ANNELER GÜNÜ; BİR KAHVALTI SOFRASI
Anneler gününe dair ilk kayıt İngiltere'de bulunmuş. 1644 yılına ait olan bu belgede 'mothering day' olarak anılıyor anneler günü. Annelerin kutsallığından çok kilise anayı takdir etmek, kutlamak için başlatılmış anneler günü.
Sonradan bilindiği üzere yirminci yüzyılın başlarında Anna Jarvis sayesinde resmi bir gün olmuş. Ayrıca Almanya'da nasyonal sosyalizmin yükselisiyle, "kadın eşittir ana" zihniyetine çok önem veren naziler tarafından benimsenmiş ve yüceltilmiş anneler günü; Avrupa'ya daha çok yayılmasını sağlamışlar böylece.
Günümüze kadar gelmiş…
Biraz kendimden, biraz annemden bahsetmek istiyorum.
Ben erken doğmuşum. 1 hafta kuvezde kalmışım. Annem uzaktan, camların arkasından izlemiş beni. Beni eve getirdiklerinde de küçücükmüşüm. Annem, “sen büyüdün ya, her çocuk büyür.” Der hep. Ben büyüdüm, büyüdüm mü gerçekten? Bazen sanki hala annemin küçük kızıyım. Ne kadar çabuk geçiyor zaman. Kokulu zarflar içinde mektup yazardım ilkokul yıllarındayken anneme. Bazen anneme abimle beraber paralarımızı birleştirir hediye alırdık. Birlikte olmayı severiz biz. O yüzden bayramlar, özel günler, doğum günleri bizde hep bir arada, kalabalık geçer. Bir araya gelmek, aynı sofraya oturmak için bir sebeptir anneler günü. Beraber kahvaltı yapılır, anneannemin klasikleşmiş “özel gün su böreği” afiyetle yenir, “Aman ne gerek vardı!” söylemleri eşliğinde hediyeler açılır….
Anneler gününün görünmeyen bir yüzü daha var tabi.
Anneliğe "aşırı kutsal bir mertebe" etiketi yapıştırıp kadınlara gereğinden fazla sorumluluk yüklemek bir yana hediyelik (!) tencere, tava, süpürgelerin havada uçuşması can sıkıcı. Nereden baksan toplumun iki yüzlülüğü, nereden tutsan elinde kalmaca. Hem "ooo anasın sen, çok kutsalsın,
ödüllendirilmelisin" mesajı verip, hem de "senin de belli görevlerin var, evde ve onlara devam etmen gerek" alt metniyle temizlik ürünleri, mutfak araç gereçleri almak iki yüzlülük değil de nedir?
Genellikle kaybedilen şeylerin hüznü hatırlatır aslında onların bizim için ne kadar değerli olduklarını... ve anneler günü de aslında yeryüzünde annesinden ayrı olan onbinlerce çocuğun annelerine kavuşması için bir gündür. uzaklarda gurbet illerde çalışırken işte bu gün annenizin yanında olmanız gereken gündür. her gün yüzünü gördüğünüz bir insan için düzenlenmiş olmasından ziyade , bugün anneliğin ne olduğunu anımsatır tüm dünyaya…
Bir yandan da kaldırımlar, çiçeklere boyandı. Öksüz çocukların kalbi çiçek çiçek nem topladı bugün.
Annesiz çocukların da annesi olmak geliyor insanın içinden.
Öyle içimden, sessizce, televizyonda, okulda, mahallede, story’lerde, her yerde mutlu anne ve mutlu çocuk fotoğrafları eşliğinde kutlanırken görmezden gelemiyorum. Bir şekilde kendimi suçlu, aşırı suçlu hissediyorum.
Bir yerlerde buruk bir tortu bırakıyorsa birilerinin sevinci…Sosyal medyada kutlama yaparken bunun birinin canını acıtacağını unutmamamız gereken gün. annesini kaybetmiş çocukları, evladını kaybetmiş anneleri, çok istediği halde çocuk sahibi olamayanları düşünün… Karantinada annesinden, ailesinden ayrı kalmak zorunda olanları düşünün. Evladı nerede bilmeyen, yıllardır direnen “Cumartesi Anneleri”ni düşünün. Abartmayın n’olur!
Ben yine annemin anneler gününü kutlayacağım tabi. Hatta yetmeyecek teyzemin, anneannemin anneler gününü de kutlayacağım. zor bir şey değil elbette iki cümle kurmak…
Ticari diyorlar, feminizm diyorlar, duygu sömürüsü diyorlar. Ama güzel gündür anneler günü. Yılda bir kez erken kalkıp annenin en çok sevdiği çiçekleri toplayıp, kahvaltı masasına oturmaktır. Ne azı, ne de çoğu.
Anneliği yüreğinde hisseden herkesin anneler günü kutlu olsun.