Hüseyin Çelik bombaladı: “Biz AKP’nin yanaşması değiliz”
Hüseyin Çelik bombaladı: “Biz AKP’nin yanaşması değiliz”
Bülent Arınç'tan sonra bu kez AKP'li eski bakanlardan, eski parti sözcüsü Hüseyin Çelik "bombaladı". Hüseyin Çelik, kendisine ait internet sitesine yazdığı blogda, yandaş gazeteciler için “kapıkulu” ifadesini kullandı, “biz AK Parti’nin yanaşması değiliz” dedi.Eleştirinin önemini “Büyüklerimiz ” müsademe-i efkârdan bariika-i hakikat doğar” demişlerdir. Yani: fikirlerin çatışmasından gerçek denen şimşek doğar” sözleriyle vurgulayan Çelik, yazısında “Batı demokrasilerinde de istişare, tartışma, hatta rahatsız edecek derecede aykırı düşme ve eleştiri olmazsa olmaz kabul edilmektedir” dedi.
Çelik, Bülent Arınç’ın çıkışının ardından, ona destek veren kendisi dahil AKP’li eski bakanları eleştiren yandaş gazeteciler ve AK trollere de şu mesajı verdi; “Genç kardeşlerimize hatırlatmakta belki fayda vardır. Biz Ak Parti’nin yanaşmaları değil aslî unsurlarıyız” Hüseyin Çelik, Arınç’ın çıkışından sonra özellikle yandaş çevrelerde dile getirilen “neden eleştirilerinizi dışarıda yapıyorsunuz” söylemine karşılık da şöyle yazdı; “Lider ve yönetim eleştirilecekse saygımızı bozmadan yapıcı bir dille eleştirimizi yaptık. Gün geldi, insanlar çoğunlukla sadece liderin ve liderliğin hoşuna gidecek şeyler söylemeyi tercih etti. Eğer içerideki dar gruba bir şey söyleme, meram ifade etme, olması gerekenleri ve olmaması gerekenleri söyleme imkan ve şansınız kalmamışsa, siz mecburen aynı camianın dışarıdaki ve olup bitenlerden habersiz milyonlarca mensubuna hitap etmek durumunda kalırsınız.”
“GÜN GELİR, YALIN AYAK KALIRSINIZ…”
Çelik’in bir başka mesajı ise, yandaşlardaki “özgüven patlaması” konusunda oldu; “Özgüven patlaması ve güç zehirlenmesi, sitem eden, kırgın olan veya zarar vermemek adına kenarda duran herkese ” sanki kunduramdan bir çivi düşmüş” muamelesi yaparsa gün gelir yalın ayak kalmak mukadder olur. Bizden söylemesi..”
Hüseyin Çelik’in, kendi internet sayfasında yayınladığı yazı şöyle:
“Büyüklerimiz ” müsademe-i efkârdan bariika-i hakikat doğar” demişlerdir. Yani: fikirlerin çatışmasından gerçek denen şimşek doğar. Allah insanları farklı farklı yaratmıştır. Yaradılışın özü, çeşitlilik ve çoğulluktur. Yaratıcı kudret, isteseydi insanları tornadan çıkmış malzeme gibi tek tip, tek renk, tek ebat ve tek desen yaratabilirdi. Ne var ki Hz. Adem’den bugüne kadar yaratılan hiç bir insanın saç kılındaki DNA bile aynı değildir. O halde, farklılık ve çeşitliliğin varlığı, beraberinde farklı görüş ve tartışmayı da getirir.
ASR-I SAADET’TE İSTİŞÂRE VE ELEŞTİRİ
Asr-ı Saadet’te istişare ve tartışma vardı. Hz. Peygamber, Allah’ın Peygamberi olmasına rağmen, vahye mazhar olmasına rağmen, hakkında Allah tarafından kesin hüküm konmayan her meseleyi sahabe ile istişare ederdi. Çünkü Allah emrediyordu: “Ve şâvirhum fi’l emr” (Ali İmran, 159) Yani:İşlerde onlarla istişare et. Başka bir ayette de “Ve emruhum şûrâ beynehum“(Şura, 38) deniyor. Yani: Onlar işlerini aralarında istişare ederek yaparlar. Ayrıca Hz. Peygamber ve Dört Halife, her türlü tartışmaya ve eleştiriye açıktı. Asr-ı Saadet ve Dört Halife Devri, adı konmamış bir cumhuriyet uygulaması idi. Emevilerle beraber, istişare,tartışma ve eleştiri rafa kalktı. İslam tarihinde ne yazık ki Cumhurî uygulama, yerini saltanata bıraktı. Saltanat, ortak ve aykırı görüş kabul etmez.
ELEŞTİRİ DEMOKRASİNİN OLMAZSA OLMAZIDIR
Oldum olası Batı demokrasilerinde de istişare, tartışma, hatta rahatsız edecek derecede aykırı düşme ve eleştiri olmazsa olmaz kabul edilmektedir. Bir yerde eleştiri ve tartışma varsa orada gelişme vardır, ortak akıl vardır, hayır ve bereket vardır. Eğer eleştiri ve tartışma yerini kayıtsız şartsız tasdik etmeye, ululamaya, şakşaka,külah kapmak için tabasbus ve yalakalığa bırakmışsa orada ortak akıl kaybolmuştur, hayır ve bereket yok olmuş demektir. Eleştiri ve tartışmanın olmadığı yerde önce durağanlık, sonra çürüme başlar. Yanlış anlaşılmasın istişare, önceden biri veya birileri tarafından kararlaştırılan konuların bir heyete tasdik ettirilmesi değildir. İstişare, her türlü peşin kabulden arınmış bir tartışmayı ve fikir alışverişini gerektirir. Yani miş gibi yapmak istişare olmaz. Mevlana, ” İyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur.” der. Dost, yüzümüze ayna tutandır. Tabii ki bu aynanın çukur ayna, tümsek ayna değil düz ayna olması lazım. Aynadaki görüntümüz bizi rahatsız etmemeli. Saçı başı dağınık olan biri aynaya kızmak yerine saçını başını düzeltmelidir.
BİZ AKP PARTİ’NİN YANAŞMALARI DEĞİLİZ
Genç kardeşlerimize hatırlatmakta belki fayda vardır. Biz Ak Parti’nin yanaşmaları değil aslî unsurlarıyız: Ben, DYP’den ayrılıp Ak Parti’nin kurucuları arasında yer alırken, bugün büyüklerimizin iltifatlarına mazhar olan, uçaklarından ve heyetlerinden hiç eksik olmayan, kapılarını bolca aşındıran birçok kimse,Milli Görüşçü damgası yiyip, 28 Şubatçıların hışmına uğramamak için selamlarını bile esirgiyorlardı. Daha parti kurulmadan, kurulacak partinin program taslağını hazırlamak üzere Uludağ’da on beş gün kampa giren on bir kişiden biri bizdik. Ak Parti kurulduktan sonra, Meclis’te Grup Başkanı’mız Sayın Arınç’tı. Ben, Mehmet Ali Şahin ve Salih Kapusuz ise Grup Başkanvekili idik. Sonra 58. Abdullah Gül Hükümeti’nde Kültür Bakanı, 59 ve 60. Recep Tayyip Erdoğan Hükümetleri’nde Milli Eğitim Bakanı olarak yer aldım. 5 yılı aşkın bir süre Tanıtım ve medyadan sorumlu Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcülüğü yaptım. Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Davutoğlu’nun başdanışmanlıklarında bulundum. Bizim bu aktif görevlerde bulunduğumuz zamanlar, müesses nizamın bütün kurumları ve aktörleri ensemizde boza pişiriyordu. 28 Şubat‘ın habis ruhu o zaman bütün devlete ve hayata hakimdi. Siyasî güç bu günkü gibi prangalarından kurtulmuş değildi. Bütün görevlerim esnasında partiyi, misyonu ve lideri sahiplenme konusunda can siperane bir gayret içersinde olduğumuzu başta tabanımız olmak üzere vicdan sahibi herkes tasdik eder. Sözcülüğüm esnasında Sayın Erdoğan’a, Partimize ve Hükümetimize yönelik eleştirileri yine eleştiri dili ile karşılayıp ne gerekiyorsa onu söyledik.Ancak başta Sayın Erdoğan’a olmak üzere camiamıza hakaret edenlere de onların seviyesine inmeden en sert cevapları verdiğimize kamuoyu ve kayıtlar şahittir. 27 Nisan Bildirisi’nin yayınlandığı gece bazılarının sıcak yataklarında sadece korkudan uykuları kaçarken, biz sabaha kadar Sayın Gül’ün konutunda ayakta idik ve karşı bildiriyi hazırlayan ve sonrasının stratejisi üzerinde çalışan birkaç kişilik ekibin içindeydik. 28 Nisan‘da dut yemiş bülbül kesilenlerin aksine biz televizyon televizyon dolaşarak bu bildirinin aptallığını anlatıyorduk.
NİYE DIŞARIDA KONUŞUYORUZ?
Ne var ki,biz bu görevler esnasında dışarıya karşı etkin ve aktif mücadele ederken; içerde,kendi aramızdaki görüşmeler esnasında doğruyu, hakkı söylemekten hiç geri durmadık. İçeride öz eleştiri yapılması gerektiği zaman yaptık. Lider ve yönetim eleştirilecekse saygımızı bozmadan yapıcı bir dille eleştirimizi yaptık. Gün geldi, insanlar çoğunlukla sadece liderin ve liderliğin hoşuna gidecek şeyler söylemeyi tercih etti. Eğer içerideki dar gruba bir şey söyleme, meram ifade etme, olması gerekenleri ve olmaması gerekenleri söyleme imkan ve şansınız kalmamışsa, siz mecburen aynı camianın dışarıdaki ve olup bitenlerden habersiz milyonlarca mensubuna hitap etmek durumunda kalırsınız.
ELEŞTİRİ HAK, HAKÂRET ACİZLİKTİR
Sayın Arınç’ın, benim veya başka bir arkadaşımızın söyledikleri, yazdıkları bazı Ak Partili arkadaşların, bazı kapıkulu gazetecilerinin veya sosyal medya kullanıcısı sözümona troll ve troliçelerin hoşuna gitmeyebilir. Bizi bundan dolayı eleştirmek de en tabii haklarıdır. Ancak tuvaletlerin kapısının arkasına bile yazılamayacak ifadelerle bize saldırılmasının akıl tutulmasından başka izahı yoktur. Ben Ak Partilileri ve Ak Parti gençliğini bundan tenzih ederim. Çünkü Ak Parti gençliğinin böyle bir seviyesizliğe alet olmayacağına inanıyorum. Eleştirmekle hakaret etmek, haysiyet cellatlığı yapmak, işi şahsiyata dökmek, insanların aile fertlerine saldırmak, onları paralelci ilan etmek ve nihayet bütün bunları fikrini söyleyen, itirazını medeni bir şekilde dillendiren kişiye karşı bir linç kampanyasına dönüştürmek demokrasiyle de insanlıkla da, islamlıkla da bağdaşmaz. Hele ki bu kimseler, yıllarca bu Parti’nin taşıyıcı kolonları olarak vazife almışlarsa…Hele ki bu insanlar, çileli günlerin baş eğmeyen neferleri İse…Hele ki bunlar, en zor gün ve anlarda sizinle beraber hak, hukuk ve demokrasi mücadelesi veren gazetecilerse… Özgüven patlaması ve güç zehirlenmesi, sitem eden, kırgın olan veya zarar vermemek adına kenarda duran herkese ” sanki kunduramdan bir çivi düşmüş” muamelesi yaparsa gün gelir yalın ayak kalmak mukadder olur. Bizden söylemesi.”