Temel Karamollaoğlu'ndan flaş açıklamalar! Bu tıkanmışlığı ve tükenmişliği seçim sandığı giderecek
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, erken seçim çağrısında bulundu. Karamollaoğlu, “Bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin giderilmesinin tek yolu kurulacak seçim sandıkları olacaktır.” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, erken seçim çağrısında bulundu. Karamollaoğlu, “Bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin giderilmesinin tek yolu kurulacak seçim sandıkları olacaktır.” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Karamollaoğlu, AK Parti hükümetine seçim çağrısında bulundu.
Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu, “Ortada ekonomiden adalete, eğitimden dış politikaya her alanda yaşanan bir kriz var ve bu iktidarın artık ülkeyi yönetme kabiliyeti ortadan kalkmış görünüyor. Metal yorgunluğundan ziyade mental bir yorgunluk ile yıpranan bu iktidarın ise zihniyetini artık değiştiremeyeceğine ayan beyan şahit oluyoruz. Öyle anlaşılıyor ki karşı karşıya kaldığımız bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin giderilmesinin tek yolu kurulacak seçim sandıkları olacaktır.” dedi.
Karamollaoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Maalesef Türkiye'miz haftalardır çok vahim iddialarla, suçlamalarla ve skandallarla sallanıyor. Ama ne yazık ki iktidar, bu yaşananlar karşısında hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya devam ediyor. Sizce bu iddialar mı daha vahim, yoksa bu iddialar karşısında kılını kıpırdatacak bir tane yetkilinin olmaması mı? Yoksa daha da vahimi Sayın Erdoğan'ın günlerce sessiz kaldıktan sonra hepimizi daha da endişelendiren, kaygıya sevk eden açıklamaları mıdır?
Ortada ekonomiden adalete, eğitimden dış politikaya her alanda yaşanan bir kriz var ve bu iktidarın artık ülkeyi yönetme kabiliyeti ortadan kalkmış görünüyor. Bu sürecin en sarih çözüm yolu elbette Türkiye’nin ciddi bir zihniyet değişimine gitmesidir. Metal yorgunluğundan ziyade mental bir yorgunluk ile yıpranan bu iktidarın ise zihniyetini artık değiştiremeyeceğine ayan beyan şahit oluyoruz. Öyle anlaşılıyor ki karşı karşıya kaldığımız bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin giderilmesinin tek yolu kurulacak seçim sandıkları olacaktır. Mahkemelerin, savcıların, araştırma ve soruşturma komisyonlarının üstlenmesi gereken sorumluluk sandık başına giden milletimizin omuzlarında olacak ve hükmü aziz milletimiz verecektir. Hüküm milletindir. Maşeri vicdan en adil ve doğru kararı verecektir. Milletimiz ne karar verir ise bizim de başımız gözümüz üstünedir.
Bir latife olarak ifade edeyim adeta Tayyip Bey'i Üzmeyen İstatistikler Kurumu olarak görev ifa eden TÜİK’e göre Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte %7 büyümüş. İşsizlik zirve yapmış, ülkede resmi rakamlara göre her dört gençten biri, gerçek rakamlara göre ise her üç gençten biri işsiz vaziyette ama bu beylere göre Türkiye ekonomisi büyüyormuş. Bu ekonomi bu şartlarda kimler için büyüyor? Vatandaş için mi, bir avuç ihale avcıları için mi? Tüketim odaklı, krediye dayalı, istihdam yaratmayan bu obez ve hormonlu büyüme vatandaşın cebine ve sofrasına ne zaman yansıyacak? Yaklaşık bir buçuk yıldır bir pandemi süreci ile karşı karşıyayız. Doğru, yanlış, bazen de hatalı tedbir kararları alınıyor ama bu tedbirler karşısında gerekli ve yeterli destekler maalesef verilmiyor.
Toplumun hemen hemen her kesimi büyük bir mağduriyet yaşarken Erdoğan salgının başladığı günden bugüne halka 661 milyar TL destek verdiklerini söylüyor. Açıklanan 661 milyar TL desteğin 315 milyar TL’si banka kredisi, 219 milyar TL’si borç erteleme, 25 milyar TL’si de vergi indirimi. Vatandaşın artık arşa ulaşan feryadı karşısında somut destek paketleri açıklamak yerine kelime oyunlarıyla milletin gözünü boyamaya hiç kimsenin hakkı yoktur. İktidar -mış gibi yaparak millete destek vermiş olmuyor, milletin derdine derman olmuyor bunu idrak etmek mecburiyetindedir.
Millet, yaşadığını biliyor evinin kirasını ve faturalarını dahi ödeyemiyor. Siz hangi hikayeyi anlatırsanız anlatın, vatandaşın derdini çözmedikçe bunun hiçbir kıymeti yok. İnsanımız; nimeti paylaşanların, külfeti paylaşanlara artık bir nebze de olsa destek olmasını bekliyor. İnsanımız artık bıktı usandı ve yoruldu. İktidardan dertlerine derman olacak tedbirler bekliyor. Açıklanan tedbir kararlarındaki mantık hataları ve yaşanan öngörülemezlik dönemi ile adeta mantıksız yasaklar ve tutarsız kararnameler ülkesi haline geldik.
Milletimiz soruyor; neden pazar günleri yine yasak? Neden sokağa çıkma kısıtlama saati 21.00'den 22.00'ye alındı? Kabinenin hangi saiklerle hareket ettiğini ve neye göre karar verdiğini kimse anlayabilmiş değil. İktidarda bulunmak; üniversiteden binlerce liralık borçla mezun olan, yıllarca işsiz bırakılan ve atanmak için sınava giren gençlerimizin 360 lira KPSS parasını nasıl denkleştireceğinin sıkıntısını kendi yüreğinde hissetmeyi gerektirir.
Saadet Partisi olarak son 5-6 yıldır her fırsatta ve her zeminde Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı olduğunu vurguluyoruz. Siyasetten ekonomiye, adaletten toplumsal hayatımıza varıncaya dek her alanda ve her anlamda bir normalleşmeye ihtiyaç duymaktayız.
İhtiyacımız olan inat değil karşılıklı itimat, hesaplaşma değil helalleşme, kutuplaşma değil kucaklaşmadır. Bugün gerekli olan şey Kanal İstanbul'da ısrar etmek değil Kalan İstanbul'a sahip çıkmaktır. Gün, gökdelen sevdasından, beton ve asfalt ısrarından vazgeçip Uzungöl'e, İkizdere'ye, Saroz Körfezine, Salda Gölüne, Kaz dağlarına güzelim memleketimizin ağacına, suyuna, toprağına, tarihi ve doğal güzelliklerine hep birlikte sahip çıkma günüdür.
Normalleşme için ülkesini, bayrağını, devletini ve milletini seven bir insanın atacağı adım seçim hesapları uğruna toplumsal fay hatlarını sürekli derinleştirmek ve gerginleştirmek değil, milletin geçimine odaklanmaktır. Yersiz, gereksiz ve hiç kimseye faydası olmayan tartışmalarla vakit kaybetmek yerine, işe ve aşa odaklanılmalıdır.
Bizim gayemiz sadece iktidarı tenkit etmek, birilerini üzmek değil, sorumluluk taşıyan ve iktidarda çalışan arkadaşlarımızı uyarmaktır. İktidarın üzerine düşen görev, sıkıntıya düşen milletini kucaklamaktır. Bu zor dönemin üstesinden ancak birlikte hareket edersek gelebiliriz.
Sadece müzisyenler değil, toplumun birçok kesimi mağdur. Bu arkadaşlar bir ülke pandemi sürecinde nasıl yönetilir bilmiyor