ESKİ TÜRKİYE
Durun durun! ‘ Bizim zamanımızda ‘ diye başlayıp nostalji havariliği yapmayacağım. 80’lerde genç bir üniversite öğrencisiyken İstiklal’e kravatsız çıkardım ben de! Yaşlı sayılmam yani..
Akşam yedi gibi televizyonda TRT Müzik kanalını açınca kayıp gitti usum; engel olamadım. Zehra Bilir, Aysel Tanju vardı. Selçuk Ural Louis Armstrong’tan söyledi. Merhum Zehra Hanım, Selmi Andak bestesi okuyunca hafif müzik sanatçısı Asu Maralman da türkü seslendirdi. Sunucu Halit Kıvanç’tı. Sanatçılarla kısa söyleyişlerinde kulağıma çalınan Türkçenin kendisi zaten melodi gibiydi; o denli duru, o denli temiz..
Kayıp giden usum geniş bir yelpazede dolanıp durdu. Proğramın çekildiği 1979 tarihinde mahallemizden yaklaşık üç kilometre öteye piknik tüpümüzü değiştirmeye giderdim. Tariş Zeytinyağı Kombinası’nın önünde çoğu zaman dumanı tüten bir barikat olurdu. Tanırlardı. Kendi aralarında geçen ‘ Üzüm’den Ahmet Abi’nin oğlu ‘ hatırlatmalarının hemen ardından birinin kolları arasında geçerdim barikatın öte tarafına..
Merhum anam çalışmadı, bizi yetiştirmeye adadı kendini. Tek maaşla geçinmeye çalışan beş kişilik bir aileydik. Babamın Bafra sigarasından Üçüncü’ye uzanan yolunu çok iyi bilirim. Kendisine ikram edilen filtreli sigaraları içmeyip biriktirir; Ankara’da mühendislik okuyan ve başı sıkışınca bize kaçan kardeşine getirirdi!
Tekrara düşmek istemem. Hani şimdilerde o ‘ Eski Türkiye ‘ için olmadık ithamlarda bulunup içinde yaşadığımız foseptiğe Yeni Türkiye diyorlar ya!!! Acı acı gülümsüyorum. Bir margarini ikiye bölüp iki müşterisini de boş göndermezdi bakkal Hüseyin ve Fethi Amcalarımız. Yoktu çünkü! Şeker, çay yoktu. Ailemin hiç arabası olmadı; benzin kuyruğuna girmedik ama gaz yağı yoktu! Çırayla tutuştururduk sobalarımızı. Sigaranın filtrelisi yoktu. İstanbul’da öğrenciyken ikinci köprü yoktu. İkiyüze yakın üniversite falan hiç yoktu.
Televizyon tek kanallıydı. Sonradan ikincisi açıldı. Öncesinde sürekli yayına geçilince sudan çıkmış balığa döndüydük. 24 saat yayın yoktu çünkü! İstiklal Marşı’yla karlanırdı dünya; İzmir’de bile!
Yoklara devam etmek istiyorum..
Savcı savcı gibi, hakim hakim gibiydi. Zekeriya Öz gibi zibidiler yoktu!
Aldatılmış devlet büyüğü görmedim misal; yoktu!
Soruların çalınması ne demek kardeşim? Bilgi ve liyakatin geçerli olduğu zamanlardı.
Ordu tertemizdi. Peygamber Ocağı’na kumpas kuran soysuzlar yoktu!
Ankara’da Berlin’deki gibi babacan ve dosdoğru hakimler vardı. Güçlünün hukukunu savunanlar yoktu!
Bürokratlar devletin bürokratlarıydı. Kraldan çok kralcılar yoktu!
Sanayicisi, tüccarı temizdi yahu.. Milletin orasına, burasına koymaya hevesli iş insanları falan yoktu!
Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Erdoğan Tamer vardı. Gazeteleri tuvalet kağıdına çeviren okyanus ötesi kumandalı şaklabanlar yoktu!.
Pol-Der, Pol-Bir diye ayrılsalar da polisimizde vicdan vardı. Her daim salya sümük ağlayan bir meczubun müritleri yoktu!.
Proğram sona yaklaşıyor bu arada. Halit Ağabeyimiz billur gibi sesi ve Türkçesiyle güzel günlerde buluşmak üzere veda ediyor.
Umarım…