Canca Kalesi’nin surları ortaya çıkarılıyor
Doğu Karadeniz Bölgesinde Doğa, Tarih Ve Kültür Turizminin Önemli Duraklarından Birisi Olan Gümüşhane’de Kenti Kuşbakışı İzleyen Canca Kalesinde Restorasyon Ve Restitüsyon Çalişmalari Devam Ediyor.
Doğu Karadeniz bölgesinde doğa, tarih ve kültür turizminin
önemli duraklarından birisi olan Gümüşhane’de kenti kuşbakışı
izleyen Canca Kalesinde restorasyon ve restitüsyon çalışmaları
devam ediyor.
İl genelinde 17 tescilli kalenin bulunduğu Gümüşhane’de kent
merkezini sarp bir kayanın üzerinden kuşbakışı izleyen ve Orta
Çağ’da yapıldığı tahmin edilen efsaneleriyle ünlü Canca Kalesinde
geçtiğimiz yıl 1,8 milyon liraya ihale edilen restorasyon
projesinde ilk aşamada yapılan arkeolojik kazıların ardından
restorasyon ve restitüsyon çalışmaları gerçekleştiriliyor.
Kentin simge yapılarından birisi olan kalede yaklaşık 500 eserin
bulunduğu kazıların ardından ortaya çıkan yeni durum nedeniyle
proje revize edildikten sonra bu kez restorasyon ve restitüsyon
çalışmaları başlatıldı.
Yüklenici firmanın tasfiye talebinde bulunmasının ardından
firmanın talebi onaylı projeler doğrultusunda yapı güvenliği ile
ilgili riskin ortadan kaldırılmasına müteakip tasfiye sürecinin
başlatılması görüşünün Koruma Kurulu tarafından bildirilmesiyle
birlikte çalışmalara hız verildi.
Koruma Kurulu kararı gereğince yüklenici firma kalenin kazı
çalışması sonucu ortaya çıkan iç duvarlar ve surlarda restorasyon
ve restitüsyon çalışmalarını devam ettiriyor. Çalışmaların kış
mevsimi bastırmadan tamamlanması hedefleniyor.
Yapılan çalışmaları eşi Sibel Taşbilek, İl Kültür ve Turizm
Müdürü Hüseyin Ateş ve yüklenici firma yetkilileriyle birlikte
inceleyen Gümüşhane Valisi Kamuran Taşbilek, Canca Kalesinin hem
Gümüşhane’nin hem de Doğu Karadeniz bölgesinin çok önemli bir
turizm destinasyonu olduğunu söyledi.
Yetkililerden bilgi aldıktan sonra gazetecilere açıklamalarda
bulunan Vali Taşbilek, “Canca Kalesi Doğu Karadeniz bölgesindeki
destinasyonlar açısından da çok özel bir anlam ifade etmekte. Bütün
Karadeniz’i düşündüğümüzde Canca Kalesi geçmişten bugüne
yaşanmışlığını çok özel bir şeklide insanlığa sunulacağı değerli
çalışmalarla birlikte tekraren insanlarımızın ve bütün bölgedeki
turizm açısından gelip gezmek isteyen vatandaşlarımızın özellikle
uğrayacağı, deneyim kazanacağı, deneyim yaşayacağı bir bölge
olacak” dedi.
“Canca kalesi çok özel bir mekana dönüşecek”
Projenin ikinci aşamasında yapılacak olan yürüyüş yollarıyla,
seyir terasıyla bütün vatandaşların rahatlıkla ulaşabileceği ve
buradaki zenginliği görebileceği, Gümüşhane’yi panoramik olarak
seyredebileceği çok özel bir mekana dönüşeceğini dile getiren Vali
Taşbilek, “Gümüşhane turizm açısından çok zengin bir bölge. Mevcut
destinasyonlarının yanı sıra Canca Kalesi, Artabel Gölleri Tabiat
Parkı, Örümcek Ormanları, Santa Antik Kenti gibi çok özellikli
turizm destinasyonlarına da sahip. Canca’nın özelliği de hemen
Süleymaniye’nin yanı başında olması. Süleymaniye Kış Turizm Merkezi
çalışmalarımızın tamamlanmasıyla birlikte gelen misafirlerimize
sunabileceğimiz çok özellikli bir tarihi alan olacak” diye
konuştu.
Kaledeki restorasyon çalışmalarının ilk aşamasının
tamamlanmasının ardından hazır olan proje kapsamında ikinci aşamada
kalenin turizme açılması için yürüyüş yolları, otopark, karşılama
merkezi, seyirlik alanlar ve sosyal tesislerin yapımına
başlanacak.
Geçtiğimiz yıl yapılan kazı çalışmalarında kale içinde daha önce
bilinmeyen duvarlar ortaya çıkarılmış, bugüne kadar şapel diye
bilinen yapının da gözetleme kulesi olduğu ortaya çıkmıştı.
Gözetleme kulesinin tabanından çok sayıda güllenin çıktığı kazı
çalışmalarında, günümüz mermi sisteminden farklı mermilerin
yanısıra çok sayıda sikke, seramik parçalar, 4 tane farklı tandır
ile yine çok sayıda pipo başta olmak üzere yaklaşık 500 eser
bulunmuştu.
Canca Kalesi hakkında
Canca Kalesinin milattan sonra 540 yıllarında Roma İmparatoru
II. Justinyen tarafından yaptırıldığına dair bilgiler yer alırken,
Evliya Çelebi’nin de Seyahatnamesinde bu kaleden bahsettiği
biliniyor. Denizden bin 530 metre yükseklikte olan kale, ana kaya
üzerine nispeten yuvarlak planlı olarak moloz taşlarla yapılı. Kale
içerisinde su sarnıcı yer alırken, doğu-batı istikametinde arka,
arkaya üç bölümden teşekkül edilen kalenin çevresi 1,50 metre
kalınlığındaki burçlarla takviye edilmiş. Sağlam kalan duvarlar
üzerinde de fresko tekniğinde yapılmış, Hıristiyan Azizlerinin
olduğu tahmin edilen resimler yer alıyor.
Roma döneminden beri bölgeye hakim olan Kafkas halkı Çanlar
(Tzanihides) tarafından yaptırılan kale sarp bir kaya üzerinde ince
uzun bir yapıda ve 3 avludan oluşan kalenin çevresindeki yapı
izleri kale çevresinde bir şehir olabileceğini düşündürmekte.
Çanlar Bizans hakimiyetini kabul ederek Hristiyanlaşmış, kale içine
2 şapel inşa edilmiştir. 1461’de kalenin Osmanlı hakimiyetine
geçmesiyle kaleye yeniçeri kethüdası ve askerler yerleşmiştir.
Osmanlı kaynaklarına göre kalede askeri hayatın 1700’lere kadar
devam ettiği tahmin edilmektedir.
Canca’nın efsanesi
Canca kalesiyle ilgili anlatılan bir efsane ise şu şekilde:
“Mitolojide de yerini almış bir efsaneden geriye aşk adına
akıtılan gözyaşlarının izleri kalmıştır artık. Canca Kalesi
komutanı, Canca Kalesinde otururmuş. Bu komutanın bir tek kızı
varmış. Kız bir dünya güzeliymiş. Güldükçe güller açılır, ağladıkça
gümüşler saçılırmış. Adı da Gümüş Kız’mış. Bu kız, her gün gümüş
nalınlar giyer, gümüş testisini eline alır, Canca Kalesinden iner,
gümüş tasla, gümüş testisine su doldurur, tekrar kaleye dönermiş.
Bu gidiş gelişlerde, bıyıkları yeni terleyen bir çobana âşık olmuş.
Oysaki babası onu, kendi komutanlarından birine verecekmiş. Öyle
ya! Develer bile yolda giderken zilleri, "Dengi dengine! dengi
dengine!" der de vururmuş. Koca Komutan, bir çoban parçasına, dünya
güzeli kızını nasıl versin? Eller ne der sonra! Kızını çobana
vermemiş. Kız deli-divane dağlara vurmuş. Babası ne dediyse ne
ettiyse yola gelmemiş, Kızına "He! " dedirtememiş. Ne yapayım ne
edeyim, derken tutmuş Canca Kalesinde kızına gümüşten bir saray
yaptırmış, yüreğine taş bağlayarak, dünya güzeli kızını bu saraya
hapsetmiş. Kız orada yaşadığı sürece aşkından hep ağlamış ve
sevdiğine kavuşamadan ölmüş. Derler ki bugünkü Musalla deresinin
berrak suları, bu gümüş kızın gözyaşları imiş. Gümüşhane, adı da
oradan kalmış derler. Aşk ile ölüm şehrin sularına yazılmıştır
artık.”