İYİLİK YAP, DENİZE AT!
İnsanoğlunun bitmek bilmeyen hırsı, aç gözlülüğü ve karşı konulamaz şehveti; yaşadığı dünyayı kendisine hezimet alanına çevirmiş vaziyette.
Bu durum, insanlara derinden tesir etmiş, insanı fakirleştirmiş ve yapayalnız bırakmıştır.
Çünkü insan çıkmaz sokaklarda yönünü de yolunu da kaybetmiştir artık. Nefsi ihtiyaçlarının ve şehvetlerinin peşinden gitmiş. Bu da özünden ve fıtratından uzaklaşıp kendine ve Rabbine karşı yabancılaşmasına neden olmuştur. Âdeta bir uçurumunun kenarındadır insan...
Evet, henüz uçurumun kenarına gelmeden önce kendimize bir çekidüzen versek keşke. İlk olarak yapmamız gereken, hayır ve hasenatlarımızı artırıp iyiliklerimizi çoğaltmak olmalı. Bu minvalde de yolumuzu çizmeliyiz. Zira iyilik hayatın mayası hükmündedir.
Ne olursa olsun iyiliği, hiçbir menfaat gözetmeden, sırf iyilik olsun diye yapmamız gerekir. Yüce Allah, bahşettiği nimetleri paylaşırken ihtiyacı olan kimseyi minnet altında bırakmamamız gerektiğini söyler bizlere. Bu ilâhî düsturu unuttuğumuz günden beridir belki de; gönül huzurumuz kayıp, kalbimiz ise hiçbir şeyden mutmain olmamakta.
Bu sebeple ki ; insanoğlu hiç vakit kaybetmeden hezeyana çevirdiği kâinatını verimli bir alana dönüştürmelidir. Öyle ki yaratılış gayesinin idrakine varıp tefekkür etmeli her dem. Akıl, kalp ve gönül duygularını, bütün yapısını fabrika ayarlarına döndürmeli çok geç olmadan.
Rabbimizin bizi donattığı teçhizatlarla fıtrat üzere yaşayanlar ve Peygamber Efendimizin tebliğini kendine rehber kılanlar, hiçbir karşılık beklemeden iyilik yolunu kendilerine yol edinirler. Kine bulaşmazlar. Şüphesiz ki bu kimseler bu yolu kendilerine kurtuluş vesilesi kılmayı başarmışlar kimselerdir.
Peki bizler neden bu kimselerden olmayalım?
Gelin hep birlikte bu Ramazan’da kir ve paslarımızdan arınmaya niyet edelim. İyilik ve güzelliklerimizi arttırıp bu iyilik ile hayır hasenat yağmurları sayesinde arınmış olalım.
“İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” düsturunu hayata geçirelim. Ne kadar güzel olur, öyle değil mi?
Hadi gelin hep beraber bir iyilik yapalım. Yahut birilerini iyilik yapmaya teşvik edelim. Unutmayalım ki yapılan iyilikler hiçbir zaman boşa gitmez, kaybolmaz. Parlayan bir güneş gibi yolumuzu aydınlatır, bu iyiliklerimiz daima. Kalbimizi ve gönül dünyamızı da...
İyilik yapmak kadar iyiliğe vesile olmayı da fazlasıyla önemsemeliyiz. “Bir mum diğer mumu tutuşturmakla kendi ışığından bir şey kaybetmez” der Mevlana. Ne de güzel söyler...
Ne mutlu ki; bu gerçeğin ziyadesiyle farkında olanlara...