ESKİ BAYRAMLAR
“…Bu bahar havası, bu bahçe; havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce, zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim; hiç bitmese horoz şekerim!”
Eski bayramlar… İnsanların tatile çıkmayıp şehirde kaldıkları, akrabaları ve ahbaplarıyla bayramlaşmak için onları evlerine misafirliğe gidip sonra kendi evlerinde iade-i ziyaret bekledikleri, bayram tatlılarının yapıldığı, likör, badem şekeri ve çikolataların dantelli örtüler üzerinde beklediği, çocukların bayram sokağına giderek ata bindikleri, kısa boylu tekerlek şeklindeki çoklu çocuk salıncaklarına bindikleri, çatapat patlattıkları, macun ve su muhallebisi yedikleri, faytona bindikleri, komşu komşu gezip şeker ve para topladıkları, anneannelerinden illa mendil aldıkları, bayram gazetesinin çıktığı, ekmek çıkmadığı, başka bir deyişle gazetecilerin ve fırıncıların da bayramda çalışmadığı, herkeste bayram nedeniyle bi neşe ve uyum hissi olduğu, şimdiki bayramlara benzemeyen bayramları anlatmak için kullanılan bir iç sıkıntısı. Sadece dini değil, Resmi bayramlar için de geçerlidir, bir çok yaşlı insandan çeşitli Resmi bayramları eskiden ne kadar çoşkuyla kutladıklarını…
Neden o zamanki insanların da yazlığa gitmek gibi bir alternatifleri varken evde oturup bayram geçiriyorlardı bunu açıklamak zor. Çok çeşitli bileşenleri olsa da (kentleşmenin artması ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması gibi) yine de zor. Bayramda içimden yükselen tatile gitmek veya akrabalarla uğraşmayıp evde kafa dinlemek şeklindeki isteği o eski bayramları kutlayan insanlar hiç hissetmiyorlar mıydı, yoksa hissettikleri halde bu yorucu işlerin altına giriyorlardı, Yoksa bu işler onlar için yorucu mu değildi bilmiyorum.
Büyüyoruz işte ve bayramların anlamı da değişiyor yitirilenlerle beraber..."bayram" eşittir "işe gidilmeyen günler" oluyor yazık ki…
Oysa şimdi ne tatile gidebiliyoruz ne de akrabalarımızı ziyaret edebiliyoruz. Yine de bizim evde tüm hazırlıklar tamam! Klasik bayram temizliğimiz yapıldı. Ev, dip bucak temizlendi. Bonbonlar yapıldı. Bayram için likör almak istedim. Marketleri, tekelleri dolaştım durdum. Nihayet buldum! Fakat bir eksiklik var; ne gelenimiz var, ne gidenimiz. Bayram demek, anneannemin yaptığı bonbon demek benim için. Ondandır “Ramazan Bayramını” yıllarca “şeker bayramı” olarak bilmem. Büyükten küçüğe sıraya girmek, el öpmek… Kanepenin önüne arkasına dizilip her bayram aynı fotoğrafı çekilmek demek. Zaman aktı… Biz torunlar büyüdük. Annelerimiz-babalarımız yaş aldılar. Hem çoğaldık, hem azaldık… Bayramlarımız da değişti. Hele bu sene!
Bayramlar kapıların küçük icten tıklamalarla vurulduğu sabahlardı
El öpenleri çok olurdu büyüklerin. Kafaları okşayan şefkat, torbaları da doldururdu; şekerin, mendilin, çorabın kıpırdayan renkleriyle..
Eski bayramlar, büyüklerin ellerine inen sevgileri, küçüklerin gözlerine sinen bereketiydi.
Bu bayram yalnızca 4 kişiyiz; Annem, babam, ben ve can sıkıntısı! Eski bayramları özleyeceğimi, “nerede o eski bayramlar…” diyeceğim günlerin geleceğini hiç düşünmüyordum. Büyük konuşmamak lazımmış! Bu virüs, bize özlemeyi öğretti, birlikte olmayı ne kadar çok sevdiğimizi hatırlattı. Minik şeylerin aslında ne kadar büyük lüksler olduğunu fark ettirdi. Bugünlerden geriye bu öğrendiklerimiz kalsın bize yeter!
İyi bayramlar!