Yeterliyim, Yeterlisin, Yeterli…
Araştırmalar ebeveynlerin evde kalınan ve çocuklarla geçirilen zamanın 24 saat olduğu bu dönemde yetersizlik duygularının arttığını gösteriyor. Bazı uzmanlar sosyal medyada takip ettiğimiz kişilerin çocuklarıyla musmutlu anlarına dair paylaştığı fotoğraf ve videoların yetersizlik algısı yarattığını söylüyorlar. Biz günü kurtaramazken mükemmellik içeren bu görüntülerin biz de yetersizlik uyandırmasını anlamlı buluyor olsam da asıl sorunun kaynağının farklı olduğunu düşünüyorum. Yetersizlik duygusu yani adı üstünde ye-te-me-mek. Bu yazıyı okumak için bile vakit ayırabiliyorsanız şanslısınız. Ev içi sorumlulukların arttığı, kaygının kah arkamızda kah önümüzde gezindiği bu günlerde biliyorum ki en çok anneler yorgun. Bir işin ucundan tutan evde eşit paylaşım konusunda adil davranan beyleri tenzih ederek söylüyorum. Ülkemizde babalar eve para getirmek dışında sorumlulukları olmadığını düşünüyor çoğunlukla. Öyle yetiştirildiler. Bu konu için ayrı bir yazı yazarız. Sizin de görüşlerinizi almak isterim. Şimdilik yorgun anneler kısmına geri dönmek istiyorum.
Her birimiz süperiz ama süper kahramanlar değiliz. Bize yüklenen cefakar, fedakar, hem kariyer yapmış, hem harika bir ev kadını, hem harika bir aşçı, her daim bakımlı ama evi tertemiz kadınlar olarak tüm bunların ötesinde çocuklarımızla oyunlar oynamalı, uyumadan önce onlara kitap okumalı ve ne olursa olsun şikayet etmemeliydik. Bu etiketlerin hepsini tek tek üzerimize yapıştırdılar. Biz de kabul ettik. Annemiz tam da böyle bir kadındı. O başarabiliyorsa biz de başarabilirdik. Kocaman bir yalan. Zaten şu hayatta ne çektiysek bize söylenen yalanlara inandığımız için çektik, bizden bekledikleri gibi olmak uğruna kendimizi kendi içimize hapsettik. Ben diyorum ki önce hapsolduğumuz yerden kendimizi kurtarmadan, etiketlerin her birini üzerimizden çıkarıp atmadan bizim için neyin önemli olduğunun ayrımına varamayız. Başkaların önemsedikleri ile yaşarken ve adeta puan toplamak için yarışırken nasıl yeterli hissedeceğiz ki?
Bugünlerde Robin Sharma “Aile Bilgeliği” kitabını yeniden okuyorum. Kitap aileyi dönüştürmeye karar veren herkese basit ama etkili bir çok öneri de bulunuyor. Önerilerden biri Aile Hayali anlaşması! Hayatını başkalarının sana dayattığı gibi ya da her şeyi tesadüflere bırakarak yaşamak yerine bu aile için neyin önemli olduğunu düşün ve 5 ya da 10 yıl sonrasının hayalini kur diyor. Düşünmek çoğunlukla zaman ayırmadığımız bir eylem. Einstein’ın bir düşünme sandalyesi olduğunu ve günün bir kısmını bu sandalyede yalnızca düşünerek geçirdiğini biliyor muydunuz? Bizler de düşünmek için zaman yaratabiliriz. Ailemiz için hayallerimiz neler? Çocuklarımız hangi duyguları hissederek büyüsünler istiyoruz? Ne yapmak zorundayım değil, bu aile için ne istiyorum? diye soralım ve düşünelim.
Eğer bu hayali kurar ve onu yazıya dökersen kendinle bir anlaşma yapmış olursun ve o gün gelene kadar her şeyi onu inşa etmek üzere seçerek ilerlersin. Sana yapıştırılan etiketleri farket, etiketlerden kurtul, kendi hayalini kur ve kendi hikayeni yaz… Kim bilir belki de zaten yeterlisindir..
Ve hatırla..
Kendine yetemeden kimseye yetemezsin..
Neye ihtiyacın var?