SINIRLARI AŞMAK
Böyle olacağını tahmin etmiştim.
Yolda yürürken birden tüm eşyalarım ortaya saçılmıştı; küçük el çantam zulmüme daha fazla dayanamayıp nihayetinde patlamıştı.
Oldum olası küçük çantaları sevmem, çok fazla eşya almaz ki ben çok fazla eşyayı kısa ya da uzun yolculuk fark etmeksizin yanımda taşımayı alışkanlık haline getirmiş biriyim. Ama küçücük çantaya bir sürü şey sığdırmaya çalışmak! İşte bu başka bir şey.
İnsanlar için de bu böyle değil mi? Bazen bizlere ne kadar çok şey anlatılırsa anlatılsın, sadece kendi kapasitemiz dahilinde anlayabiliriz. Herkes sınırlarını zorlayabilir mi, aşabilir mi bu sınırları? Hem evet hem hayır. Eh, bazen griler de vardır. İleri görüşlülük, farklı perspektiften bakabilme, anlama, anlamlandırabilme, kavrama beceri ve yeteneklerimiz birbirimizden farklı. Ne yazık ki çoğumuz bu becerilerde noksanız, yetersiziz. Hepimiz bir bilgiyi ya da mesajı tek bir açıdan bakarak değerlendiremeyiz; farklı ölçülerde anlamlandırırız. En büyük iletişim problemlerinden biri de işte tam olarak burada başlar. İfade edileni anlayamayan, anlamak istediği gibi anlayan, anlamak için çaba göstermeyen ya da kavrama yeteneğinden yoksun biri kişisel gelişimini tamamlayamadığı ölçüde iletişimde hata yapmaya mahkumdur.
İşte bu yüzden en büyük yatırımımız öncelikle her zaman kendimize olmalı. Beynimizin her daim öğrenmeyle geliştiğinin bilimsel olarak kanıtlanmış olması da bunu gösteriyor. Ancak, hepimizin farklı ölçüde sınırları var ve bu sınırları hepimiz aşamayabiliriz. Bununla birlikte, sınırlarını aşan biri dahi sınırlarını hiç aşamamış birinin gerisinde olabilir! İşte ‘kapasite’ dediğimiz kavram burada ortaya çıkar. Çünkü hepimiz farklı kapasitelere sahibiz. Nihayetinde herkes aşabilirse kendi sınırlarını aşar ve bu durumda bile eşit olamayız. Diyebiliriz ki bazen o kişinin sınırlarını aşmış hali bile yeterlilik göstermeyebilir. Burada kıstas ise kapasite olur. Anlamak için çaba göstermekle birlikte gerçekten istemeliyiz. İçten gelen bir istek sadece dürtü ve güdülerimizi harekete geçirebilir. Elbette hepimiz kişilik ve karakter bakımından da farklı kodlara sahibiz. Bütün bunlar bir araya geldiğinde olayları anlama ve anlamlandırabilme becerilerimizin iletişim hatalarına nasıl ve ne ölçüde sebebiyet verdiğini anlamak çok daha kolay olacaktır. İşte tam olarak bahsettiğim bu; biz ne kadar basit ve kolay bir şekilde anlatırsak anlatalım, karşınızdakinin anladığı her zaman hedeflenen olmayacaktır. Mesaj, iletişim yolunda "gürültü" dediğimiz etkene maruz kalabilir. Gürültü; basitçe iletişimdeki mesajın göndericiden alıcıya doğru bir şekilde iletilmesini, anlaşılmasını engelleyen her şey olarak ifade edilebilir. Geri bildirim dahi alsak “gürültü” dediğimiz olgu varlığını sürdürebilir. Peki ya kanal? Kodlanmış mesajın hangi iletişim aracı ile taşındığı da elbette ayrıca bir önem arz ediyor. Kod açma ise asıl problemimiz! Çünkü mesajın algılanması, çözümlenmesi ve yorumlanması burada işliyor. Gördünüz mü? Mesajın bu anlamda alıcıya hedeflendiği şekilde ulaşması gerçekten güç olabiliyor.
Kişisel gelişim, gözlem ve farkındalığın önemini, tek bir mesajın birden fazla alıcıda ne kadar farklı sonuçlara yol açtığını gözeterek anlayabiliriz. Yıllardır işittiğimiz “bol bol kitap okuyun, günlük tutun, hobiler edinin, sosyalleşin” gibi basit öğüt ve eylemlerin en büyük çıktısını burada görüyoruz. Doğrudan, basitçe ve net bir şekilde iletilen mesajların bile anlamlandırılamaması, yanlış anlaşılması günlük hayatımızda iletişimimizi sekteye uğratmasının yanı sıra, modern dünyamızın en kıymetli hazinesinden çalar; zamanımızdan.
Elbette iletişim hatalarının da telafisi olur. Eğer ki olaylara kabaca “düz mantık” ile bakıyor, savunucu ve saldırgan tavırlara büründüğümüzü fark ediyorsak bu çok iyi! Farkındalık ilk adım olacaktır, kabullenme ise sonraki adım. Hatalarımızı bildiğimiz ve kabul ettiğimiz ölçüde gelişim gösterebiliriz. Elbette yolumuz uzun ancak karşımızdaki insanı ötekileştirmek ve suçlamak yerine önceliğimiz yine her zaman “biz” olmalı. Kısaca, “ben dili” ile kendimizi sesli bir şekilde sorgulayabiliriz: “Ben bu olayda gerçek anlamda karşımdakini doğru kanallar aracılığıyla dinledim mi? Ona yeterince zaman tanıdım mı? Onunla kurduğum iletişimde seçtiğim kelimelerde nasıldım? Ses tonum, üslubum ve beden dilim nasıldı?” gibi örneklerle bunları çoğaltabiliriz. Ancak emin olduğumuz zamanlarda başkalarının hatalarını görmesinde ışık tutabilir; yol gösterebiliriz. Elbette yargılamadan bunu başarabilmek önemli: “Ben burada üzüldüm çünkü benim ifade etmeye çalıştığım bu değildi” gibi örneklerle yine “ben dili” aracılığıyla iletişimi sağlıklı bir şekilde uygun bir zamanı seçerek -yer ve zaman faktörü de iletişimde önemli role sahip- devam ettirebiliriz.
Yerden eşyalarımı almak için eğildiğimde bir şeyi fark ettim; gerçekten ne kadar çok eşya taşıdığımı! Ancak hepsine ihtiyacım var gibi görünüyordu: Kağıt mendil, ıslak mendil, anahtar, cüzdan, kitap, defter, termos, tarak, diş fırçası, gözlük, ruj, parfüm, krem, şekerler, çikolatalar (biliyorsunuz ki tatlı atıştırmalıklar önemli), gazoz açacağı evet bir gazoz açacağı bile! Pekala, küçük çantalar kesinlikle bana göre değildi.
Çok fazla bilgi, mesaj sizin kapasitenizi zorlayacak evet ama sizin de gelişim göstermenize bağlı olarak bunları sağlıklı bir şekilde kabul etmeniz kolay olmasa da mümkün. Tıpkı daha büyük bir çantaya rahatça sığabilecek birçok eşya gibi… Öyle ki bir zaman sonra yanınızda daha fazla eşya taşımak isteğinizde çok daha büyük bir çantaya geçebilirsiniz bile; diğer türlü sığdıramadıklarımızı yerden toplamaya devam ederiz.