Recep Tayyip Erdoğan sempozyumda konuşma yaptı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda düzenlenecek Vesayetten Demokrasiye Milli İrade Sempozyumu'nda konuşuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasından satır başları:
Sempozyumun ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sempozyumda emeği geçen başta Adalet Bakanımız olmak üzere tüm kurumlara ve katılımcılara özellikle teşekkür ediyorum. İnsanlık tarihinde pekçok yönetim biçimi vardır. Hangi uygulama biçimiyle hayata geçerse geçsin, milli iradenin üstünlüğüne dayalı olanların ayrı bir yeri bulunuyor. Avrupa'da oldukça uzun ve kanlı arayışın ardından geliştirilmiş bir yönetim biçimidir, demokrasi. Demokrasi, zengin bir uygulama alanına sahiptir. Türkiye de bu sürece en erken katılan ülkeler arasındadır. Gerçek demokrasiye ulaşmak için bir müddet daha beklememiz gerekmiştir. Ülkemizde demokrasi, çok partili hayat ile işlemeye başlamıştır ancak bu süreç de oldukça zorlu yürümüştür.
Siyaset mühendislikleri, sinsi tuzaklar ve nice oyunlar yaşadık. Milletimizin tarihine, kültürüne, inancına karşı adeta savaş açanların amaçlarını ve yöntemlerini de asla unutmayacağız. Türkiye'de yapılmış veya teşebbüs edilmiş hiçbir darbe, vesayetin hiçbir oyunu, meşru değildir, milli değildir, masum değildir, onurlu değildir. Her darbe bir önceki darbenin eksiklerini tamamlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Vesayet de darbecilerin nizamının, bürokrasi ve sivil siyaset çatısı altında sürdürülmesinden ibarettir.
Milletimiz 15 Temmuz'da kahramanlıkla geçmişteki bu kirli ve kanlı senaryolarla da hesaplaşmıştır. O gece görülmüştür ki, millet kıyama kalktığı zaman, darbecilerin, tankı da, topu da, medyası da, silahı da, uluslararası destekleri de hiçbir işe yaramıyor.
12 EYLÜL DARBESİ
Bugün 12 Eylül. Bu tarih takvim yapraklarındaki 365 sayfadan biri olmanın çok ötesinde anlamlara sahip. Türkiye 40 yıl önce 12 Eylül'de gözlerini silahların gölgesi altında açmıştı. Köşe başlarında tanklar, sokakları kapatmış askerler, bunlar bizim evlatlarımızdı, tanıdık bir felaketin habercisi gibiydi. Türkiye bir kez daha askeri darbeye maruz kalmıştı. 60 darbesi ve ardından gelen felaketler bugün hala yürekleri dağlıyor. Gençliğimizin başındaki 71 muhtırası siyasi sonuçları ile daha çok hafızamızda yer etti. 12 Eylül ise öncesi ve sonrası ile öylesine kanlı yaralara yol açmıştır ki, nesiller boyu unutulması mümkün değildir. 12 Eylül'den önce ülkenin siyasi kamplara bölünmesi gibi hadiselerin hiçbiri kendi dinamiği içinde ortaya çıkmamıştır. Bu gelişmeler darbeye zemin hazırlamak için yazılmış senaryonun ürünüdür. Ülkemizin '70 sente muhtaç' diye hafızalara kazınan ekonomik çöküntüsü de darbeye giden yola döşenen taşlardan biridir. Birilerinin 'bizim çocuklar başardı' demesi, 12 Eylül gerisindeki karanlık yüzü ifade ediyordu.
15 Temmuz'da birileri yine aynı mekanlarda 'bizim çocuklar yine başardı' demek için bekliyordu. Can güvenliği kalmayan, geleceğinden umudunu kesen bir toplum darbeye direnemezdi. 12 Eylül rejimi anayasasının yüksek oy ile kabul edilmesi, darbenin meşruiyetinden ziyade, milletin umutsuzluk ikliminden kurtulma isteğinin tezahürü olarak görülmelidir. Bu dönem konusunda kimi çevreler, özellikle kendilerine göre bir farklı yorum oluşturmaya çalışmış, bu tür bir resim tarih hükmünü, ülkemizin yaşadığı en ağır ve acı darbe olarak vermiştir.
Türkiye'yi 12 Eylül'e hazırlayan karanlık odak darbe sonrasının planlamasını da yapmıştı. Bir sağdan bir soldan diyerek gençlerin temsil ettiği dinamik yapı yerine, ülkemizin hala çözmeye uğraştığı sorunların tohumları atıldı.
'12 EYLÜL'ÜN ÜLKEMİZE BIRAKTIĞI EN KÖTÜ MİRASTAN BİRİSİDİR'
Son dönemde sıkça gündeme getirilen pek çok sancılı meselenin kökünde yine 12 EYlül'de tohumları atılan sosyal çarpıklıklar vardır. Gençlerimizin tarihleriyle, kültürleriyle ilgilenmektense sapkın hayat biçimlerine, ahlaksızlığa, lümpenliğe teşvik edilmesi 12 Eylül'ün ülkemize bıraktığı kötü mirastan birisidir.
MACRON'A YANIT
Güneyde malum koalisyon güçleri ile mücadelemiz var. Hemen bakıyorsunuz ki, bir terör devleti oluşturulmaya çalışılıyor Suriye'de. Öbür tarafta, Libya'da karşımızda darbeci Hafter, onun güçlerinin ne yazık ki, Wagner diye paralı, Abu Dabi'nin desteklediği silahlı güçleri var. Onların yanında Fransa sürekli gündemde. İsim olarak anmak istemiyorum ama mecburum. Şahsımla çok uğraşıyor. Bizim Erdoğan ile sıkıntımız var diyor. Sayın Macron, senin şahsımla daha çok sıkıntın olacak.