İLETİŞİMİN MATEMATİĞİ

Okula gitmek için uyandığım bir sabahtı. Günlerden Çarşambaydı; bizim meşhur Çarşamba yemeklerini yediğimiz ve en sevmediğim gün olan Çarşamba...

EZGİ KAYGISIZ ezokaygisiz@gmail.com

İLETİŞİMİN MATEMATİĞİ

“1+1=3 olacak, diğer türlü ‘1’, ‘1’ bile etmeyecek.”

Üzülmek mi?

Dehşete düşmüştüm.

Her yerim titriyordu.

Aslında hazır olduğumu düşündüğüm ana kadar hazırdım, ta ki gerçekleşinceye dek.

Nasıl anlatsam bilmiyorum.

İçimden geldiği gibi anlatacağım öyleyse...

Okula gitmek için uyandığım bir sabahtı. Günlerden Çarşambaydı; bizim meşhur Çarşamba yemeklerini yediğimiz ve en sevmediğim gün olan Çarşamba...

Güneş hocanın sabahtan dersi vardı; giyinip, hazırlandım ve tam kapıdan çıkacakken kapı aralığından bırakılmış bir zarf gördüm. Başka zaman olsa mutlaka açıp, bakardım ancak acelem vardı. Derse gittiğimde ise aklım zarftaydı, üstünkörü baktığım kadarıyla resmi bir evrak değildi; öyleyse kişisel olmalıydı. Merak tüm benliğimi sardı. Eve gittiğimde holde bıraktığım mektubu aradım ama bıraktığım yerde yoktu.

 O mektubu sonrasında hiç bulamadım. Belki kapı aralığından bırakılan bir mektup hiç olmadı. Evet, kesinlikle bu mektup bir hayal ürünüydü.

 Ama birilerinin söyleyemediği ve duyulmayan sözler, yazılan ama okunmayan o cümleler hep oldu... Peki, ya olmasaydı? Ya, dümdüz söyleyebilseydik öylece birinin yüzüne? İşte tüm bu düşünceler benliğimi sardı ve ona bir şekilde ondan hoşlandığımı belli etmem gerektiğine kendimi ikna ettim. Hem, belki o da benden hoşlanıyordu, bunu belli eden bir sürü şey olmamış mıydı? Eski bir filmin DVD’sini sorma bahanesiyle yazdım ona... Ancak, tabii ki kurnazdı ve cevabımı dolaylı yoldan da olsa gayet de almıştım! Eyvah, keşke hiç konuşmasaydım! Çok utanıyordum, çok! Zamanı geri alabilmeyi ne çok diledim...

 Ancak, ben konuşmuştum. Tamam, belki sonuç hoş değildi ama iletişimde böyle kesin sonuçlar zaten yoktur ki... Sen konuşursun, o dinler, o konuşur ve sonra sen dinlersin... Nihayetinde, bir iletişim kurabilmiş ve duygularımızı anlamlandırabilmiştik. Evet, çok utanmıştım ama iletişim de insanlar gibi doğar, gelişir ve büyür. Şimdi aynı duyguları hissetmeden, iyi ki konuşmuşuz ve iyi ki iletişimi ben başlatmışım diyebiliyorum; sonuç her ne olursa olsun.

 Eğer ki iletişimi başlatan hep siz olursanız, daha özgüvenli ve daha girişken hissetmeniz doğal. Ancak, hep karşı tarafın iletişimi başlatmasını tercih ederseniz, duygularınız iç sesinizin kurbanı olur ve söyleyemedikleriniz içinizde büyür ve hatta olmadık bir şeye dönüşür. Aynı zamanda daha mutsuz ve agresif bireyler haline dönüşürsünüz. Siz, hep konuşun ve de hep dinleyin :) Dinlemiyorlarsa eğer, aynı şeyi farklı zamanlarda, farklı şekillerde söylemeye devam edin :) Sonucu düşünerek iletişim kurmaktan vazgeçmeyin ve unutmayın; “Ne söylediğinizden çok, nasıl söylediğiniz önemli...” İletişim yolunda ilerlerseniz, iletişim kazaları riskini de geride bırakırsınız; yeter ki yoldan sapmayın.

Tüm yazılarını göster