‘Eğitimin Sigortası: Öğretmenlerimiz’ projesi ile 50 kadın öğretmen Ankara’da buluştu
Batman Kozluk’ta İlkokulda Sınıf Öğretmeni Olan Buket Uğuz, Bulunduğu Okulun Öğretmeni Olmanın Yanı Sıra Çaycisi Ve Hademesi De Olduğunu Söyledi.
Abone olMilli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel
Müdürü Adnan Boyacı, “Bakanlık olarak çocukların yetiştirilmesi ya
da Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un ifadesiyle ‘memleket ödevi’
sadece bakanlığın işi değil. Biz öğrenci yerine çocuk demeyi tercih
ediyoruz. Genel kanaat şu yönde, öğrenci deyince Milli Eğitim
Bakanlığının oluyor fakat çocuk deyince bu hepimizin çocuğu oluyor.
Çocuklar hepimizin” dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü ve Türk Eğitim Derneği ortaklığında gerçekleştirilen
“Eğitimin Sigortası: Öğretmenlerimiz” projesi kapsamında köy
okullarına atanan 50 kadın öğretmen için TED Üniversitesi çok
amaçlı salonda bir program düzenlendi. “Yeni öğretmenler yeni
başlangıçlar” başlığıyla projede Diyarbakır, Gaziantep, Kastamonu,
Samsun, Siirt ve Şanlıurfa’da mesleğe yeni başlamış öğretmenler,
anılarını paylaşıp grup etkinlikleriyle eğitimler aldı. Projeyle
köy okullarına atanmış 50 kadın öğretmenin mesleki ve kişisel
gelişimlerine katkıda bulunmak amaçlandı.
“Eğitim girdisi, süreçleri ve çıktısı insan olan tek
sistem”
TED Üniversitesindeki programda konuşan Milli Eğitim Bakanlığı
Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Adnan Boyacı, 2023
eğitim vizyonu kapsamında reform yapmak için bu reformların
odağında öğretmen ve okul yöneticilerinin olması gerektiğini
söyledi. “2023 vizyon belgesiyle birlikte ortaya çıkan eğitim
politikası; eğitim düzeyinde reform yapmak istiyorsanız bu
reformların odağında öğretmen ve okul yöneticileri vardı. Çünkü
eğitim girdisi, süreçleri ve çıktısı insan olan tek sistem.
OECD’nin ve UNESCO’nun, Dünya Bankası’nın hazırlamış olduğu
geçtiğimiz 5 yıl içindeki politika kağıtlarına baktığınız zaman
eğitim sistemlerindeki genel reformlarda ana başarı, bu reformun
amaçlarına hizmet edecek. O ülkedeki tüm aktör ve paydaşlarının
aynı amaç hizasında durmasından geçiyor. Bakanlık olarak çocukların
yetiştirilmesi ya da Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un ifadesiyle
‘memleket ödevi’ sadece bakanlığın işi değil. Biz öğrenci yerine
çocuk demeyi tercih ediyoruz. Genel kanaat şu yönde, öğrenci
deyince Milli Eğitim Bakanlığının oluyor fakat çocuk deyince bu
hepimizin çocuğu oluyor. Çocuklar hepimizin. Milli Eğitim Bakanlığı
elbette çocuklarımıza ilişkin temel hizmetlerin götürülmesi ve
memleketin Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle ‘muasır medeniyetler
seviyesine’ ulaştırmasında temel rolü üstleniyor. Ancak, bu Milli
Eğitim Bakanlığının kaldırabileceği yükten daha büyük bir yük”
ifadelerini kullandı.
Boyacı, projenin öneminden de şu şekilde bahsetti:
“Türkiye Cumhuriyeti, 1920’li yıllarda kurulduğu zaman, o
zamanın istatistiklerine göre nüfusun yüzde 16’sı ile yüzde 20’si
kentlerde yaşıyor, geri kalan yüzde 80’lik kısım köylerde yaşıyor.
Cumhuriyet bir iddia, bir medeniyet iddiası. Cumhuriyet, medeniyet
iddiası için iki tane temel alan belirliyor. Onlardan bir tanesi
köy toplumları, ikincisi de öğretmenler. Öğretmenler ilk kez
Cumhuriyetle beraber mesleki statü kazandılar ve devlet memurluğuna
girdiler. Cumhuriyetin medeniyete dair iddiası; Mustafa Kemal ve
Cumhuriyetin ön plana çıkardığı öğretmenler üzerinde yürüdü.
Nüfusunun yüzde 80 ve daha fazlasının köylerde olduğu bir toplumda
eğitimi köylere taşıma temel misyon oldu. 2019 yılında modern bir
binada bu konuları konuşabiliyorsak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında yer alabiliyorsak, savunma
sanayii ve üniversitelerimizde uzman kimliğine sahip bir ülke
olarak Osmanlı Devleti’nden devraldığımız mirası bugüne kadar
getirebildiysek bu medeniyet iddiası Cumhuriyet’in kazanımlarıyla
bugüne kadar gelmiştir. Cumhuriyet, bu iddiasını öğretmenler
üzerinden ortaya koydu. Türkiye Cumhuriyeti, yüzde 100’e varan
ilkokullarda okullaşma oranını başarmış. Öğretmen ihtiyacına
ilişkin temel sorunlarını bitirmiş. Eğitime erişimde ve
öğretmenlerin mesleği seçiminde cinsiyetine bağlı dengeyi
yakalamış. Okullarda derslik ihtiyacı önemli ölçüde çözülmüş. Hala
bazı sorunlarımız var, bu sorunlarımızla yüzleşiyoruz. Köy
öğretmenleri ve köyde eğitim veren öğretmenler bizim için ayrıca
önemli. Biz istiyoruz ki; öğretmenlerimizin temel mesleki
becerilerini tüm unsurlarıyla geliştirelim. Bu kapsamda böyle bir
proje başlattık” şeklinde konuştu.
“Adaletli bir eğitim götürmek zorundayız”
Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ise,
büyükşehirlerde eğitim gören öğrencilerle köydeki öğrencilerin eşit
şartlarda eğitim alması gerektiğini ifade etti. Pehlivanoğlu,
“Eğitime nasıl baktığınız, ne öğrettiğinizden daha önemli. Çünkü
fiziki zorluklar, duygusal zorluklar, koşullar, kendi akademik
yetkinlikleriniz karşınızda aşılmaz bir duvar gibi duruyor olabilir
ama sonuç itibariyle bizlerin yapması gereken şey; bu güzel ülkede
model projeler çıkarabilmektir. Mesele para değil, mesele önünde
duvar olduğunu zanneden çocuklarımızın duvarlarına yüksek
merdivenleri dayayabilmemiz. Onların yaşamını ailesinin içinde
bulunduğu ekonomik koşullara mahkum etmemeliyiz. Biz
çocuklarımızın, hem ekonomik hem sosyal olarak en önemlisi de insan
olarak bu ülkeye faydalı birey olabilme şansına sahip olmalarını
sağlamalıyız. Şişli’deki çocukla köy okullarındaki çocuğun ne farkı
var birbirlerinden devlet açısından. En azından adaletli bir eğitim
götürmek mecburiyetindeyiz. Köy kıymetli ve yaşanabilir olmalı. Köy
geriye dönüşü sağlayabilecek bir kapı olmalı. Ancak bunu
gerçekleştirebilirsek dünyanın geleceğinde söz sahibi bir ülke
olabiliriz” diye konuştu.
“Ailemizin yanında çivi bile çakmazken şimdi soba
yakıyorum”
Batman Kozluk’ta ilkokulda sınıf öğretmeni olan Buket Uğuz,
bulunduğu okulun öğretmeni olmanın yanı sıra çaycısı, hademesi
olduğunu söyledi. Çiçeği burnunda öğretmen, Batman’a gittiği ilk
senelerde epey zorluk çektiğini belirterek, “Köy öğretmeniyim. 11
tane öğrencim var. Köyde tek başınayım. Batman’da 3’üncü yılım.
Tabii, ilk gittiğimde bayağı bir zorluk yaşadım. Her şeyi nasıl tek
başıma yapacağım diye endişeye kapıldım. Daha sonra Kasım ayında
Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Eğitim Derneğinin birlikte yürüttüğü
projeye dahil oldum ve gerçekten yanımızda olduklarını hissettim.
Nisan ayında Türk Eğitim Derneği okulumuza çekime geldi. Yalnız
olmadığımızı anladık, ‘Demek ki birileri bizim yanımızda oluyor’
dedik. Bu bizim için çok büyük bir destekti. Bizler gittiğimiz
okulda tek başımızayız. Gittiğimiz okulların hem öğretmeni hem
çaycısıyız. Ailemizin yanında elimize bir çivi bile almazken
okullarımızda soba yakıyoruz, çatı tamir ediyoruz. Daha önce
Aydın’da yaşıyordum, hiç doğu illerine gitmemiştim. Batman güzel
ama köy şartları ve ulaşım çok sıkıntılı. Bırakıp gitmeyi bile
düşündüm ama böyle bir destek olunca başarabilirim diye bir güvence
geliyor. Öğrencilerim de çok heyecanlı, çekime geldiklerinde, ‘Bizi
çektiler, bizi yayınlayacaklar’ diye sevindiler. Belki ilk defa
kamerayı gördüler hayatlarında. Köy öğretmene çok değer veriyor.
Benim köyde kalmamı istiyorlar. Ben gelince benden büyük insanlar
ayağa kalkıp bizimle tokalaşıyorlar. Gittiğimiz okullarda saygı
görüyoruz. Tabii biz de kadınlar için uğraşıyoruz. Evlere gidip köy
kadınlarıyla sohbet ediyoruz ve onları sosyal yaşama katmaya
çalışıyoruz” dedi.
“Çocuklarım söz konusu olunca her şeyi yapıyorum”
Soba yakmayı, okuldaki iyileştirme çalışmalarını yapmayı
deneyerek öğrendiğini ifade eden Uğuz, bu durumları ailesine
anlattığında anne ve babasının çok şaşırdığını söyledi. Uğuz, “İlk
etapta deneyerek öğrendim her şeyi. Odunu elime aldım odunu kırdım,
taşıdım. Çivi de çaktım. Aileme anlattığımda onlar da çok
şaşırıyorlar, ‘Evde yapmadığın şeyleri orada nasıl yapıyorsun’
diyorlar. Ama çocuklarım söz konusu olunca yapılıyor. Şu an zor
gelmiyor. Soba yakmayı bilmiyordum şu an çok iyi soba yakıyorum.
Öğrencilerimi çok seviyorum, sevmesem bu işi yapamam, katlanamam.
Her gün öğrencilerimin beni gülen yüzleriyle karşıladığını görünce
bütün zorlukları unutuyorum” şeklinde konuştu.
“Öğrenciler ve aileleri bizleri rol model alıyor”
Şanlıurfa’da sınıf öğretmenliği yapan Özlem Koz ise, 26
öğrencisi olduğunu söyledi. Bursa’da baba ocağında yaşadığı süreçte
semaver yakmasını bile bilmediğini anlatan Koz, şimdi okulunda soba
yaktığını, okulun temizliğini yapıp gerekli iyileştirmelerde
bulunduğunu dile getirdi. Şanlıurfa’da öğretmenliğe başladığı ilk
senelerde öğrencilerinden soba havalandırmasının nasıl olduğunu
öğrendiğini anlatan Koz, “Ben daha önce semaver bile yakmasını
bilmiyordum. Şanlıurfa’ya gittiğimde gördüm ki okulun her şeyiyle
biz ilgileniyoruz. Okulun temizliğini de yapıyorum, sobasını da
yakıyorum. Hatta ilk gittiğimde sobanın havalandırmasının nereden
yapıldığını bilmiyordum, bunu çocuklardan öğrendim. Bu proje bize
çok şey kattı, biz de umarım o çocuklara ve ailelere yardımcı
oluruz. Türk Eğitim Vakfı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
eğitimler alıyoruz, bu eğitimler dahilinde de gittiğimiz yerdeki
çocuklara faydalı olmayı düşünüyoruz. Öğrenciler ve aileler bizleri
rol model alıyorlar. Doğuda daha kapalı bir toplum söz konusu. Bu
proje kapsamında yalnız olmadığımızı hissediyoruz. Şanlıurfa’da bu
sene 3’üncü yılıma başlayacağım. Bu süreçte okula hiç gelmeyen
aileler vardı. Çocuklarının eğitimleriyle hiç ilgilenmiyorlardı, bu
konularda gelişme katettik. Öğrencilerimin de iletişim becerileri
ve arkadaşlık ilişkileri güçlendi” diye konuştu.
“Bizi en çok zorlayan şey aile hasreti”
Koz, mesleğin en önemli zorluğunun aile hasreti olduğunu
söyleyerek, bu durumu da öğrencilerinin sevgisiyle aştığını
belirtti. Koz, “Biz birleşimli sınıflı bir ilkokuluz. İlkokuldaki
tüm sınıfları bir arada okutuyoruz. Ben 3 ve 4’üncü sınıfları bir
arada okuttum. Tabii ki müstakil sınıflara göre işimiz daha zor
oluyor. Hem 3’üncü sınıfa hem 4’üncü sınıfa farklı müfredatları
vermek zorundayız. Bunu yapılandırmaya çalışıyoruz. Bizi en çok
zorlayan şeylerden bir tanesi aile hasreti. Hiç bilmediğimiz bir
coğrafyada hiç bilmediğimiz bir kültürün içinde ailelerimizi çok
özlüyoruz. Öğretmenliğin en güzel yanı, bir çocuğun adını soyadını
yazabilmesi ya da ‘Öğretmenim sizi seviyoruz’ yazması bizi yeteri
kadar mutlu ediyor” ifadelerini kullandı.
Öğretmenlik mesleğini tercih eden ya da önümüzdeki dönemlerde
tercih edecek genç kadın ve erkek öğretmen adaylarına seslenen Koz,
“Öğretmenlik çok kutsal bir meslek. Kesinlikle özveri, sevgi ve
merhamet gerektiriyor. Eğer işlerini hakkıyla yapabileceklerse o
çocukların hayatına ufacık bir dokunuş bile yapabileceklerse
kesinlikle öğretmen olsunlar” dedi.
Proje, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yıl
dönümünde bin kadın öğretmenle 30 binden fazla öğrenciye ve 150 bin
aile üyesine ulaşmayı hedefliyor.