Dünya sinemasından 25 seçkin örnek Altın Koza’da
Adana Büyükşehir Belediyesi Tarafından Düzenlenen 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Dünya Sinemasından 25 Seçkin Örnek Gösterilecek.
Abone olAdana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 26.
Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde dünya sinemasından
25 seçkin örnek gösterilecek.
26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Dünya
Sineması Seçkisi’ne; dünya sinemasının önde gelen festivallerine
seçilen, ödüller kazanan ve sinema otoritelerince beğenilen filmler
arasından, insanlığın özellikle çağımızdaki sorunlarını sinema
dilinin geniş olanaklarını kullanarak irdeleyenler alındı.
Aralarında zamanın büyük ustalarının ve ilk uzun metrajlı
filmlerini gerçekleştiren yönetmenlerin de bulunduğu sinemacılar;
bir yandan totaliter rejimlerin ve savaşların yol açtığı
trajedileri eleştirilerini esirgemeden beyazperdeye aktarırken bir
yandan da bütün insanların eşit, özgür ve doğayla uyumlu
yaşadıkları bir hayat özlemini dile getiriyor.
Toplam 25 filmin gösterildiği Dünya Sineması Seçkisi’nin, bu
anlayışla oluşturulan “Ustalara Saygı”, “Kadın Gözüyle Afganistan”,
“İnsana Rağmen” ve “Panorama” başlıklı dört bölümü
bulunuyor.
Ustalara saygı
Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Çin sinemasında ustaların ustası olarak
nitelendirilen Xie Fei’ye takdim ediliyor. Bu nedenle “Ustaya
Saygı: Xie Fei” başlığı altında Türkiye’deki ilk toplu gösterimi ve
masterclass’ı düzenleniyor. Xie Fei’nin filmografisi, Çin’in dört
bir yanında insanın, özellikle de kadınların zorlu koşullar
altındaki yaşama azmini takdir eden ve daha iyi bir hayat için
umudunu kaybetmeyen karakterlerin öykülerine odaklanıyor.
1965 yılında mezun olduğu Beijing Film Akademisi’nde 40 yılı
aşkın bir süredir ders veren Xie Fei’nin öğrencileri arasında Çin
sinemasına en büyük ödülleri kazandıran Chen Kaige, Zhang Yimou ve
Jia Zhangke bulunuyor.
Ustaya Saygı: Xie Fei Bölümü’nde usta yönetmen Fei’nin; Altın
Ayı ödüllü “Güzel Kokulu Ruhlar Gölünün Kadınları/The Women from
the Lake of Scented Souls”, Gümüş Ayı ödüllü “Siyah Kar/Black Snow”
ve Montreal ve Shanghai film festivallerinde En İyi Yönetmen
ödüllerini kazandığı “Bir Moğol Masalı/A Mongolian Tale” filmleri
festival kapsamında izleyiciyle buluşuyor.
Kadın gözüyle Afganistan
Kadın Gözüyle Afganistan başlığı altında üç kadın sinemacının
Berlin, Cannes ve Venedik film festivallerine seçilen filmlerinin
ilk toplu gösterimi Adana’da yapılıyor. Venedik Uluslararası Film
Festivali’nin Ufuklar bölümünde yarışan “Havva, Ayşe, Meryem/Hava,
Maryam, Ayesha” adlı filmin yönetmeni ve Afgan Film Kurumu’nun ilk
kadın genel direktörü Sahraa Karimi festivalin konuğu
oluyor.
2016 yılında Cannes Film Festivali “Yönetmenlerin On Beş Günü”
bölümünün büyük ödülünü “Kurtlar ve Kuzu” filmiyle kazanan
Shahrbanoo Sadat, aynı bölüme seçilen ikinci uzun metrajlı filmi
“Yetimhane/Parwareshgah” ile konuk oluyor. Sokakta yaşayan sinema
delisi Kudret’in eğitim ve hijyene önem verilen bir Sovyet
yetimhanesine yerleştirilmesinden Taliban’ın iktidarı ele
geçirmesine dek geçen süreci konu alan film, bir döneme tanıklık
ediyor.
Bölümü tamamlayan üçüncü film olan “Yarım Bıraktıklarımız/What
We Left Unfinished” ise Sovyet yönetimi altında Afgan sinemasını
anlatan bir belgesel. Yönetmen Mariam Ghani’nin Berlin Film
Festivali “Forum” bölümünde prömiyeri yapılan filmi, sansür
nedeniyle tamamlanamayan beş filmin öyküsünü ve eserin sahiplerinin
sinema tutkusunu onların ağzından aktarıyor.
İnsana Rağmen
İnsana Rağmen, özellikle gençlere, çocuklara ve tabii
ebeveynlerine hitap edebilecek; iklim değişimine aldırmaksızın
devam eden tüketim çılgınlığına karşı onları bilinçlendirecek ve
gelecek için onlara yol gösterecek bir bölüm olarak
tasarlandı.
Bölüm, 2018-2019 yıllarında dünyanın önde gelen festivallerine
seçilen ve ödüller kazanan üç doğa dostu filmden oluşuyor:
Madenciliğin yol açtığı doğa kıyımını, bilim insanlarının
araştırmaları çerçevesinde sergileyen “İnsan Çağı/Anthropocene: The
Human Epoch”; küresel ağaçlandırma kampanyasıyla sera etkisini
frenlemeyi hedefleyen “2040” ve Sundance Film Festivali’nde en çok
ödül kazanan film olan, geleneksel arıcılık ve bal toplama
yöntemlerini konu alan “Bal Ülkesi/Honeyland”.
Filmlerin ilki, yapımı dört yıl süren, ünlü aktris Alicia
Vikander’in anlatıcısı olduğu, Toronto, Sundance ve Berlin film
festivallerinde büyük ilgi gören “İnsan Çağı/ Anthropocene: The
Human Epoch”. “Manufactured Landscapes” (2006) ve “Watermark”
(2013) filmlerini de gerçekleştiren Jennifer Baichwal, Nicholas de
Pencier ve Edward Burtynsky’nin imzasını taşıyan bu film, insanın
‘gezegen mühendisliği’nde geldiği aşamayı gözler önüne seriyor.
Uluslararası bilim insanlarından oluşan Anthropocene Working
Group’un dünyadaki jeolojik değişime dair on yıllık bir
araştırmasını temel alan İnsan Çağı, Çin kıyılarını kaplayan beton
duvarlardan Şili’nin Atacama Çölü’ndeki lityum buharlaştırma
çukurlarına varıncaya dek, başta madencilik olmak üzere gezegendeki
büyük sömürünün boyutunu gözler önüne seriyor.
Bu filmin haklı eleştirel yaklaşımının karşısına ise adı kadar
tatlı bir film olan “Bal Ülkesi/Honeyland” konarak insanlara başka
bir hayatın mümkün olduğu hatırlatılmak istendi. Makedonya’nın bir
dağ köyünde yaşlı annesiyle birlikte yaşayan, geçimini geleneksel
yöntemlerle bal üreterek kazanan Türk asıllı ve filmde Türkçe
konuşan Hatice’nin öyküsü izleyenlerin içini ısıtıyor. Hatice’nin
yeni komşularına balcılık konusunda verdiği öğütleri tutmaları
üzerine gelişen olaylara odaklı “Bal Ülkesi/Honeyland”, ABD’nin en
önemli festivali Sundance’te bu yıl en fazla ödül kazanan film
oldu. Dünya Sineması Jüri Büyük Ödülü’nün yanı sıra mükemmel
görüntüleri ve kreatif sinema dili nedeniyle Jüri Özel
Sinematografi Ödülü ve Jüri Özel Orijinallik Ödülü kazandı. Kuzey
Amerika’da temmuz ayında gösterime giren Tamara Kotevska and
Ljubomir Stefanov imzalı film, eleştirmenler ve izleyicilerden
şiirselliğiyle övgüler topluyor.
2015 yılında şeker tüketiminin zararlarını konu alan “That Sugar
Film” ile sükse yapan Avustralyalı Damon Gameau bu kez bitki
örtüsünü ele alıyor. Bir kızı bulunan Gameau, onun 25 yaşına
geleceği 2040 yılında “Dünya neye benzeyecek” sorusunu soruyor.
Çölleşmiş bir dünya yerine bütün çocukların geleceği için dünyayı
olabildiğince çok ağaçlandırmanın iklim değişimi ve başka olumsuz
çevre faktörlerini önleyebileceği bilimsel savıyla küresel çapta
bir kampanya başlatılır. Bu kampanya özellikle okullara sunulur.
Var olan ormanları dahi koruyamadığımız bugünlerde “2040” filmi;
durmaksızın ağaç dikerek yeşil bir gelecek uğruna çaba göstermenin
umutsuzluğa ve yılgınlığa kapılmaktan daha yapıcı olduğu fikriyle
çocuklara iyimserlik aşılıyor.
Cannes’da ödül kazanan filmlerin prömiyerleri Adana’da
2019 Cannes Film Festivali’nin en büyük ödüllerini kazanan
filmlerin Türkiye prömiyerleri, Adana Altın Koza Film Festivali’nde
yapılıyor. Altın Palmiye kazanan Bong Joon Ho imzalı
“Parazit/Gisaengchung”; En İyi Yönetmen ödülünü alan Dardenne
Biraderler imzalı “Genç Ahmed/Le Jeune Ahmed”; Emily Beecham’a En
İyi Kadın Oyuncu Ödülü kazandıran Jessica Hausner imzalı “Küçük
Joe/Little Joe” ve Antonio Banderas’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülü
kazandıran Pedro Almodovar imzalı “Acı ve Zafer/Dolor y Gloria”
Türkiye’de ilk kez Adanalı sinemaseverlerin beğenisine
sunuluyor.
Senaryosu Almodvar’ın yaşamından otobiyografik izler taşıyan
“Acı ve Zafer”de; hayatının eski parlak günleri geride kalmış ünlü
bir yönetmenin 1960’larda taşrada geçen çocukluğundan gençlik
yıllarının unutulmaz ilk aşkına, bugüne kadar yaptığı tercihlerle
şekillenen hayat hikayesi ve yaşamında iz bırakan olaylar duygu
yüklü bir bakış açısıyla anlatılıyor.
Güçlü senaryosu ve janrlar arası duruşuyla dikkat çeken
“Parazit”te Bong, “Snowpiercer” ve “Okya”da işlediği sosyal
adaletsizlik ve farklı toplumsal sınıflar arası kutuplaşma
konusunu, yüksek mizah ve hicivle ele almaya devam ediyor.
Jessica Hausner’in bilimkurgu-gerilimi “Küçük Joe”da; ideal
sıcaklıkta güzelce bakılıp kendisiyle düzenli konuşulunca sahibine
oksitoksin ve serotonin salgılatarak mutlu eden Küçük Joe,
beklenmedik yan etkileri de olan, genetiğiyle oynanmış kırmızı bir
çiçektir.
Dardenne Biraderler’in Belçika’da doğup büyümüş, dinini öğrenme
ve uygulama çabasındaki Arap kökenli “Genç Ahmed”in hayata bakışı,
tanıştığı bir imamla değişiyor ve çevresindeki insanları
sorgulamaya başlıyor. Radikalleştikçe kendini bir ıslahevinde
buluyor.
Karanlık öykülerden çıkan eşitlik ve özgürlük ışığı
Uluslararası programda bu yıl öne çıkan iki Guatemala yapımı yer
alıyor. Gösterildiği Venedik Uluslararası Film Festivali’nde
Yönetmenlerin Günleri Bölümü Büyük Ödülü’nü kazanan, ünlü yönetmen
Jayro Bustamante imzalı bir hortlak hikâyesi “Ağlayan Kadın/La
Llorona” ve Cannes Film Festivali’nde en iyi ilk filme verilen
Altın Kamera ödülünü kazanan Cesar Diaz imzalı sosyal gerçekçi
“Annelerimiz/Nuestras Madres”, Maya Ixil halkına uygulanan
soykırımı birbirinden çok farklı ama aynı güçte çarpıcı biçemlerle
aktarıyor.
Locarno Uluslararası Film Festivali’nde Regis Myurpu’ya En İyi
Erkek Oyuncu dalında Altın Leopar kazandıran ve FIPRESCI Ödülü’nü
alan Maya Da-Rin imzalı “Ateş/A Febre” de, Brezilya’daki Desana
yerli halkının yaşam koşullarını tür sinemasıyla harmanlayarak
anlatan, şaşırtıcı güçte bir ilk film. Laos’tan Mattie Do ise
Venedik Yönetmenlerin Günleri’nde gösterilen filmi “Uzun
Yürüyüş/Bor Mi Vanh Chark”ta, sosyo-ekonomik eleştirisini zaman
kavramıyla oynadığı kompleks bir hortlak hikayesinin içine
gizliyor.
Polonyalı usta Agniezska Holland’ın Berlin Uluslararası Film
Festivali’nde yarışan “Bay Jones/Mr. Jones”u da, tarihin karanlık
bir döneminin tanıklığı aracılığıyla bugüne ışık tutuyor. Ukrayna -
Rusya ilişkilerini anlamak için bu filmin ince işçiliğiyle tarihte
yolculuk etmek elzem. Alexander Zolotukhin’in Berlinale Forum
seçkisinde yer alan filmi “Bir Rus Genci/Malchik Russkiy” ise savaş
karşıtı bir mesaj için izleyiciyi çok daha geriye, 1. Dünya
Savaşı’na götürüyor ve geçmişte çekilmiş izlenimi veren
görüntüleriyle, gencecik bir askerin cephedeki çilesini bir müzik
eserinin provasına paralel olarak yenilikçi bir üslupla
anlatıyor.
Erkek egemen toplumun karanlığı da seçkideki filmlerin mizah
dolu eleştirilerinin hedefinde. “#DişilHaz/#Female Pleasure”
belgeseli dünyanın dört bir yanından kadınların sesi olurken
Mitevska Kızkardeşler’in Berlin Uluslararası Film Festivali’nde
Altın Ayı için yarışan ve Ekümenik Jüri Ödülü kazanan “Onun Adı
Petrunya/Gospod postoi, imeto i’ e Petrunija” filmi, kadın olarak
baskılandığı cemaate beklenmedik bir eylemle isyan ediyor. İsveçli
Gürcü yönetmen Levan Akin, Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin
On Beş Günü seçkisinde yarışan “Ve Sonra Dans Ettik/And Then We
Danced”te; anayurdundaki eril şiddete ve cinsiyetçiliğe dans ederek
direnmenin ve özgürleşmenin yolunu bulan bir karaktere
odaklanıyor.
Filistinli Ahmad Ghossein ise Venedik Uluslararası Film
Festivali Eleştirmenlerin Haftası’nda yarışan ve Eleştirmenlerin
Haftası Büyük Ödülü ile İzleyici Ödülü’nü kazanan “Bütün
Zaferlerimiz/Jeedar El Sot”da, ironik biçimde halkının esaretini
anlatırken Filistin-İsrail çatışmasının gerçekliğinden kopup
karanlığın içinden bir çıkış yolu gösteremiyor.