Engel-Siz
Anne Babalar olarak çocuklarımıza yardım etmek isteriz. Bizim yaşadığımız sıkıntıları yaşamasınlar, bizim yaptığımız hataları onlar yapmasınlar diye her şeyi yapabilme potansiyeline sahibiz. Başarılı olsunlar, iyi bir eğitim alsınlar isteriz. Bazen onlara ulaşamadığımızı hisseder, bizi dinlemediklerinde kızgınlık duyarız.
Oysa dinleseler hayatları ne çok kolaylaşır, başarmamaları için hiç bir sebepleri olmaz diye konuşur içimizdeki ses…
Hata yapmalarına izin vermek çok zordur. Belki mükemmeliyetçi yanımız, belki onun geleceği için duyduğumuz endişe, çoğu zamanda maalesef kendi başaramadıklarımızı çocuk üzerinden telafi etme düşüncesi alanına girmemize, onun sorumluluk ve ihtiyaçlarını yönetme biçiminde kontrolcü davranışlar göstermemize sebep olur.
Bazen yanımıza gelirler ve “Anne, baba… Bana ….. konuda yardım eder misin?” diye açıkça sorarlar. Burada her şey çok kolaydır. Fakat çocuklar, özellikle ergenler bu şekilde çok az yardım talep ederler.
Bizi en iyi dinleyen, anlayan insanlarla yakın hissederiz. Çocuklarımız da öyle!
Ergenlerle çalıştığım seanslar sırasında ebeveynleri tarafından anlaşılmadıklarından yakınırlar ve bundan emindirler.
Dinleme becerilerimizi geliştirdiğimizde çocuklarımızla hayal ettiğimiz yakınlığı kurmamız ya da sahip olduğumuz sıcak bağı sürdürmemiz mümkün olur. Ergenlik öyle düşünüldüğü gibi sancılı geçmek zorunda olan bir süreç değildir. Ergen için sancılıdır. Kendini ne çocuk ne yetişkin olarak göremediği bu dönemde bedenin ve duyguların değişimine ayak uydurmaya ve yeni dünyada var olmaya çalışmak hiç de kolay değildir. Bu dönemi anne babalar için sancılı yapan ise değişime direnmeleri, kendi bakış açılarına olan bağlılıkları ve iletişimde bazı engelleri sıkça kullanmalarıdır. Bu engeller (eleştiri, yargılama, nasihat, ahlak dersi verme, emir verme, ikna etmeye çalışma, tehdit etme, sorgulama, iğneleme) iletişimi kesintiye uğratır. Çocuklarımıza kurduğumuz bazı cümleler onlarda otomatik olarak anlaşılmadığı, duyulmadığı, dinlenilmediği, önemsenmediği, yargılandığı duygusunu yaratır ve iletişim kopar..
Bizler çocuklarımızın bazı davranışlarını kabul edilebilir bulurken, bazılarını kabul edilemez buluruz. Bazı sorunların çözümü bizim kabul alanımızı genişletmemiz halinde kendiliğinden gelir. Bizim çocuğumuzda kabul ettiğimiz davranışların sayısı, kabul etmediğimiz davranışlara oranla fazla olduğunda, çocuk kabul görüyorum duygusunu baskın olarak yaşadığı bir iç dünyaya sahip olur.. Keyiflidir. Kabul etmediğimiz davranışlar çoğunlukta olduğunda ise kabul görmeme hissi baskın olur ve bu bir çocuk için taşıması çok ağır bir yüktür.
Eşiniz tarafından bir çok davranışınızın kabul görmediğini düşünün.
Ne yaparsınız?
Ya olduğunuz gibi kabul görmek için direnir ya da onun kabulüne sahip olmak için uyum gösterip farklı bir kişi gibi davranırsınız. Sağlıklı olan sizin olduğunuz halinizle kabul görmenizdir. Ancak bu şekilde kendinizle ilgili neyi daha iyi, farklı yapabileceğinizle ilgili düşünmeye başlarsınız, kendinizi nasıl geliştirip, değiştirebileceğinizi düşünmeye başlarsınız.
Çocuklarımızda aynı böyle hisseder. Biz onları olduğu gibi kabul edebildiğimizde ise gelişmek için, daha başarılı olmak için, kendimin daha iyi bir haline nasıl ulaşabilirim, neler yapabilirim diye düşünmeye başlar. Evet çelişkili gibi görünse de kabul edilmediğinde kabul edilmeyen davranışı değiştirmekle ilgili direnç gelişirken, kabul edildiğinde kendi iç motivasyonuyla dışardan bir baskı yönlendirme olmaksızın gelişim ve değişim arzusu duymaya başlıyor.
Onlara yardımcı olmak için illaki nasihat etmek istiyorsak, almaya hazır olduğu zamanları yaratmalıyız. Engellerden arınmış, safi niyetli sohbetler sırasında kendi deneyimlerimizden bahsedebilir, nasihatte bulunabilir ve ona yol gösterebiliriz.
Kendi ergenlik yıllarınızı hatırlıyor musunuz?
Çevrenizde sizi anladığını derinden hissettiğiniz yetişkinler var mıydı?
Nasıl iletişim kurarlardı sizinle?
Paylaşırsanız çok sevinirim…
Sevgiyle Kalın,