Fahrettin Altun, Emile Zola'nın 122 yıllık mektubu ile seslendi
.Fahrettin Altun, Fransız yazar Emile Zola'nın 122 yıl önce zamanın Fransa Cumhurbaşkanı'na yazdığı, Fransa'nın 'özgürlük, eşitlik ve kardeşlik söylemindeki çifte standardı ortaya koyan 'İtham ediyorum' başlıklı mektubunun günümüze uyarlanmış versiyonunu paylaştı.
Abone olİletişim Başkanı Altun, Twitter hesabından '#İthamEdiyorum...!' etiketi ile yaptığı paylaşımda, "Emile Zola, Fransız halkına 122 yıl sonra aynı mesajla sesleniyor" diyerek, ünlü yazar Emile Zola'nın mektubunun günümüze uyarlanmış halini Fransızca ve Türkçe olarak paylaştı. Mektupta, şu ifadelere yer verildi:
"Saygıdeğer Fransız halkı, bu başlığı taşıyan mektup Dreyfus davası için bundan tam 122 yıl önce zamanın Fransız Cumhurbaşkanına yazılmıştı. Ama bendeniz bu mektubu, şimdi size yazıyorum. O tarihte tüm sonuçlarına katlanarak doğruyu, hakikati savunmak adına Fransız toplumundaki çürümeyi, yozlaşmayı ve Yahudi karşıtlığını eleştirmiştim. Fransız Devrimi'nin ardından biz değil miydik, avazımız çıktığı kadar özgürlük, eşitlik ve kardeşlik diye haykıran? O değerler için mücadele eden bizler değil miydik? Bu değerleri 1848 anayasamızın temel prensipleri haline bizler getirdik. Binaların üzerine, taşlara ve anıtlara kazıdık. Bizden sonraki nesiller anayasaya eşitlik, özgürlük ve kardeşlik yazdı. Bu üç kurucu değer Fransız ulusunun ortak mirası haline geldi."
Emile Zola s'adresse au peuple de France avec le même message après 122 ans: #JAccuse...!
— Fahrettin Altun (@fahrettinaltun) October 28, 2020
Emile Zola, Fransız halkına 122 yıl sonra aynı mesajla sesleniyor: #İthamEdiyorum...! pic.twitter.com/dZolnHDQtq
'HALA CEZAYİR'E, AFRİKA'YA BİR ÖZÜR BORCUMUZ VAR'
Bugün yine, 2020 yılında yöneticilerin ve basının basiretini gitgide yitirdiğinin görüldüğü kaydedilen mektupta, "İçinden büyük yazarlar, hakikatin nice yılmaz savunucularını çıkarmış bir milletin vicdanına seslenmek kalan son çaredir. Hani nerede özgürlük, eşitlik ve kardeşlik? Fransız siyasetçiler, kendilerine 'sanatçı' diyenler sistematik olarak, İslam'a ve Müslümanlara karşı tahkirde bulunan ifadeler kullanıyorlar. Nefretlerini kusarken aynı zamanda sistematikleştiriyorlar. Fransız ulusunun kurucu değerini, kardeşliğini ayaklar altına alıyorlar. Bu, yüzyıllara dayanan ilişkilerimizde görmeyi hiç düşlemediğimiz, olmaması gereken bir durum. Fransa'da geri dönülmesi imkansız bir noktaya sürükleyen bu sorumsuzluğu paylaşmayan vicdanlı insanlar olduğunu bilmek istiyoruz. Fransız sömürgeciliğinin tüm dünyada sebep olduğu yaraları yeni yeni sarabiliyoruz. Hala Cezayir'e, Afrika'ya bir özür borcumuz var. Yaşanan acıların toplumsal hatırası tek, üstünkörü, itinasız bir özürle kapanabilecek türden bir yara değildir" denildi.
'MİZAHIN BİRLEŞTİRİCİLİĞİ SİYASİ GÜNDEMLER UĞRUNA HEBA EDİLMEMELİDİR'
"Günümüzde ise hakareti ve dini inançlara dil uzatmayı ifade özgürlüğü kılıfıyla sunmanın inandırıcı bir yöntem olmadığı kabul edilmelidir" denilen mektubun devamında şu ifadelere yer verildi:
"Dün Yahudilere karşı geliştirilen nefret söylemi ve ırkçılık bugün Müslümanlar üzerinde tekrarlanıyor. Tarihin hataları, tekrar etmemeli. Tarih böyle tekerrür etmemeli. Fransa alnına sürülen bu kara lekenin ortağı olmadığını, yöneticilerinin nefret ve kin kokan ifadelerinin arkasında olmadığını yüksek sesle haykırmalıdır. Biz İslam'ı Macron'dan, Charlie Hebdo'dan öğrenecek değiliz. Fransa tarihinde İslam'ı bize layıkıyla öğretecek nice simalar vardır. Gelecekte de olacaktır. Maalesef özgürlük, eşitlik ve kardeşlik adına yine talihsiz bir gün yaşıyoruz. İnsan onuruna ve değerlerine yönelik hakarette sınır tanımayan Charlie Hebdo, köklü Fransız düşünce geleceğine yönelik büyük ve yıkıcı bir tehdittir. Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanı'nı küçük düşürücü, yakışıksız ifadelere ve çizimlere yer verilmiştir. Mizahın birleştiriciliği siyasi gündemler uğruna heba edilmemelidir. Mizah silah gibi kullanılmamalıdır. Bu çirkin tavrı en başından beri açıkça kınıyor ve itham ediyoruz. Tarih önünde itham ediyoruz, insanlık önünde itham ediyoruz, vicdanlar önünde itham ediyoruz. Daha fazla nefretin yayılmasını sağlamaktan başka bir şey yapmayacak bu sorumsuzluğun dünya barışına yönelik büyük bir tehdit olduğunu da hatırlatmak istiyoruz. İyi niyetli tüm ikazları daha büyük hakaretlerle karşılayan Fransız yöneticileri ve bu saldırgan nefret söylemine 'dur' demeyerek doğrudan ve dolaylı rıza gösteren herkes ortaya çıkan vahim tablonun sorumlularıdır."
'SESSİZ KALAN VE NEFRETİN YAYILMASINA ARACILIK EDEN HERKESİ SUÇUN ORTAĞI OLMAKLA İTHAM EDİYORUM'
Mektubun devamında, "Fransa, geçmişte olduğu gibi bugün de büyük leke almak istemiyorsa, benim 122 yıl önce gösterdiğim cesareti göstermeli, ırkçılık ve nefret üreten bu bataklığın daha fazla koku üretmesine mani olmalıdır" denilerek, şunlar aktarıldı:
"Basın özgürlüğü, inançları tahkir etmenin aracı olamaz. Dün Yahudilere, bugünse Müslümanlara yönelen bu nefret dalgasının Fransa'nın sahip olduğunu iddia ettiği değerleri yok etmesinden önce harekete geçmek zorundasınız. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yöneltilen hakaretin asıl hedefinin kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Asıl hedef İslam'dır. Buna, çirkin nefret söylemine direnme sorumluluğu Fransa'nın hırstan gözü dönmüş siyasetçilerine bırakılmayacak kadar değerlidir. Bu sorumluluk insanlık onurunu ayaklar altına almayacak, insanları dini inançlarına göre sınıflandırmayacak, ayrımcılık gütmeyecek tüm Fransızların omuzlarında yükselmelidir.
Bu tarihi günde sessiz kalan ve nefretin yayılmasına aracılık eden herkesi suçun ortağı olmakla itham ediyorum."