Ayasofya camii'de namaza izin çıkacak mı? Ayasofya nerede ! Ayasofya tarihi
Ayasofya camii'de namaza izin çıkacak mı? Ayasofya nerede ! Ayasofya tarihi. Fatih Sultan Mehmed Han'ın emaneti, İstanbul'un Fethi'nin simgesi Ayasofya Camii'ndeki skandal görüntü kamuoyunda infiale neden oldu.Ayasofya Müzesi'nde bale figürü yapan bir kadının görüntülerinin sosyal medyada yer almasına ilişkin inceleme başlatıldı.
Abone olAyasofya camii'de namaza izin çıkacak mı? Ayasofya
nerede ! Ayasofya tarihi. Fatih Sultan Mehmed Han'ın emaneti,
İstanbul'un Fethi'nin simgesi Ayasofya Camii'ndeki skandal görüntü
kamuoyunda infiale neden oldu.Ayasofya Müzesi'nde bale figürü yapan
bir kadının görüntülerinin sosyal medyada yer almasına ilişkin
inceleme başlatıldı.
Ayasofya Müzesi'nin Twitter hesabından, müze içerisinde çekilen ve daha sonra sosyal medyada paylaşılan bale fotoğrafıyla ilgili açıklama yapıldı.
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
Videoyu Oynat
"İlgili mevzuatımız çerçevesinde müzemizde, turizm firmalarından gelen talepler doğrultusunda akşam saatlerinde özel açılışlar gerçekleşmektedir. Nitekim, 05 Ocak 2019 tarihinde gerçekleşen akşam açılışında, ziyarete gelen bir bayan tarafından, bir bale hareketi olan 'spagat' figürü müze içerisinde yapılmış ve diğer ziyaretçiler tarafından fotoğrafı çekilmiştir. Bu husus sosyal paylaşım sitelerine yansımış ve tarafımızca konu hakkında gerekli incelemeler başlatılmıştır."
Kültür ve Turizm Bakanlığının resmi Twitter hesabından da müzenin açıklaması retweet edildi.
Sosyal medyada Leyla Alaton'un gece saatlerinde olduğu belirterek paylaştığı Ayasofya Camii'ndeki skandal dans görüntüsü kamuoyunda infiale neden oldu. Kapalı olması gereken gece saatlerinde, Ayasofya Camii'nde dans yapan provokatör, vatandaşlardan kısa sürede büyük tepki topladı.
"Namaz kılanların üzerine üşüşen görevliler, bu kadın dans ederken nereye bakıyordu?"
Sosyal medyada skandala bir tepki de Tarihçi Yazar Mustafa Armağan'dan geldi. Armağan sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda "Fatih'in Müslümanlara emaneti olan Ulu Mabedde iki rekât namaz kılanların üzerine üşüşen güvenlik görevlileri bu kadın dans ederken nereye bakıyordu, merak ettim? #ayasofya" ifadelerinde bulundu ve sözlerine "Ve hakkında herhangi bir işlem yaptılar mı?" sorusunu ekledi.
"Leyla Alaton'a gece yarısı Ayasofya'nın kapılarını kim açtı?"
Armağan bir başka tweetinde Leyla Alaton'a gece yarısı Ayasofya'nın kapılarını kimin açtığını sorarak "Ayasofya Camii'nde skandal! Dans seyretmeye giden Leyla Alaton'a gece yarısı Ayasofya'nın kapılarını kim açtı? Namaza izin yok, soyunmaya ve dansa izin var öyle mi?" tepkisini dile getirdi.
"Aynı dansı Fener Rum Patrikhanesinde de yaptırabilirler miydi?"
'İslam'a yönelik bir hakaret' olduğunu dile getiren İlmi ve Fikri Araştırmalar Merkezi kurucusu Dr. İhsan Şenocak da Ayasofya Camii'ndeki skandala tepki göstererek aynı rezilliğin Fener Rum Patrikhanesi'nde izin verilip verilemeceğini sorarak "Ayasofya'da dans. İslama bundan daha ağır bir hakaret olur mu?! Bu millet,bunu yapanları da, yaptıranları da unutmayacaktır. Yetkiler aynı dansı Fener Rum Patrikhanesinde de yaptırabilirler miydi? "Mezarda kan terliyor babamın iskeleti; Ne yaptık,ne yaptılar mukaddes emaneti?" ifadesinde bulundu.
"Bu ne haddini bilmezlik!"
Ankara Büyükşehir Belediye eski Başkanı Melih Gökçek de skandala "Bu ne haddini bilmezlik, hadi Ayasofya'yı cami kabul etmiyorsun, senin kendi dinine de saygın yok mu? Utanmadan bale yapıyorsun. Seni Müslümanlar olarak kınıyoruz..." tepkisinde bulundu.
Ayasofya Müzesi'nde bale figürü yapan bir kadının görüntülerinin sosyal medyada yer almasına ilişkin inceleme başlatıldı.
Ayasofya Müzesi'nin Twitter hesabından, müze içerisinde çekilen ve daha sonra sosyal medyada paylaşılan bale fotoğrafıyla ilgili açıklama yapıldı
"İlgili mevzuatımız çerçevesinde müzemizde, turizm firmalarından gelen talepler doğrultusunda akşam saatlerinde özel açılışlar gerçekleşmektedir. Nitekim, 05 Ocak 2019 tarihinde gerçekleşen akşam açılışında, ziyarete gelen bir bayan tarafından, bir bale hareketi olan 'spagat' figürü müze içerisinde yapılmış ve diğer ziyaretçiler tarafından fotoğrafı çekilmiştir. Bu husus sosyal paylaşım sitelerine yansımış ve tarafımızca konu hakkında gerekli incelemeler başlatılmıştır."
Kültür ve Turizm Bakanlığının resmi Twitter hesabından da müzenin açıklaması retweet edildi.
Tarihi Ayasofya Müzesi'nde bale figürü yapan bir kadının görüntülerinin sosyal medyaya düşmesine ilişkin inceleme başlatıldı. Ayasofya Müzesi'nin Twitter hesabından, müze içerisinde çekilen ve daha sonra sosyal medyada paylaşılan bale fotoğrafıyla ilgili açıklama yapıldı. Sosyal medya'da günü konusu haline gelen AYASOFYA Müzesi'nde 'spagat' figürü yapan kadına tepki çığ gibi büyüdü fakat tepki gösterenler kadar da durumun abartıldığını iddia edenler de var. İşte sosyal medya'da büyük yankı uyandıran olayın ardından kullanıcıların yorumları...
Gelen Tepkiler;
TRHABERLER ÖZEL / MEHMET MERT ALTINUÇ
Tarihçe
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli
anıtları arasında yer alan Ayasofya; mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü
ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer
teşkil etmektedir.
Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en
büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk
yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış,
5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak
tanımlanmıştır. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca
hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak
katedral işlevi görmüştür.
Birinci kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360
yılında yapılmıştır. Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen
(bazilikal) planlı birinci yapı, İmparator Arkadios’un (395–408)
karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes
Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin
sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması
sonucunda yakılıp yıkılmıştır. (Bugün patriğin mozaik tasviri,
Ayasofya’nın kuzey tymphanon duvarında görülebilmektedir.)
Günümüzde ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla
birlikte, müze deposunda bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların
bu yapıya ait olduğu düşünülmektedir.
İkinci Kilise, İmparator II. Theodosios (408-450) tarafından 415
yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Bu yapının, beş nefli, ahşap
çatı ile örtülü ve anıtsal bir girişe sahip bazilikal planda olduğu
bilinmektedir.
Kilise, İmparator Justinianos’un (527–565) 5. saltanat yılında,
aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi
temsil eden yeşillerin İmparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda
çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük halk ayaklanması
sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmıştır.
1935 yılında İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün A. M. Scheinder
başkanlığında yapılan kazılarda, bugünkü zeminin yaklaşık 2.00 m
altında görülebilen II. yapının Propylon’una (anıtsal giriş kapısı)
ait basamaklar, sütun kaideleri ve On İki Havari’yi temsil eden
kuzu kabartmaları ile süslü friz parçaları bulunmuştur. Ayrıca
anıtsal girişe ait diğer mimari parçalar ise batı kısımdaki bahçede
görülebilmektedir.
Günümüz Ayasofya’sı İmparator Justinianos (527-565) tarafından
dönemin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) İsidoros ile
Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Tarihçi Prokopios’un
aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi
kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle
ibadete açılmıştır. Kaynaklarda, Ayasofya’nın açılış günü İmparator
Justinianos’un, mabedin içine girip, “Tanrım bana böyle bir ibadet
yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dedikten
sonra, Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman
seni geçtim” diye bağırdığı geçer.
Üçüncü Ayasofya’nın mimarisindeki yenilik geleneksel bazilikal plan
ile merkezi kubbeli planın bir araya getirilmesidir. Yapının üç
nefi, bir apsisi, iç ve dış olmak üzere iki narteksi vardır.
Apsisten dış nartekse kadar uzunluk 100 m. genişlik 69.50 m.dir.
Kubbenin zeminden yüksekliği 55.60 m, çapı ise kuzey güney
doğrultusunda 31,87 m, doğu batı doğrultusunda ise 30.86 m.dir.
İmparator Justinianos Ayasofya’nın daha görkemli ve gösterişli olması için, maiyetindeki tüm eyaletlere haber göndererek, en güzel mimari parçaların Ayasofya’da kullanılması için toplatılmasını emretmiştir. Bu yapıda kullanılan sütun ve mermerler; Aspendos, Ephesos, Baalbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehir kalıntılarından getirilmiştir. Yapıdaki beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan, pembe mermerler Afyon’dan ve sarı mermerler Kuzey Afrika’dan getirilerek Ayasofya’da kullanılmıştır. Yapının iç kısmında yer alan duvar kaplamalarında; tek blok halinde mermerlerin ikiye bölünerek yan yana getirilmesi ile simetrik şekiller ortaya çıkarılmış ve damarlı renkli mermerlerin iç mekânda kullanılmasıyla dekoratif bir zenginlik oluşturulmuştur. Ayrıca, yapıda Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde, Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun ise yarım kubbeler altında kullanıldığı bilinmektedir. Yapıda 40 tanesi alt galeride, 64 tanesi ise üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun bulunmaktadır.
Ayasofya’nın mermer kaplı duvarları dışındaki tüm yüzeyler
birbirinden güzel mozaiklerle süslenmiştir. Mozaiklerin yapımında
altın, gümüş, cam, pişmiş toprak ve renkli taşlardan oluşan
malzemeler kullanılmıştır. Yapıdaki bitkisel ve geometrik mozaikler
6. yüzyıla, tasvirli mozaikler ise ikonaklazma (Tasvir Kırıcılık
Dönemi 730- 842) sonrasına tarihlenir.
Ayasofya Doğu Roma Döneminde İmparatorluk Kilisesi olması nedeniyle
İmparatorların taç giyme merasimlerinin yapıldığı mekândı. Bu
sebeple Ayasofya’da ana mekanın (naos) sağında bulunan, renkli
taşlardan yuvarlak ve geçmeli desenli yer döşemesi (omphalion),
Doğu Roma İmparatorlarının taç giydiği bölümdür.
IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul Latinler tarafından 1204- 1261 yılları arasında işgal edilmiş, bu dönemde gerek kent, gerekse Ayasofya yağmalanmıştır. 1261 yılında Doğu Roma kenti tekrar ele geçirdiğinde, Ayasofya’nın oldukça harap durumda olduğu bilinmektedir.
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in (1451-1481) 1453’te İstanbul’u
fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. Fetihten hemen sonra yapı
güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri
ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten
itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma,
hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır.
Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ise aynı zamanda yapıda
destekleyici payanda işlevi görmektedir.
Ayasofya’nın kuzeyine, Fatih Sultan Mehmed Dönemi’nde bir medrese
yaptırılmış, her dönemde bakım ve onarım çalışmalarından geçmiş, en
kapsamlı tamir çalışması Sultan Abdülmecid Dönemi'nde (1839-1861)
Fossati tarafından yapılmıştır. Sultan
Abdülaziz Döneminde Ayasofya çevresinin yeniden düzenlenme
çalışmaları sırasında medrese 1869- 1870 yılları arasında
yıktırılmış ve1873- 1874 yılları arasında ise
yeniden yaptırılmıştır. 1936 yılında yıkılmış olan
Medresenin kalıntıları 1982 yılında yapılan kazılar sonucu ortaya
çıkarılmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine
mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler
eklenmiştir.
Mihrabın iki yanında bulunan bronz kandiller, Kanuni Sultan
Süleyman (1520-1566) tarafından Budin Seferi (1526) dönüşünde
camiye hediye edilmiştir.
Ana mekâna girişin sağ ve sol köşelerinde bulunan Helenistik Döneme
(MÖ. 4.-3. yy) ait iki mermer küp ise, Bergama’dan getirilerek,
Sultan III. Murad (1574-1595) tarafından Ayasofya’ya hediye
edilmiştir.
Ayasofya’da, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde 1847-1849 yılları
arasında, İsviçreli Fossati Kardeşlere kapsamlı bir onarım
yaptırılmıştır. Bu onarım çalışmaları sırasında, daha önce mihrabın
kuzeyindeki niş içinde bulunan Hünkâr Mahfili kaldırılmış, yerine
mihrabın solunda, sütunlar üzerinde yükselen, etrafı ahşap yaldızlı
korkuluklarla çevrili Hünkâr Mahfili yapılmıştır.
Aynı dönemde Hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından
yazılan 7.5 m. çapındaki 8 adet hat levhası ana mekânın duvarlarına
yerleştirilmiştir. “Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer,
Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” yazılı bu levhalar
İslam âleminin en büyük hat levhaları olarak bilinmektedir. Aynı
hattat kubbenin ortasına ise Nur Suresi’nin 35. ayetini
yazmıştır.
Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır. 1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” adına tapuludur.