Çağlar Söyüncü: "Çok çalışarak şansımın gelmesini bekliyorum"
İngiltere Premier Lig ekiplerinden Leicester City'de forma giyen milli oyuncu Çağlar Söyüncü, Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) resmi dergisi Tam Saha'ya açıklamalarda bulundu.
Abone olÇağlar Söyüncü'nün soru-cevap şeklindeki röportajı şöyle:
SORU: Futbola Menemen Belediyespor'da başladın, Premier
Lig'de Leicester City formasını giyiyorsun. Geriye dönüp baktığın
zaman bugünlere ulaşabileceğini hayal ediyor muydun?
"Futbola çok küçük yaşlarda başladığımda, aklımda sadece bulunduğum
kulübün A takımında oynamak vardı. Tabiî hocalarımın tavsiyeleriyle
bir yerlere gelmeye başladıktan sonra hedefler de büyüdü.
Bucaspor'a gittiğimde hedefim A takıma çıkmaktı. Bucaspor'dan
ayrılıp Altınordu'ya geçtiğimde de hedefim A takımda oynamaktı. A
takıma çıkınca hedefimi daha büyük bir takıma gidebilmek ve en
önemlisi A Millî Takım'da oynamak olarak belirledim. A Millî
Takım'da oynayabilmek her futbolcuya nasip olmuyor. Çok şükür, bana
nasip oldu. Takımlar değişir, hocalar değişir, bizler değişiriz ama
Millî Takım her zaman bâkîdir. Sonra Bundesliga'ya gittim; orada da
hedefimi yüksek tuttum. Aslında gittiğim her yerde aynı şeyi
yapıyorum. Bulunduğum yerle yetinmemeye çalışıyorum."
SORU: Altınordu'nun tüm Türkiye'ye örnek olması gereken
harika bir sistemi var. Sen de Cengiz Ünder'le birlikte bu sistemin
en değerli ürünlerinden birisin. Altınordu gelecek zamanlarda Türk
futbolu için neler yapacak; nasıl hizmet edecek?
"Başkanımız Seyit Mehmet Özkan ve hocalarımızın bir planı var.
Tamamen kendi altyapımızdan yerli oyuncularla oynamak istiyorlar.
Bunu gerçekleştirdiği zaman, kardeşlerimiz A takıma ulaştıkları
zaman ilk plan tamamlanmış olacak. Ondan sonraki hedefleri
şampiyonluk; sonra Süper Lig olacak. Sistemi bildiğimden, bunun
için biraz daha zamanları var diye düşünüyorum. Çünkü tamamen
altyapıdan 11 oyuncu oynatmak çok zor bir iş. Çok tecrübeli
oyuncular da var ama Altınordu gençler için çok büyük bir
fırsat."
SORU: Çok genç yaşta Freiburg'a transfer oldun. TFF 1.
Lig'den A Millî Takım'a yükselip Bundesliga'ya transfer olarak
gerçekten büyük bir işi başardın. Bu transfer nasıl
gerçekleşti?
"Freiburg'daki hocam Christian Streich beni transfer etmeden önce
oynadığım bütün maçları analiz etmiş. İmza atmadan önce Almanya'ya
gittiğimde bana da izletti. Çok şaşırdım. Genç Millî Takım'la
Almanya turnuvası vardı. Sanırım beni orada görüyorlar.
Altınordu'yu araştırdıklarında Türkiye'nin en iyi altyapısına sahip
takımı olduğunu anlıyorlar. Bunun için dikkatlerini çekiyorum. O
zamanlar Altınordu'da oynarken büyük takımlardan da teklif
geliyordu. Fatih Terim hocam da beni Altınordu'dan A Millî Takım'a
çağırmıştı. Bu da büyük bir şanstı benim için... İzmir'den uzun
yıllar sonra A Millî Takım'a giden oyuncuydum. Sanıyorum son
oyuncu, ben doğduğum zaman gitmiş. Fatih Tekke o zaman Altay'da
oynarken 1997-1998 sezonunda A Millî Takım'a çağrılmış. Kariyerim
sürpriz olarak ilerlemişti ama bir noktadan sonra kendime
inanmıştım. Çocukluk dönemini geçtikten ve kendimi bilmeye
başladıktan itibaren hedefler koymuştum. Bir genç oyuncu için bence
en önemlisi bu zaten... Tabiî ki hayal kurmak güzel ama çok da
uçmamak lâzım... Kendini ne iyi göreceksin ne de kötü. Kendin
hakkında her zaman doğru değerlendirmeler yapmaya
çalışacaksın."
SORU: Bundesliga'da iki sezon forma giydin ve 55 maça
çıktın. Uyum sorunu yaşamadan bu kadar istikrarlı oynamandaki en
büyük etken neydi?
"Freiburg'da o dönem A millî takımlarda forma giyen oyuncu yoktu.
Genç millîler vardı ama A millî seviyesinde herhalde bir tek ben
vardım. Bunun da takımda hemen ve sürekli şans bulmamda etkisi
oldu. Tabiî teknik direktörümüz de bana çok destek verdi. İlk
sezonumda çok net iki-üç hata yapmama rağmen bana şans vermeyi
sürdürdü. Her zaman istatistiklere bakıyordu. "Hata yapmış
olabilirsin ama istatistikler de çok önemlidir" diyordu. Sonrasında
net hatalarımdan kurtuldum ve bu sayede iki sezon istikrarlı bir
biçimde oynadım."
SORU: Süper Lig tecrübesi yaşamadan Bundesliga'ya gittin.
Türkiye'den sonra Almanya'yı nasıl buldun? Ülkemizle Almanya
arasında ne gibi farklar var?
"Zor bir soru... Çünkü ben hiç Süper Lig'de oynamadığım için
atmosfer nasıldır, maçlar nasıl geçer hiçbir yorum yapamıyorum.
Türkiye şartlarıyla değerlendirirsek objektif de bakarsak
Almanya'da futbol biraz daha ileride. Kalite konusunda biraz fark
var. Her takımın kendisine göre yeterli olan bütçesi ve sürekli
destek veren bir taraftar kitlesi var. Her takım maçlarını dolu
tribünlere karşı oynuyor. Bu durum bir futbolcu için çok önemli.
Çünkü taraftarın saha içine etkisi çok büyük. Bir de herkesin
bildiği gibi disiplinliler tabiî ki... İş ahlâkları çok yüksek.
Mesela gece 01.00'de maçtan dönüyor, sabah 08.00'de rejenerasyon
idmanına çıkıyorduk."
SORU: Freiburg ile ilk sezonunda UEFA Avrupa Ligi'nde ön
eleme oynadınız. İkinci sezonunda ise düşmekten neredeyse son anda
kurtuldunuz. Ancak buna rağmen Premier Lig'e transferin
gerçekleşti. Leicester City'ye transferini anlatır
mısın?
"Aslında Freiburg'daki ikinci sezonumda 10 maçlık bir yenilmezlik
serisi yakalamıştık. Ligin ikinci devresiydi. Ancak yenilmediğimiz
o maçların büyük bölümünde berabere kalarak puan kayıpları yaşadık.
Büyük liglerde ligde kalıp kalamayacağınız kolay kesinleşmiyor. Son
anda her şey değişebiliyor. İki-üç hafta puan alamayınca biraz
stres yaşadık. Ama yine de ligde kalmayı başardık. Premier Lig'e
transferim de yine çok araştırılarak gerçekleşti. Leicester
City'nin yetkili isimleri Bundesliga'daki her maçımı canlı olarak
izlemiş. Önce scout ekipleri gelmişti. Onlar memnun kaldıktan sonra
hocalar, sportif direktör gelmeye başladı. Sonrasında bizimle
görüştüler. Transferim böyle gerçekleşti."
"BUNDESLİGA'DA MÜCADELE RUHU ÇOK YÜKSEK"
SORU: Bundesliga tecrübesi futboluna ve oyuna bakışına
neler kattı?
"Bundesliga'da mücadele ruhu çok yüksek. Kaliteli oyuncular ve
takımlar var. 90 dakika boyunca mücadele bitmiyor. Her an, her şey
olabiliyor. Onun yanında bana iyi bir tecrübe kattığını
düşünüyorum. Çok iyi maçlarım da oldu. Büyük bir ligde oynama
tecrübesi edindim. En önemlisi buydu."
SORU: Seninle beraber futbola başlayan birçok arkadaşın
bugün futbolcu olamadı. Seni diğer arkadaşlarından farklı kılan ve
bugünlere gelmeni sağlayan özelliklerin nelerdi?
"Çok değil, dört-beş sene önce BAL'da (Bölgesel Amatör Lig)
oynuyordum. Seyit Mehmet Özkan Başkanımla bir değerlendirme yapıp
maç eksiğimi kapatmak için Altınordu'nun BAL'daki pilot takımı
Aliağaspor'a gitmiştim. Çok yetenekli ve benden daha önce çıkan
oyuncular vardı ama o takımda sadece iki kişi oynuyordu. Bazı
arkadaşlarım, "BAL'da mı oynayacağım?" deyip bırakmıştı kulübü.
Benim için enteresan bir durum çıkmıştı ortaya. Çünkü Galatasaray,
Fenerbahçe, Beşiktaş'a giden arkadaşlarım vardı. Benim de önümde
iki seçenek duruyordu; BAL Ligi mi, Süper Lig takımlarının
altyapısı mı? Zor bir karardı. Duygusal davrandım ve başkanımıza,
hocamıza olan sevgimden dolayı BAL'a gittim. İyi ki böyle
davranmışım. Cengiz ve ben devam ettik. İki sezon BAL'da oynadım.
Süper Lig tecrübesine sahip oyuncular da vardı orada. Ezilmeyi de
gördüm, galibiyetin hazzını da yaşadım. Benim için çok iyi bir okul
oldu. Dediğim gibi herkes bunu kaldıramadı. BAL'ı futbol olarak
herkes kaldırır ama kafa olarak ayakta durabilmek herkesin harcı
değildir. Gittiğimiz deplasmanlarda çıktığımız maçlar da çok zordu.
İki bin polis, beş bin taraftar var. Siz düşünün... Karşı takım da
tecrübeli. Benim için çok iyi olmuştu. BAL'da piştim yani. İlk sene
tecrübeli ağabeyler vardı; ikinci sene takım biraz daha gençleşti.
Seyit Mehmet Özkan'a, üstümde emeği olan hocalarıma çok saygım var.
Hepsiyle halen görüşüyorum. Çok güzel günlerdi."
SORU: Röportaj yaptığımız tarih itibarıyla Premier Lig'in
ilk 12 haftasında Leicester formasını iki kez giyebildin. Forma
şansı bu kadar az bulmanın sebepleri neler?
"Leicester'a transferin son günü imza attım. O sırada Premier
Lig'de üçüncü hafta geride kalmıştı. Almanya'da bir sakatlık
yaşamış ve İngiltere'yi bir aylık antrenman eksikliğiyle gitmiştim.
Üç hafta fizyoterapistle çalıştıktan sonra yavaş yavaş takım
antrenmanlarına katılmaya başladım. Bu süreçte kendi isteğimle A2
takımında üç maça çıktım. Çünkü maç temposu kazanmalıydım. Aynı
zamanda A Millî Takım'da oynuyordum. Hocalarımla konuştum ve A2
takımında oynamak istediğimi söyledim. Rekor transferle gittiğiniz
kulüpte, A2 takımında oynuyorsunuz... Kendimi hazır tutmak için
bunu yapmak zorundaydım. Yeni bir takıma gidiyorsunuz, orada
oturmuş bir düzen ve o düzenin parçası olan eski oyuncular var.
Buna saygı duyuyorum. Çok çalışarak şansımın gelmesini
bekliyorum."
SORU: Çok akılcı bir karar olmuş.
"Tamamen kendi isteğimle bu kararı aldım. Oradaki genç arkadaşlar
da şaşırıyordu. A takımda düzen kurmamışken A2'de oynamak ilginç
geldi herkese... A2'de maçlara kendi arabanla gidiyorsun. Çok
uğraşmalı işler. Ama gittim işte... Sıkıntı yoktu benim için."
SORU: Teknik direktör Claude Puel ile nasıl bir ilişkin
var?
"Hocam bana çok destek oldu. Bunları konuştuk aslında. Geç
geldiğimi, sakatlıktan yeni çıktığımı söyledi. Bugüne kadar benim
için ağzından olumsuz tek kelime çıkmadı. Ben de elimden gelen her
şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Çünkü Millî Takım
oyuncusuyum. Ülkemi temsil ediyorum. İngiltere'de Cenk ağabeyle ben
varım. Onun için hiçbir zaman olumsuz bakmıyorum. Elimden geldiği
sürece insanları mahcup etmemeye çalışıyorum."
SORU: Ekim ayında çok kötü bir olay yaşadınız. West Ham
maçından hemen sonra takımın sahibi Vichai Srivaddhanaprabha,
geçirdiği helikopter kazası sebebiyle yanındaki dört kişiyle
birlikte hayatını kaybetti. Bu acı olay takımı nasıl
etkiledi?
"Oynadığım ilk maçımdı maalesef... Bu acı hadise sadece takımı
değil, bütün şehri kökten etkiledi. Milyarder başkanlar genelde
maçlara ya da takımın yanına sık sık gelmez. Diğer takımların
başkanlarını futbolcular çok görmüyor. Senede belki bir kere...
Bense başkanımızı sezon başından beri dört-beş kez görmüştüm. Çoğu
maça geliyordu. Gerçekten çok iyi bir insandı. "Bu kadar kısa
sürede ne kadar tanıyabilirsin?" dersiniz ama yaptığı hareketlerden
ve davranışlardan çok iyi bir insan olduğunu anlayabiliyorsunuz.
Gönlü çok güzel bir insandı. Sadece kulübe değil, şehre de çok
yardımı dokunuyordu. Onunla uzun yıllardır çalışanlar var
takımda... Onlar için daha da zor. 8-10 yıl çalışıp kaybetmek çok
üzücü... Ama hayat devam ediyor. Geride kalanlara Allah sabır
versin."
SORU: Genç yaşına rağmen cesur ve kararlı adımlar atan,
istikrarlı bir oyuncusun. Kariyerinin bundan sonraki planlamasını
nasıl yapıyorsun?
"İlk hedefim oynayabilmek... Hiçbir zaman isimlere ya da şöhrete
aldırmıyorum. Zamanı gelince her şey olur. Millî Takım oyuncusuyum.
Benim için en değerlisi ülkem için futbol oynayabilmek; burada
devam edebilmek. Ülkemi en iyi yerlerde temsil etmek istiyorum. İlk
önce Leicester'da devam etmem gerekiyor. Oynadıkça hedeflere
ulaşacağım. Uzun vadeli planlar yapan birisi değilim. Hayat bu. Her
şey olabilir. O hafta hangi takımla oynuyorsak, o maçın planını
yaparım. Çok uzun vadeli planlar yaptığın zaman tutmayınca
etkilenebiliyorsun. Yurt dışında oynuyorsun. Tek başınasın. Ailen
yok. Arkadaşların yok. Üç senedir Avrupa'dayım ama yine yalnızım.
Çünkü ailem yok. Vize sorunları nedeniyle yanıma gelemiyorlar. Onun
için daha kısa hedeflerim var. Hafta hafta bakıyorum. O haftaki
rakip kimse onların hücum oyuncularına odaklanıyorum. Gece yattığım
zaman tabiî ki kafamdan uzun vadeli planlar geçiyor ama bunun için
kalpten oynamak daha iyi bence."
SORU: Belirli bir süre Premier Lig'de devam edeceksin değil
mi?
"Evet, imkân olduğu sürece devam etmek isterim. Kabul etmeliyiz ki
Premier Lig, en iyi liglerden birisi... Nasıl söyleyeyim; yaşamadan
anlatılmaz. Duygularımı ifade edemiyorum şu an... Futbol daha hızlı
oynanıyor. Atmosfer çok değişik. Taç atmaya gidiyorsun, taraftar
hemen arkanda. Korner atmaya gidiyorsun, taraftar seni motive
ediyor. Onlarla uzaklığın kol mesafesinde. Dokunabiliyorsun.
Yanlışlıkla çarpabiliyorsun. Bunlar çok etkileyici. A2 takımında
oynarken bile 3 bin seyircimiz vardı."
SORU: U18'den bu yana Millî Takımlarda görev yapan bir
oyuncu olarak ay-yıldızlı formayı giymenin ayrıcalıklarını nasıl
anlatırsın?
"Millî Takım'a TFF 1. Lig'den geldim... Millî Takım'ın kariyerimde
çok büyük etkisi var. Şan, şöhret değil ama futbol anlamında çok
etkisi var. Burada çok tecrübeli insanlarla çalıştım. Fatih Hoca da
Lucescu da çok tecrübeli teknik adamlar. Millî Takım oyuncusuyum ve
herkes gibi sürekli burada olabilmeyi çok istiyorum. Adımlarımı da
ona göre atıyorum. İnşallah bundan sonraki kulüp transferlerimde de
önceliğim oynayabileceğim takımlar olacak."
SORU: Önümüzde 2020 Avrupa Şampiyonası var. Hırvatistan
gibi bir ülkenin neler başardığını hepimiz gördük. Türk oyuncuların
da kaliteleri, yetenekleri gerçekten dünya çapında. 2020 Avrupa
Şampiyonası hakkında sen neler düşünüyorsun? Sence orada olabilecek
miyiz?
"2020'ye çok gitmek istiyoruz. Yeni bir jenerasyon geliyor. Benim
jenerasyonum geliyor. Şu an için zamana ihtiyacımız var. Çok
tecrübeli rakiplerimiz var. En az 5-6 yıldır beraber oynuyorlar. Şu
an mesela Cengiz, Roma'nın sempatik yüzü oldu. En sevilen oyuncu...
Cenk ağabey, Enes, Okay, Hakan... Birçok arkadaşımız var. Burada
yeni bir jenerasyon olduğumuzdan dolayı birlikte oynamamız lâzım.
Burada iki idman yapıp, maça çıkıyoruz. Birlikte olamıyoruz fazla.
Gençlere zaman lâzım. Hocamız doğru söylüyor; birlikte oynamak çok
önemli. Takım halinde hareket edemezseniz en fazla 1 maç
kurtarabilirsiniz. Bu bağlamda Avrupa Şampiyonası çok önemli.
Jenerasyon 1 ay bir arada kalacak... Hedeflerimiz bütün turnuvalara
gitmek. Ülkemizin, taraftarımızın buna ihtiyacı var.
Taraftarımızdan Allah razı olsun. Bizi her maç destekliyorlar.
Türkiye'nin her yerinde bizi destekliyorlar. Millî Takım çok
seviliyor. Eleştiriler de oluyor. Ama futbol bu... Bunlar da işin
içinde var. Biz saygı duymak zorundayız."
SORU: Mircea Lucescu, genç oyuncularla çalışmayı seven bir
teknik adam ve Millî Takım'da da büyük bir gençleştirme hamlesine
imza attı. Yeni oyun sistemi hakkında sen neler
düşünüyorsun?
"Bugün genç oyuncuyum ama sonuçta ben de buradan geçip gideceğim.
Millî Takım ise kalıcı. Lucescu Hocamız eski dönemin sonlarına
doğru geldi ve yeni bir sayfa açtı. O sayfada da bizim
jenerasyonumuz var. Ben kendimi çok şanslı görüyoruz. Çünkü Fatih
Hoca gibi, Lucescu gibi büyük hocalarla çalışıyorum."
SORU: Çalıştığın diğer teknik adamlarla kıyasladığında
Lucescu'nun en ayırt edici özellikleri neler? Kendisiyle nasıl bir
iletişimin var?
"Lucescu Hocamız gençlere çok inanıyor. Her maçımızı izliyor. Öyle
bir enerjisi var. Maçlardan sonra direkt arıyor. Şaşırıyorsun o
aradığı zaman... Çünkü herkesin aynı gün maçı var. Ama hoca hepsini
izliyor. İzleyemediğini izlettiriyor. Analizler yapıyor. Bizleri
buraya davet ediyor. Genç oyuncu için en önemlisi güven. Sizlere
güvendiler mi bu çok önemli. O güven geldiği zaman iyi oynamaya
başlıyorsunuz."
SORU: Dil konusunda ne durumdasın? Özel bir eğitim alıyor
musun?
"Almancayı çok iyi öğrendim. Takımda Almanca bilen arkadaşlarla
rahat iletişim kurabiliyorum. Muhabbetimiz güzel. İngilizceyi de
yavaş yavaş öğreniyorum. Şakalaşmalarla birlikte takımın içine de
daha iyi giriyorum. İngilizce hocam var ve ders alıyorum. Ayrıca
Türkiye'de açıktan üniversiteye de devam ediyorum."
SORU: Almanya ve İngiltere ile Türkiye arasında
kulüp-oyuncu, yönetici-oyuncu, taraftar-oyuncu, medya-oyuncu
ilişkileri açısından nasıl farklar var?
"Almanya'da bir yorumcu olsun, yönetici olsun hepsi futbolun
içinden gelme kişiler. Bayern Münih'te mesela eski oyuncular
çalışıyor. Futbolu bilenler çalıştığı için de başarılı oluyorlar.
Sistemli oluyorlar. İngiltere'de herkesin size saygısı var ve bu
saygı değişmiyor. Avrupa'da, "Bir maç kötü oynarsam taraftar bana
ne der?" diye düşünmüyoruz. Kendi evimizde 3-1 yenildik; taraftar
bizi alkışladı. Arabam stadın 50-100 metre dışındaydı. Gidene kadar
30 kişi fotoğraf çektirdi. İnsanlar sahada gördüğü mücadeleyi
destekliyor. Sonuçta futbol bu... Ya yeneceksin ya yenileceksin.
Her zaman yeneceksin diye bir şey yok. Oyundaki karakterini
gördükleri için sana saygı duyuyorlar. Sonuçlar önemli
olmayabiliyor. Skor ne olursa olsun, mücadeleni görüyorlarsa seni
seviyorlar."
SORU: Kendine örnek aldığın oyuncular kimler ve hangi
özelliklerini örnek alıyorsun?
"Örnek aldığım pek çok oyuncu var. Kendi ligimizde oynayan,
tanınmamış olsa bile iyi olan oyuncuları da örnek alabiliyorum.
"İlla bunun gibi olacağım" dersiniz, olamazsınız. Herkes farklıdır.
Herkesin bir oyun stili, karakter yapısı var. En önemli
stoperlerden birisi Sergio Ramos diyelim... Ama sadece ondan değil,
izlediğim her oyuncudan olumlu bir şeyler almayı seçiyorum."
SORU: Kendinde eksik gördüğün yönler neler ve bu eksikleri
gidermek için neler yapıyorsun?
"Stoper çok zor bir mevki... Belirli bir süre oynadıkça
olgunlaşabiliyorsunuz. Pürdikkat istiyor. Dört dörtlük değilim.
Hatalarım var. Bunun için sürekli hocalarımla konuşmaya
çalışıyorum. "Nerede hatalarım var? Nasıl daha iyi olabilirim?"
diye soruyorum. 35 yaşındaki adam bile hata yapabiliyor. Futbol
hata oyunu zaten. Hataları en aza indirebilmek istiyoruz."
SORU: İngiltere'de nasıl bir hayatın var?
"Günlerim iyi geçiyor. İlk zamanlar değişikti. Her şey ters
çünkü... Araba olsun, hava olsun ters. Sürekli yağmur var. Alışık
değiliz. Almanya çok soğuktu. Ama arada değişiyordu. İngiltere'de
ise hava hep kapalı. Türk oyuncuların yurt dışındaki en büyük
sorunu yemekler. Alışılması çok zor bir şey yemek. Herkesin kültürü
çok farklı. İlk önce bunlara alışmaya çalışıyordum. Almanya'ya ilk
gittiğimde kendime yemek programı çıkardım. Takımla olduğum
zamanlar çok yiyemiyordum. Yağlı, yağsız derken bana uymuyordu.
Sosları farklı. Her şeyleri farklı... Çoğu kamp yemeğinde yemek
yemeden çıkmışımdır. Çünkü her yerin kendine ait kültürü farklı.
Maçtan bir gün öncesini sebzeyle geçirmeye çalışıyordum."
SORU: İngiltere'de araba kullanıyor musun?
"Evet, evet alıştım. Ama tabiî zor oldu. İlk zamanlar çok kafa
kafaya geldiğim oldu. Biz sağdan dönüyoruz, onlar soldan dönüyor.
Değişik tabiî. Almanya'dan arabamı da getirdim. Direksiyonum
solda."
SORU: E daha zor değil mi?
"Biz zoru seviyoruz."
SORU: Boş zamanlarını nasıl
değerlendiriyorsun?
"İlk önce kaldığım şehri öğrenmeye çalışıyorum. Gezilecek yerler
nereler; nerelerde güzel yemekler var, öğrenmeye çalışıyorum.
Restoranlara gidiyorum. Ama idmanlar ağır olduğundan, genelde evde
dinleniyorum. Kitap okumak ve film izlemekten başka yapacak fazla
bir şey yok. Çünkü tek başınızasınız. Aileniz, arkadaşlarınız
yanınızda olmadığı için yapacak çok fazla bir şey kalmıyor."
"CENK AĞABEY ZORU BAŞARDI"
SORU: Cenk Tosun'la bir araya gelebildiniz mi?
"Evet geliyoruz. En son geçen kamp beraber uçmuştuk. Cenk ağabeye
ayrı bir parantez açmak isterim. Gittiğimden beri bana çok yardımcı
oldu. Zoru başardı. Gittiğinden beri iyi işler yapıyor.
İngiltere'de ismi olan bir oyuncu. Leicester'da rakip analizi
yaparken, sürekli Cenk ağabeyin üzerinde durduk. Bu durumdan gurur
duydum. Çok keyif verici bir şeydi..."