Cahit Zarifoğlu resimli sözleri ve şiirleri

İşaret Çocukları

Yasin okunan tütsü tütüne çarşılardan

Geçerdi babam

Başında yağmur halkaları

Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde

Daha ilk güzelliğinde

Alnını iki dağın arasına germiş

Bir devin göğsüne benzer

Göğsünden dualar geçermiş

Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri

Cami avlularına açılan

Havuz sularına kapılan çocuklar

Görmeden güneşin bütün renklerini

Götürmezlerdi dükkândaki babalarına

Ocaktan akan kaynar yemekleri

Nenelerinin koyduğu avuç taslarına

Başı ve yüreği şahbaz

Kaleleri ağırlayan kadınların

Süslerini kemerlerini

Başlarını ağırlaştıran

Ağır siyah şelâle saçlarını

Tutunca gençleşirdi erkekler

Sonra insan o ki denizde

Küçük ve büyük nehirde

Bedeni ıslatan afsunlu suda

Önce niyet sonra yıkanırdı

Zaman dert getirdi sulara

İçinde eski balıkların yattığı kayalar

Savaşan insanların elinde

İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline

Anam kanları kuruyan

Kavga ayıran bir kargı elinde

Kara ocağın taşlarına

İşaret koydu çocuklarını

Belinde gezdiren babamın

Beyaz yazılarla kazandığı adları

Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın

Unutup genç gelen günleri

Zamanın sürerken çektiği günleri

Çetin bilmecelerle

Sürdü atını şehirlere

Yün gören at güden kadınlar

Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde

Küçük pencereli karanlık dar odalarda

Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin

Uzağa çekilip giden

Ayazda donan gülmeler içinde

Ormanlarda süt emziren anne

Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu

Hep kaçarmış şehirlerin

Demir dağlarına

Uyuyunca toprak beşiğimde

Sahipsiz kalan

Ellerimden kayan aydınlık günlerim

Uyarılan Şair

Bakımlı parkların görgülü ağaçları

eli yüzü düzgün kibar dalları

Sarı yaprakları günışığını sarınmış bırakmamış

Banklardan her birinde gündüzden kalma bir koku

Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında

elinde bir belgeyle geçer

Yakın denizde bir derinlik kokusu

ve kımıldayan bir ölüm duygusu

Ve deniz

Onun sularda olmayan bir sesle

mendireğin iri kayalarına yalvarışı

Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru

Haydi ay da sulara kaysın denize yaysın gümüş dantelasını

Bir şair olarak geç karşılarına

Bir de sevgili yavrula kalbinin minicik seslerinden

Yavaş yavaş boğulan

Hafif bir de sarhoşluk özlemiyle kendini

Parktan anladığın dostluğa ver

Bir miktar da elbette ağlamak istersin

Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir

Haydi toprağa çök de ağla

Ve bre

Başının üstüne uykular çağıran adam

Kendi yamanevinden habersiz dam özleyen adam

Bu şehrin gecesinde bulduğun safiyet şeytandan

Deniz ve vapurlar ay ve ağaçlar ne de kedi

Ne de elin ayakların duydukların gerçek yerlerinden değil

Şimdi geç bunları geç parkları geç

Hepimizin yırtılır gibi olan ağzına bak

Yazdıkların şiir değilse kalsın

Cennetse sevdan çık dışarı

Solgun ışıklar

Sessiz ağaçlar parklarla

O cümbüş gecesini de tak peşine

Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın...