HİÇBİR ŞEY OLMASA BİLE BİR ŞEYLER OLDU

Cuma akşamı çok tuhaf bir şey yaşadık biz. Yaşadıklarımızın bir manası var mı derseniz? İnsanlıkla ilgilendirmek mümkün değil. Çünkü Türkiye resmi rakamın açıklanmasının üzerinden 1 ay geçmişken küresel bir salgınla boğuşurken saat 21.30 civarında sokağa çıkma yasağı söylenmeye başlandı ve pat diye sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

TUĞÇE GÜLÇİÇEK tugcegulcicek95@gmail.com

HİÇBİR ŞEY OLMASA BİLE BİR ŞEYLER OLDU

 Cuma akşamı çok tuhaf bir şey yaşadık biz. Yaşadıklarımızın bir manası var mı derseniz? İnsanlıkla ilgilendirmek mümkün değil. Çünkü Türkiye resmi rakamın açıklanmasının üzerinden 1 ay geçmişken küresel bir salgınla boğuşurken saat 21.30 civarında sokağa çıkma yasağı söylenmeye başlandı ve pat diye sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sıkı yönetim görmüş insanlar çok paniklemedi. Çünkü bu dönemde ne olacağı aşağı yukarı bilinir.

Ama yasaktan önce sosyal medya üzerinden yayınlanan bir genelge gördük. Bir anda sokaklar insan dolmaya başladı. Öyle büyük bir izdiham vardı ki… Trafikten durulacak duruma değildi. Devlet yönetenler sessizliğe büründü.  Bir anda bakkalların marketlerin hatta kapalı kasapların Adana’da şırdancıların Antep’te pidecilerin önünü doldurmaya başladı.

Aklı çalışan insanlar şunu söyledi: 48 saatten bahsediyoruz. 48 saat ölmeyeceksin. Ama aslında herkesin aklının dibinde o ana kadar reddettiği şey vardı. 48 saat olduğunu kim söylüyor bunun? İç işleri bakanlığı. İnanma ona. Herkesin aklının dibinde bu vardı. Türkiye bunu konuşmadan atladı cuma gecesini. Asıl derdimiz buydu, hepimizin asıl yaşadığı şey buydu. Okumuş yazmış gerçekten bilen gerçekten gören insanlar şunu çok iyi biliyorlar: 48 saat. Hiçbir şey olmaz, evin içinde kalırsın. Sucu çalışacak, ekmek gelecek fırından, eczaneler açık.  Sokaklara birbirlerini çiğneyen mi dersiniz, arabayla birbirine çarpan mı dersiniz silah atan mı istersiniz, bir sürü insan doldu.

Hafta sonu hemen bunun akabinde 45 dakika 1 saat içerisinde başladı. Şu meşhur pelikan grubu. Hani İstanbul’da bir yalının içinde yaşayanlar. Yalının içinde çalışanlar. Kim olduğu aslında o kadar rahat biliniyor ki, o kadar netti ki bu. Yıllardır bunlar kendilerini saklamıyorlar. Ama parantez açalım bundan sonra dört nala dönüşlerine şahit olacaksınız. Türkiye’de 12 Nisan Pelikanların göç tarihi olarak adlandırılabilir, pelikanların havalandığı tarih olarak. Pelikan grubu denilen birtakım yerleştirilmiş hani Reisi reisin yanındakilerden korumak ama bunu yaparken Reisi aile kaynaklı bir koruma kalkanı oluşturmak görevini kendilerinden yerseniz üstlenen insanlar hemen yardırmaya başladılar. Dediler ki, Soylu’nun büyük hatası. Son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim bu istifanın Erdoğan’ın bilgisi dahilinde olmama ihtimali eksi 850. Bunu bir kenara koyalım. Çünkü dün gece başladılar ama esas bugün bununla ilgili çok ciddi bir bombardıman yaşayacaksınız. Süleyman soylunun sayfasında istifa mektubu hala duruyordu. Bunlar yaşandıktan sonra Pelikancılar bir koruma kalkanı oluşturdu Soylunun etrafında. Bir grup bin Soysuza bir Soylu yeter diye kampanya başlattı. Ama çok alışkın olduğumuz aktroller değildi onlar. Bunlar daha ağırlıklı olarak işin MHP kanadının içinden giden, milliyetçi camiaya çok daha yakın insanlar. Ama sağdaki durum çok daha net bu insanlar için. Bir kavga sürdü arada ve bu kavga cumartesi öğleye doğru bir şekilde yattı. Her şey dün sabah Ahmet Hakan’ın gazetesinde verdiği o kısacık öz eleştiri ile devam etti. Süleyman Soylu orada diyordu ki Ahmet Hakan’a “Evet, bunu öngöremedim ve bu hatayı üstleniyorum.” Sonrasında kendi twitter hesabında duran bir istifa mektubu yayınladı. Biz istifa mektubunu orada gördük. Sağdan soldan kopup gelmedi, Erdoğan’ın talimatı ile okul kitaplarına sığdırılan bir şekilde.

Süleyman Soylu’nun AKP’ye katılım süreci son derece ilginç. Çünkü 2010 referandumunda kendisinin bulunduğu yön ile 2012 yılında girdiği AKP içinde bir anda döndüğü yön arasında çok ciddi bir fark var. Çünkü referandum kampanyası, o dönemde söylenenler, anlatılanlar bir yana 2012 yılında AKP’ye katıldıktan sonra Süleyman Soylu tuhaf bir şekilde 2014 yılında 2 yıl sonra teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı oldu. Erdoğan aslında siyaset tarzını değiştirdi. Geçmişte beraber siyasete girdiği insanlardan korkuyor, onlarla artık yetki paylaşmak istemiyor. Erdoğan’ın çıktığı yolda bundan sonra yalnızlık mukadderat. Değişmeyecek. Tek başına yürümek zorunda. Ama bunun çok zor bir yol olduğunu biliyor. Başkalarını yanına çekerek siyasette başka bir kademeye geçmeye çalışıyor. Süleyman Soylu bu insanlardan belki de en önemlisi. 2 yılda yaşadığı kademe, büyük kademe. Teşkilatlardan sorumlu olduğunuz zaman şöyle düşünün 81 ilde ilçelerde köylerde beldelerde tamamında yerleşmiş bütün parti teşkilatı sizin elinizde. TAMAMI! Çok büyük bir kudret bu. Hele AKP gibi 20 yıldır devam eden iktidarın içinde bunu beceriyorsanız bunun sonucu zaten kaçınılmaz olarak bambaşka bir yer. Ardından da 2016 yılında İçişleri Bakanlığına oturuyor. Burada ciddi bir kırılma var. 24 Haziran seçimleri sırasında Süleyman Soylu daha önce Trabzon milletvekiliyken İstanbul milletvekili olmayı düşündüğü anda tuhaf tuhaf şeyler yaşanıyor. Süleyman Soylunun oğlu dahil yakın çevresine çok ciddi operasyon çekiliyor. Emniyet Müdürlüğü içinde. Aynı dönemde 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmışken 2018’de Süleyman Soylu görevine devam ediyor. 2012’de giriş, 14 Teşkilatlardan Sorumlu genel başkan yardımcısı 2016 içişleri bakanlığına atanması, 2018 24 Haziran seçimleriyle birlikte çekilen büyük operasyon.Ve kamuoyu ilk kez bu dönemde pelikan grubunun AKP içinde çok ciddi bir ayrışma yaşatmaya çalıştığı içerde belli bir kliği yükselterek yerlerinin tamamen tasviyesine uğraştığı konusunda artık tamamen hemfikir oluyor. Onların kafalarında birtakım hedef isimler var. Mesela iş sadece Süleyman Soylu ile bitmiyor. Devreye Adalet Bakanı giriyor Abdülhamit Gül. Kamuoyunda sosyal medya üzerinden yayılan birtakım mesajlarla birlikte Adalet Bakanının bazı değerlendirmeleri, söylemleri çarpıtılmaya çalışılıyor. Oysa o zamana kadar Adalet Bakanlığının eksik yaptığı tonla şey var. Bugün yaşanan İnfaz Tasarısı gibi. Ama öyle bir ortam yaratılıyor ki zaten içerde bir hesaplaşma olduğu sürekli olarak ortaya çıkartılıyor.Biz yapıyoruz bu hesaplaşmayı. Siz dışarda bir şey yapmak zorunda değilsiniz deniliyor adeta. Bu hesaplaşmalar sürerken tuhaf bir şey daha oluyor. Türkiye, o dönemde bambaşka şeyler yaşamak zorunda kalıyor. Bunlardan bir tanesi ve hatta en önemlisi aslında yaşanan yerel seçimler. Çünkü 2019 yılında yapılan yerel seçimler içinde İstanbul’da yaşanan çok büyük başarısızlıkta herkes her şeyi konuşuyor. Ama o dönem içinde içişleri bakanlığı görevini yürüten aynı zamanda İstanbul milletvekili olan Süleyman Soylu’nun pozisyonu tartışılmıyor. Gündeme gelmiyor bu. Fakat kamuoyu artık çok net bir şekilde biliyor ki AKP içinde son derece büyük bir çekişme var. Çekişmenin kanatlarından biri net şekilde Süleyman Soylu.

Tartışmanın taraflarından en önemlisi Berat Albayrak. Tayyip Erdoğan’ın damadı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gibi tamamen uydurma bir sistemin içinden. Siyaset tarihi, siyaset teorisi içinde böyle bir sistem yok çünkü. Bu biraz sıkıştığı zaman eklektik denen aslında bohça tarzı bir yönetim sistemi. Biraz ondan, biraz bundan 200 dal bundan, araya bir taze dereotu falan bunlardan oluşturulmuş abuk subuk bir sistem. Burada ilk kez Türkiye’de değişen sistemle birlikte bakanların milletvekilleri tarafından atanmasının önüne geçiliyor. Deniliyor ki artık bu insanların milletvekili olarak vatandaş tarafından seçilmelerine gerek yok. Yani “ben seçeceğim.” Nasıl sen seçeceksin? Türkiye’yi ben yönetmiyor muyum, bakanları da ben seçerim. Ve biz bir akşam herkesi yan yana dizilmiş bir şekilde bir podyumun üzerinde görüyoruz. Bu Adalet Bakanı, bu Turizm bakanı, bu sağlık bakanı, bu içişleri bakanı denilirken Süleyman Soylu orada. Fakat ekonominin emanet edildiği kişi damat da aynı stantta. Hep beraber duruyorlar orada. Oysa dünya alem biliyor hatta anıtkabirde bir anma töreninin ardından omuzlaşmaları hatırlıyor ki arada çok ciddi bir gerilim var.  Bu çok net. Taraf bir tane değil ki. Bir grup daha var. Bütün uluslararası görüşmelerde birlikte gezen, bütün operasyonların planlayıcı kadrosu olarak saraya çok daha yakın olan Milli Savunma Bakanı aynı zamanda fiili genelkurmay başkanı Hulusi Akar, Müsteşar Hakan Fidan ve onunla birlikte ekibin içindeki diğer kanat İbrahim Kalın, Fahrettin Altun’un olduğu daha ciddi dar bir kadro. Süleyman Soylu’nun dışında bir grup. Türkiye’de sıkıyönetimin bu güne kadar ilan edilmemesinin nedeni ne Süleyman Soyludur ne Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dır. Dünya alem biliyor ki sokağa çıkma yasağı gelirse, darbe olur. Bunlar inanılan şeyler. Hiçbiri. Gerçekten böyle bir paranoya var 15 Temmuz’dan beri. Bu psikozdan kurtulmalı bu ülke artık. Cuma akşamı yaşanan görüntü bunun neden. Bilim kurulu bunu 1 ay önce tavsiye etti ama ısrarcı olmadı, kimsenin böyle bir derdi yok, yetkisi yok. Gelinen yere baktığımızda artık ilan edilmesi gerekiyor, salgın hastalık çok net bir şekile yayılıyor. Mesela dün itibari ile Türkiye günlük 35000 teste ulaştı. Ama onun içinde 5000 yeni pozitif vaka çıktı. Yapılan testlerin yüzde 15’i pozitif. Salgın yayılıyor. Bu beklenmeyen bir şey değil. Cuma gününden sonra bu yaygınlık daha da artacak. Ortada net bir yol ayrımı var. Bu sorumluluğu birinin üstlenmesi gerekiyor, kaçacak bir yer yok artık. Sizi ben atarım, halk tarafından seçilmezsiniz. Bu adam her şeyi açık açık söyledi, kimi kabul etti, kimine olduğunu anlamadı ama net bir şekilde anlattı. Yeni cumhurbaşkanlığı sistemini anlatırken ben oturan değil koşturan bir cumhurbaşkanı olacağım, ben karar verici olacağım demişti. Dün bütün bunlar yaşanmışken Erdoğan sabah saatlerinde Türkiye’nin tek sorunu Ahmet Hakan’a yazılmış bir özeleştiriymiş gibi konuşulurken akşam saatlerinde bu iş çıktıktan sonra bir anda şöyle haberler çıkmaya başladı:  Süleyman Soylu İstanbul’a davet edildi. Davet mi edildi? Bugün Erdoğan’la rahat konuşabilecek biri varsa o da Süleyman Soylu’dur nerede, ne zaman olursa. Çünkü şunu hatırlayın 2016 15 Temmuz’undan beri Türkiye’de yönetenler açısından bir darbe paranoyası yaşanıyor ve bunu aşmak zorunda bu ülke. Bugün bunu aşmazsak bu psikozu atlatamaz bu ülke. Böyle bir durumda deniliyor ki “Soylu davet edidi.” İstifanın kabul edilmeme gibi  bir durumu olamaz. Hiç kimse beni buna inandıramaz. Öyle bir düzen oluşturuluyor ki “buradan dönebiliriz.” Pandeminin içinde yapılmış en büyük hatayı yaşadık biz. 2 hafta sonra neler yaşayacağız? İstifa böyle bir karar değil ki. Süleyman Soylu’nun sayfasında neden duruyor istifa mektubu. Af diliyorum beni bağışlasın diyor. Niye kaldırmadın mektubu?

Soylu kendine bir siyaset alanı açtı. Bu alanın içinde AKP ile onunla birlikte yürüyecek insanlar olacak. Tayyip erdoğan bir kez yetkisini paylaştı ama onda da tedbirini aldı: Abdullah Gül döneminde 2017 yılında. Abdullah Gül koltuğuna oturdu, bütün yetkileri kısıtlandı. Oysa şimdi Erdoğan erkini paylaşıyor. Süleyman Soylu’nun bu partide olması demek siyaset tarzının mutlaka ama mutlaka sertleşeceği anlamına geliyor. Kürt siyaseti, muhalif siyaset, gerçekten gazetecilik yapan insanların hayatının zorlaşacağını düşünüyorum. Milliyetçi muhafazakarlığın biraz daha yükseleceğini düşünüyorum. Tayyip Erdoğan açısından bir güç kaybıdır. Ekonomide kırılan dengenin farkında olduğu için bayrağı dik tutabilmek adına böyle bir hamle yaptı bana sorarsanız. Böyle bir hamlenin Erdoğan’dan habersiz yapıldığını kimse inanmamızı beklemesin. Dün İbrahim Kalın’ın yaptığı açıklama son derece önemli. Süleyman Soylu görevinin başındadır. Birlik beraberliğimize kimse balta vuramayacak. Türkiye’de artık 12 Nisan olayı diye bir var. Berat Albayrak’ın hayatı artık bu kadar kolay olmayacak. Artık bu siyasetin adının tek adam siyaseti denmesinde hiçbir sakınca yok. İstifa edemiyorsunuz. Arzumuzla ölebiliyor muyuz? Ama aynı zamanda siyasette tek adamın hükümranlığının bir göstergesi ama aynı zamanda o tek adamın siyaseten AKP’nin tek gerçeği olmaktan mecbur kalarak vazgeçtiğinin göstergesidir. Bu saatten sonra siyasette bir Süleyman Soylu gerçeği var. Tarih bu ismi çok konuşacak…

Bizi neler bekliyor göreceğiz. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum. Hayata aynı yerden bakmıyoruz. Zaten herkesin aynı yönden baktığı bir ülke, dünyanın en saçma sapan yeri olur. Bu kaçınılmaz. O zaman düşüneceğiz. Bu ülke için hayaller kuracağız. Mutlaka ama mutlaka iyi hayaller kuracağız. Farklı doğru. Çünkü bizim etnik kökenlerimiz, cinsel yönelimlerimiz, siyaseten düşüncelerimiz, inançlarımız, inançsızlıklarımız bunların hepsi farklı. Doğru. Ama aynı ülkeyi seviyoruz. Aynı cumhuriyete inanıyoruz. 97 yıllık tek bir cumhuriyete. İkincisi üçüncüsü yok. Bizi ortaklaştıran tek şey bu Cumhuriyet, bu vatan.

Tüm yazılarını göster