TUTUMLU OLMAK MI, TUTUNMAK MI?
“Bir gün tekrar kilo alırsam diye kıyafetlerimi saklıyorum”
“Yeni bilgisayar aldım ama bozulur endişesiyle eskisini elden çıkartmıyorum”
“Misafir gelince kullanırız amacıyla günlük kullandıklarımız harici iki set yemek takımı bulundururum”
“Eşyaları koyacak yer kalmadığı için yeni dolap almak zorunda kaldık”
“On iki senedir bana gelen hediyelerin paket kağıtlarını atmadım”
Bu ve benzeri söylemleri bir çoğumuz dile getirmiş ya da duymuşuzdur. Farklı gerekçelerle taşınmaya alışık ve bir taşınmanın daha arifesinde olan ruhum, her defasında arınıp ayıklanmasına rağmen bu sefer ciddi bir devrim yaratmakta. Dolaplardan birinin tepesine tıktığım kutudan çıkan, bizim dönem çocuklarının çoğunda ya mavisi ya da siyahı bulunan Karakaçan eşeğimle göz göze geldiğimde “artık ayrılma vaktimiz”i hissetmiş olmak benim de canımı acıtmadı değil. Anlamlar yüklüydü onlarda, anılar, özlemler, çocukluğum yüklüydü. Beni anneannem büyüttü. Bir gün onsuz kalmak demek, çocukluğumu kaybetmek demekti. Alzheimer oldu. Beni gördüğü zaman anımsadığı ismim, kim olduğum, ne yaptığım değil, derinlerde bir yerlerde beni çok sevmiş olmasının sıcaklığı sadece. Karakaçan’ımla vedalaşırken de emindim ki sevgiyi ve anıları taşımak için eşyayı yüklenmeye ihtiyaç yok. Biriktirdiğimiz gerçekten eşyalar mı? Yoksa?
Halk arasında “istifçilik” olarak bilinen bu “bozukluğun” terminolojideki ismi “Kompulsif Biriktirme Hastalığı” (Dispozofobi) ve Türkiye’de nüfusun yüzde 3, Dünya genelinde ise yüzde 6 oranında görülmekte. Kişilerin ellerinde tuttukları eşyalarla bağ kurarak, güvenli ortam ihtiyaçlarını karşıladıkları ve kişisel olarak yaşadıkları olayları hatırlamalarını sağlayacak bağlantılar kurdukları düşünülüyor. En çok biriktirilen eşyalar genellikle gazete, dergi, eski kıyafetler, aksesuarlar, kitaplar, elektronik cihazlar ve evrak. Çoğumuz bunları yararsız veya değersiz olarak tanımlamayız ve bir köşede sessiz var oluşları bizi mutlu eder değil mi? Çünkü istifleme bozukluğu olan kimseler eşyaları gönüllü olarak biriktirirler. Onları atmak zorunda olduklarını düşündüklerinde üzülürler. En önemli sorunlardan biri de biriktirilen eşyalar nedeniyle ev ya da iş yeri, yaşam alanı olmaktan çıkar, odalar tıka basa eşyayla dolar, aynı eşyanın zaten var olduğu unutularak tekrar tekrar alınır ve hem fiziksel hem duygusal olarak işin içinden çıkmak zorlaşır.
Çocukluk döneminde yaşanmış yoksunluklar ve ciddi ekonomik sorunlar, biriktirmeye temel oluşturabilir. Anne babadan, sevgiliden, yakın arkadaştan hediye gelen bir eşyadan ayrılmak, koruma ve savunma içgüdüsüyle, biriktirme hastalığına dönüşebilir. Dolayısıyla duygusal yoksunluklar, reddedilme, aldatılma, sevgi ve şefkat ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamaması, eşyalara aşırı bağlanmaya sebep olabilmekte ve yaşam alanlarımız nefes alınamaz, adım atılamaz hale gelebilmektedir.
Özellikle son yıllarda gelişen nörobilimsel çalışmalarda; istifleme problemi yaşayan kişilerin beyninde sağlıklı kişilere oranla farklı nöral aktiviteler, karar verme, dikkat ve duygusal düzenlemelerle ilgili bölgelerinde işlevsel bozukluklar görüldüğü saptandı. Yapılan araştırmalarla birlikte, bilişsel davranışçı terapi sayesinde bireylerin istifleme davranışının tedavisinde önemli adımlar atıldı. Uzmanlar, istifleme davranışının kök sebeplerini araştırarak öncelikle bu sebepleri ortadan kaldırmaya ve bununla birlikte karar alma becerilerini güçlendirmeye odaklı çalışmaktalar. Psikoterapinin amacı, istifleyen kişinin istiflediği eşyalardan önemli ölçüde kurtulmasını ve belli bir miktar eşyayla yaşam becerilerini sürdürebilmesini sağlamak.
35 metrekarede minimal eşyalarla döşenmiş örnek daireyi gezerken hoşuna giden ancak kendi kocaman yaşam alanını tıklım tıkış dolduranlardansanız, aman dikkat! Yol yakınken arınmakta, ayıklanmakta, elden çıkartılan her eşyayla aslında size artık hizmet etmeyen, omuzlarınıza yük olan bir kavramı, duyguyu, bağımlılığı da bırakmakta olduğunuzu hissederek daha hafif, daha özgür bir yaşamı seçmek kulağınıza nasıl geliyor? Son bir senedir kullanmadığımız herhangi bir eşyayı muhtemelen bir daha kullanmıyoruz. “Tutumlu olmak” ve “dönüştürmek” inanılmaz keyifli ve verimli ancak “tutunmak ve bağımlı olmak”la arasında ince bir çizgi var. İçinizdeki duygu dünyanıza ve dışınıza yansıyan yaşam alanlarınıza bir de bu gözle bakmak ister misiniz?