manço’nun bir şarkısı çalmaya başlardı Bayram sabahı “Bugün bayram erken kalkın çocuklar!” diye…
Eskiden bayramların bir manası, özelliği vardı; Arifeden önce bayram hazırlıkları başlardı. Konu komşu bir araya gelip yardımlaşır; temizlik, bayram tatlısı ve diğer ikramlıkları hep birlikte hazırlardı. Bayram; tatile gitmek değildi, ziyaret etmek demekti. Eş, dost, akraba, komşu ziyaretleri yapılır, iade-i ziyaretler beklenirdi. Bayramda anane, babaanne demek kolalı mendil demekti. Mis gibi ütülenmiş, kolalanmış tertemiz mendiller torunlar için hazırlanırdı. Torunların harçlıkları ayrı ayrı hazırlanır, torunların gelmesi dört gözle beklenirdi. Aynı kıyafetlerle bayrama girilmezdi mesela, çünkü bayram; yeni pabuçlar demekti evvela. Arife gecesi yeni pabuçlarla beraber uyunurdu, annenin tüm kızmalarına aldırmadan, gizlice. Sabah erkenden kalkılır, bayramlıklar giyilir, ailecek bayramlaşılır, sofraya oturulurdu. Kahvaltı sofrasından kalkar kalkmaz, soluğu mahallede alırdı çocuklar. Mahalleli hazırlığını yapardı önceden. Bozuk paralar, şekerler kapının yanında hazır bekletilirdi. Sokakta hazır beklerdi bayram salıncağı, gıcır-gıcır sesi duyuldu mu, koşar sıraya girerdi çocuklar. Dünyanın en büyük lunaparkına gitmiş kadar eğlenirlerdi. Öyle jetonla, elektrikle falan değil, sadece salıncakçının gücüyle çalışacak kadar da samimiydi, bizdendi; seyyar salıncak. Seyyar salıncaktan inen çocuklar, çatapat, kız kaçıran cephanelerini toplar, sokaklarda "fiiçuuuyyyvv" sesleri yankılanırdı. Pamuk helvacı, kağıt helvacı, baloncu, elma şekerci, macuncu beklerdi her sokağın başında. Seyyar fotoğrafçılar gezinirdi bayram yerinde. Yepyeni bayramlıklarıyla hatıra fotoğrafı çektirirdi insanlar. Mesela hatırladığım en güzel şeylerden bir tanesi ise; tebrik kartları idi. Bayramdan günler önce atılırdı tebrik kartları, postaneler dolar taşardı. Mesela sevgililer, hediyelerini, mektuplarını aracılarla elden gönderirlerdi gizlice. Sabrı olan telefon sırası beklerdi, 1 dakika sesini duyabilmek için. Hatta köy yerlerinde el öpülür, topluca bayramlaşılırdı. Çocuklar ise köyün tüm evlerini sıradan gezer, şeker toplarlardı. Gençler ise harman yerinde toplanır; büyükçe bir ağacın dalına iplerle kurulan; köylerde dedelerimizden kalma bir geleneği canlandırır ve gençlerimiz salıncak etrafında buluşarak eski günlerin heyecanını yaşardı. Genişçe bir tahtanın iki ucuna bağlanan ipler ağacın güçlü bir dalına tutturulur, iki genç erkek tahtanın ucuna ayakta, ortaya da iki veya üç genç kız otururdu. Daha sonra yerde duran bir kişi salıncağı hızlandır, hızlanınca da baştaki erkekler dizlerini kırarak hızlıca bir oyan bir buyan ittirerek dalların arasına kadar kızları sallayarak uçururlardı. Ortada oturan kızlarda bildikleri şarkıları salıncaktan inene dek susmadan söylerdi. Biz aramızda hatta bu salıncağa ‘Tahtambur’ismini vermiştik.Tüm bayramlarda bu bir gelenekti. Gençler burada buluşur. İlk kez sevdikleriyle burada göz göze gelirlerdi. Daha birçok eğlence düzeneği vardı imkansızlık diye bir şey yoktu. Öküz arabası tekerleğinden, bir tahtadan, bir ipten veya bir ağaç dalından bu düzenekler yapılırdı. İnanın Bayramın bitmesini hiç istemezdik...
Büyüklerimiz ise, evimize gelen misafirlere önce Türk Kahvesi ikram ederken, yanında likör ve badem şekeri eksik etmek olmazdı. Bu içilen acı kahveler, tatlı sohbetlere vesile olur, kahvenin kırk yıl hatırı unutulmazdı. Komşuda pişen mutlaka bize de düşerdi. Komşuluk vardı çünkü. Yan yana kapılarda yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmesin diye paylaşılır, komşunun tabağı asla boş gönderilmezdi geri. Bayram da ekmek çıkmazdı; fırınlar, gazeteciler bile çalışmazdı. Tek bir gazete çıkardı; Bayram Gazetesi. Farklı görüşler birlik beraberlik içinde olabilirlerdi bayramda, tek bir gazetede...
Eski anılarımızı gülümseyerek hatırladığımız; ama en az onlar kadar sevgi dolu bayramları gerçekten özledik. Bayram mesajı diye bir kavram yoktu; hele akıllı telefonlarla kameralı görüşme yapma fikri hiç yoktu. Eskiden el öpmek, bayramlaşmanın tek yoluydu. Eski bayramları özlemek bir yana, birde bu yıl Corona Virüs hayatımıza eklenince bayramlar daha da önemli bir hal aldı. Bu bayram; kucaklaşamadığımız, sarılamadığımız, buluşamadığımız bir bayram olacak.
Türk toplumuna ait olmayan birçok bayram (Yılbaşılar, yortular) neredeyse geleneğimiz haline geldi. Batının kendi inançları gereği kutladığı bayramlar bizi daha çok cezp eder oldu. Eski şarkılarımız bile söylenmez oldu. Bir dönem ülkemizde geleneksel ezgilerimiz, manilerimiz, türkülerimiz ve sanat müziğimizde tıpkı bayramlarımız gibi yok olup gitti. Bir zaman Türk müziğine ve ses sanatçılarına getirilen yasaklar eskiye dair ne varsa hepsini aldı götürdü. Türk Müziği yerini duygusu dahi olmayan Pop Müziğine, Rock’a ve Jazz’a yani klasik batı müziğine yerini bıraktı.
Ne diyelim…
Bu halimizi de ileride kuşkusuz aramayız umarım. Bayramların, bayram gibi kutlanması ve gelecek nesillere bunu aşılamak, aktarmak bizim ebeveynler olarak görevimiz. Gerisi gelecek neslin bunu anlayıp anlamamasına bağlı artık. Bu bir Köşe Yazısıyla olacak ve düzelecek bir şey değil biliyorum. Bu geriye dönüş artık çok zor. Bunun için sanırım şehir yaşamının bizden neler alıp götürdüğünü bilmek gerekir. Hızlıca Teknoloji’ye teslim olduğumuz bu dönemde en azından; bu bayramda teknolojiyi kullanıp büyüklerimizi arayıp hal hatır sormamız gerekir. Bu bayramda yaşadığımız sıkıntıları görmek ve bir daha böyle bir bayramı yaşamamak için bolca dua etmeliyiz. Sağlık en önemlisi elbette, Allah bir daha Türk toplumuna, sevdiklerinden uzak bir bayram yaşatmasın. İnşallah önümüzdeki Kurban Bayramında bu sıkıntılı günleri geride bırakır, daha samimi ve hissi duygularla dolu bir bayramı birlikte yaşarız. En azından Trafik kazasız bir bayram olacak iyi tarafı da bu diyelim.
TRHaberler ailesinin (İmtiyaz Sahiplerinin, Köşe yazılarıyla toplumuzu aydınlatan ve bize ışık tutan TRHaberler yazarlarının, her dakika haber peşinde koşturan tüm TRHaberler ailesinin) ve tüm siz değerli okuyucularımızın Ramazan bayramını en içten dileklerimle kutlar, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir bayramı sevdikleri ile beraber evlerinde geçirmesini yüce Allah’tan temenni ederim. Gönül isterdi ki, yarın sabah bayram namazında aynı safta, aynı duaya hep birlikte amin diyelim ve bayramlaşalım... İnşallah bir sonraki bayramda bir arada olacağız. Dualarda buluşmak ümidiyle... Rabbim kabul etsin.
Dostluğu, sevgiyi ve geleceği… Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı… Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı yüreğimizde paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz
Şeker tadında Hayırlı Bayramlar efendim.