BİR VİRÜS GELDİ..

Sevgi, neşe, kaynaşmayla beraber büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülüp hoş toplantılarımızın olduğu aile, akraba, komşu bireylerimizi sevinçle ziyaret ettiğimiz, bunun yanında yardımlaşmanın tadını çıkarttığımız  güzel ve özel günlerdir bayramlar..

Bir virüs geldi ve dünyanın seyri değişti. Bayram kültürlerimizin tümü sanal aleme döküldü. Heyecanlarımız %50 ye düştü. Çoğu kesim özel bayramlık alıp, giymedi bile. Halk diliyle yaşam artık,  kim gelecek kim görecek oldu? Biraz sanki yaşam enerjimiz söndü.

Dikkat ve kontrol odaklı  üç temel olan, hijyen, maske ve mesafe artık hayatımızın olmazsa olmazı oldu. Ve bundan sonra böyle olmaya devam edecek. Her ne kadar normalleşme sürecini bir umutla beklesek de, uzun zaman alacak gözüküyor. Ömür yeter mi bilmem. Ama bildiğim bir şey var ki, bundan sonra gelen dünya artık hastalıklı bir gezegen. Mars’a mı gitsek? Tabii oralarda bize yer kalmışsa. Bu da işin espri tarafı.

Dönen dünya ve yürüyen zaman içinde bu virüsle yaşamaya alışmalıyız. Söylenen üç temeli artık benimsemeli ve hayatımızın her sahasına taşımalıyız. Bunları yazıyorum çünkü metrobüste gördüğüm manzara beni yazmaya mecbur etti.

Bu kadar yapılan açıklamaları ve alınması gereken tedbirleri hiçe sayan bu genç arkadaşların mesafe gözetmeksizsin yakınlaşmaları ve en sonunda birinin kolunu arkadaşının omzuna atması, benim son damlamın taşmasına neden oldu. Tabii ki müdahale edip, sosyal mesafeyi hatırlatmak zorunda kaldım. Görülen o ki,  medyalarda anlatılanlar, yazılanlar, çizilenler, hatırlatılan uyarılar ve onca ölüm haberleri bir kulaktan girip diğerinden çıkmış gibi duruyor. Bunun yanında bir de garip bir durgunluk söz konusu kimsede ses soluk yok, hop arkadaş dikkat demek yok. Bir de ‘Ne yapabilirim ki! Kendi sağlığını düşünmüyorsa ben mi düşüneceğim onun sağlığını’ denilen saçma bir savunma mekanizması oluşmuş. Buradan da anlaşılıyor ki virüsle olan savaşta 1- 0 yenilgideyiz..

Fakat bilinmelidir ki, bu ferdi bir mesele değil toplumsal bir sorundur. Onun için herkesin bu konuda duyarlı olması ve uyarılması gereken durumlarda güzel bir lisanla uyarılmaları gerekmektedir. Bunu görev edinmeliyiz. Yoksa bana ne! havasıyla gidersek daha çok kayıplar verir ve bir gün o kayıp en sevdiğimiz biri olabilir.

Bunun için bu meseleye ciddiyetle ve hassasiyetle yaklaşmalı gerekli olan kurallara uyup, kimseye sebebiyet vermemeliyiz. Ne me lazımcılık yaparsak kul hakkına girmiş oluruz. Kul hakkı öyle kolay ödenen haklardan değildir. Bir müslüman olarak, virüse tedbir almamız bizim ibadetimiz olmuştur. Artık benim hayatım cümlesinden çıkıp, bizim hayatımız kısmına geçmeliyiz.

Unutmamalıyız ki, dünya olarak bir imtihan sürecinden geçiyoruz. Her sıkıntının bir sonu olduğu gibi bu sıkıntımız da elbette bir gün son bulacaktır. Fakat bu dünyanın doğumundan ölümüne kadar içindekilerin maruz kaldığı üzücü olaylar ve hadiseler devam edecektir. Bu da yaşam döngüsünün bir cilvesi. Artık millet olarak bu haritayı okumamız gerekmekte. Dünyada cenneti aramak boş bir uğraştan ibarettir. Eğer, bu imtihanlarla yaşamayı öğrenip, İslami değerlerimiz, adalet, hak, sevgi, vatan, millet ve mazlumu korumak için yaşar; vicdanımızı ve kalbimizi kirlerden temizlersek, işte o zaman cennet bizi bulur..  Sevgi, Saygı ve Sağlıkla kalın..

 

Yorumlar