“TAHAMMÜLÜM YOK, ASABİYİM BEN!..”
Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte hayatımızda pek çok alanda -sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda- yaşadığımız değişim, dönüşüm ve gelişim; var olan ilişkilerimizi şekillendirip biçimlendirmesi yanı sıra, ruh dünyamızı da ciddi bir şekilde etkiliyor şüphesiz. Öyle ki bizi bizden alıyor âdeta.
Günümüzde modernleşmenin getirdiği hız, maddi noktada yaşam kalitesinde bir artış yaparken, yaşanan değişim de kişilerin ruh dünyasında çeşitli tahribatlara sebebiyet veriyor. Bu da kişileri günden güne daha bir sabırsız hale büründürüp bekleme ve tahammül eşiklerini yerle yeksan ediyor. Ve sonuç olarak da ortaya mutsuz insanlar ve mutsuz ilişkiler çıkıyor...
Modernleşmeyle birlikte insanlar haz ve hızın getirdiği bir ilişki içindeler. Bu hız, biz insanları daha da sabırsız yapıyor. Öyle ki uzmanlar da hıza alışan insanların sabırsızlaştığı üzerinde ısrarla duruyor. Ve hatta beklemeye dayanma eşiğinin, kişilerde günden güne düştüğünü de belirtiyor, önemle. Maalesef ki biz insanlar her şeyin bir an önce, hemen olmasını istiyoruz. Oysa ki böylesi bir süreçte hedefe ulaşmak için çile çekmeli, zorluklara katlanmalı, tahammül göstermeli ve sabır içinde olmalıyız.
Ama maalesef ki artık tahammülden uzak, sabırsız insanlar oluverdik. Sahi neden bu kadar tahammülsüz olduk? Niçin bu denli sabırsız ve telaşlıyız?
Hiç düşündük mü?
Çevremizde hemen hemen herkesten duyarız pek çok tahammülsüzlük cümleleri. Bir anne-babadan tutun da bir çocuk ve yaşlısını varıncaya kadar...
“Tahammülüm azaldı. Çocukların seslerine tahammül edemiyorum.”
“Sürekli odama kaçıyorum. Artık kafam kaldırmıyor hiçbir şeyi.”
“Her şeyi erteliyorum.”
Bunun gibi pek çok cümle hepimizin dilinde dolanıyor belki de.
Şimdilerde öyle bir tahammülsüzlük içine girdik ki, kaçınmacı tepkiler verip hemen öfke gösteriyoruz her şeye ve herkese. Öfkemizi bazen dışa vururken bazen ise içten içe büyütüp kendi kendimizi yiyip bitiriveriyoruz. Neredeyse her an öfke dolu ve tahammülsüzüz. Bu, ne yaşa bakıyor ne de zamana üstelik. Anneler, babalar, yaşlılar, gençler, çocuklar... Evde, dışarıda, misafirlikte, tatilde... Her yerde tahammülsüz olabiliyoruz. Yahut da böylesi insanlara rastlayabiliyoruz.
Evde çocuk sesi biraz fazla çıktı diye hemen şikâyetçi olmaya yer arayan komşular var artık.
Ya da çocuğuna tahammül edemediği için başka uğraşlara kaçan anne-babalar var.
Hayatımızda karşılaştığımız bu denli sahneler size de tanıdık geliyor değil mi?
Tahammülsüzlükler hasebiyle kişinin işini ertelemesi...
Eşiyle iletişimini ertelemesi...
Hayatta pek çok şeylerini ertelemesi...
Böylesi örnekleri arttırabilmek elbette mümkün. İşte tüm bunlar ileride büyük öfke patlamalarına yol açarken, ikili ilişkilerimizdeki bağlarda da çeşitli zedelenmeler meydana getirir. Özellikle de eşler arasındaki ilişkilerde. Eşlerden birinin konuşmaması, somurtup surat asması, bir diğerinin ise duygusal taleplerine karşılık vermemesi sonucunda aralarındaki tahammülsüzlük hali en yükseklere çıkar mesela. Sinir ve öfke patlamaları oluşur aralarında.
Tahammül sahibi olmak, gerçekten kolay iş değildir. İşte bu yüzden kendimizi tahammül sahibi bir insan olarak adlandıracak kadar hoşgörülü davranmaya zorlanıyoruz. Maalesef ki hiçbir şeye ve hiçbir kimseye tahammül gösteremiyoruz. Öyle ki hoşgörüsüzlüğe bile tahammül edemiyoruz. Ve bu sebeple de hoşgörülü olamıyoruz hayatımızda. Peki, sizler hoşgörüsüzlüğe tahammül edebiliyor musunuz?
Okuyan bir öğrencinin mezun olup olamayacağı... Mezun olsa bile bir iş bulup bulamayacağı belirsiz. Çalışan bir insanın işine devam edip edemeyeceği... Bekar bir insanın evlenip evlenemeyeceği ve evli birinin ise evliliğinin devam edip etmeyeceği hep bir belirsizlik içerisinde. Tüm bu belirsizlikler de bizlerin tahammül sınırlarını fazlasıyla zorluyor aslında. Oysa belirsizliklere çok da fazla takılmamak gerekir. Biliyoruz ki her şey zamanı gelince bir şekilde gerçekleşip yolunu buluyor. Bu sebeple, teslimiyet içerisinde tahammüllü bir şekilde bakmalıyız hayata. Şikâyet etmeyi bir kenara bırakarak...
Tahammülsüz insanların en belirgin huyudur, hep şikâyet etmek. Sürekli çaresizlik hissetmek. Stresli olmak. Yorgun ve tükenmiş olmak da...
Teknolojinin hızlı bir şekilde ilerlemesi her şeyin hızlı bir değişim yaşamasına sebep olsa da, bu hızlanma haliyle bizler daha da fazla tahammülsüzleştik, kabul edelim.
Artık tahammülsüz kişilerle dolu etrafımız.
Katı düşünceli ve abartılı haller...
Kendi görüşlerini diğer insanlara kabul ettirmeye çalışanlar...
Öfkeli olup çatışmaya yer arayanlar...
Beklenmedik her türlü durumdan rahatsız olanlar...
Velhasıl, herkes herkesten muzdarip artık. Ve kimsenin kimseye tahammülü yok. Herkes aceleci. Herkes sabırsız...
Oysa biliyoruz ki; hayat, bu kadar çekilmez hale getirilecek kadar uzun değil. Ölümlüyüz. Faniyiz. Böylesi bir idrakle hareket edip tahammül ayarlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz belki de. Zira tahammüllü olmak veya tahammül göstermek, huzurlu ve mutlu bir hayat yaşayabilmenin de bir anahtarı niteliğinde.
Eğer biz de gerçek manada bir huzur ve mutluluk istiyorsak, öncelikle tahammül eşiğimizi yükseltmekle işe başlamalıyız. O zaman nasıl da değişecek her şey, bir bilseniz...
Cahit Zarifoğlu'nun şu sözleriyle yazımızı noktalayalım: “Mutluluk da tahammül ister. Onu da iyi anlamalı...”
Sizce de manidar değil mi?
Rahime SÖNMEZ ŞEN