Fatih Altaylı’ya konuşan BTP Lideri Hüseyin Baş: Atatürk düşmanlarının derdi İslam değil!
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Gazeteci Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına konuk oldu. Hüseyin Baş programda Atatürk düşmanlığının tarihi kökeni ve günümüze dönük hedefi üzerine dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
Abone olFatih Altaylı’ya konuşan BTP Lideri Hüseyin Baş: Atatürk düşmanlarının derdi İslam değil!
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Gazeteci Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına konuk oldu.
Hüseyin Baş programda Atatürk düşmanlığının tarihi kökeni ve günümüze dönük hedefi üzerine dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
Muhafazakar olanın Atatürk karşıtı olması gerekir şeklindeki algının bu propagandanın bir sonucu olduğunu ifade eden Hüseyin Baş, “Atatürk’e saldıranların hiçbirinin derdi İslam değil. Bunları hizmet ettikleri bir nokta var” dedi.
Hedefin Türkiye’nin birlik ve beraberliğini bozmak olduğunu belirten Hüseyin Baş, “bugün Suriye gibi değilsek bunu Atatürk’e borçluyuz” dedi.
İşte BTP lideri Hüseyin Baş’ın açıklamalarından satır başları;
“Atatürk düşmanı fesli Kadir’in İngiliz pasaportu…”
“Babam, hep anlatırdı, fesli bir adam var…. Ben Trabzonluyum, Trabzon'da doğduk büyüdük. Babam da oranın evladı. Bizim köyle onların köyü karşı karşıyadır. Babam onu çocukluk, gençlik yıllarından itibaren tanır. Hatta bize anlattığı bir hikaye vardır; ‘Benim gözümün önüne İngiliz pasaportun kendi koymuştur. Ben 80'de içerideyken O Almanya'da tatil yapıyordu’ diye anlatır. Bunlar enteresan tipler. Yaşça babamdan büyük, Akçaabat'ta bir kahve varmış, babam şunu anlatırdı; ‘Kahvede oturur, Atatürk aleyhine konuşurdu, biz de böyle dişimizi sıkardık, rahatsız olurduk ama kanaat önderi diye önümüze sunarlardı, bir şey de diyemezdik, yaşımız da ufak. Eve giderdim anneme, annem anlı secdede. Her sabah namaza kalkar. Annemin dayısı Sarıkamış şehidi. Annem Atatürk'e ve silah arkadaşlarına dua ederdi. Bir gün O’na (Fesliye) ‘Atatürk devlet kurdu. Sen hayatında bir kenef kurabildim mi? Neyi konuşuyorsun’ dedim.
“Atatürk’e saldıranların hiçbirinin derdi İslam değil”
Babam dindar bir insandı. Ben de dindar bir insanım. Türkiye'de bir siyasi propaganda almış başını gitmiş ki bence bu 50'lerden sonra başlamış. O da şu; Atatürk'le Müslümanlar, muhafazakarlar barışamaz… Bunun hiçbir aslı astarı yok, dayanağı olan hiçbir nokta yok. Türkiye'de son yıllarda bunu da görüyoruz zaten hele son günlerde hoca kılıklı sahtekarlar, şarlatanlar, ajanlar, siyasal İslam çizgisinde olan bazı siyasiler çıkıyorlar Atatürk'ün aleyhinde konuşmalar yapıyorlar. Aslında bunların hiçbirinin derdi ne İslam, ne din, ne inançları. Bunların tamamının derdi, aslında hizmet ettikleri bir nokta var, bunun tarihi gerçeklikleri de var. Atatürk, Kurtuluş mücadelesini verdiğinde, Çanakkale'de İngilizleri denizin dibine gömdüğünde dünyaya sömürge imparatorluğunu yıkmayı gösteriyor. Bundan sonra bunlar dünyanın dört bir yanında bu tip ajan faaliyetlerini kullanmaya başlıyorlar. Şu anda aynı zihniyetin devamları, Türkiye'de başladılar kazan kaldırmaya Atatürk'e karşı.
“Laiklik dini yok eden bir şey değil aksine dini koruyan bir şey”
Atatürk ile dinin, İslam'ın, muhafazakarlığın, inançlı olmanın uyuşmadığı gibi bir propagandanın olduğu ortamda ben şunu göstermeye çalışıyorum; Biz hem milliyetçi, hem Atatürkçü, hem muhafazakar, hem ulusalcı, hem laik, hem dindar olabiliriz, çünkü bunlar birbiriyle örtüşüyor. Laiklik Türkiye'de çok yanlış algılanıyor. Laiklik dini yok eden bir şey değil, aksine dini koruyan bir şey. Laiklik olmasaydı, Atatürk bunu kurumsal hale getirmeseydi, şu anda ben bir dine inanacaktım da hangi dine inanacaktım, kimin İslam'ını bilecektim? Bu konuda bir hürriyetim bile olmayacaktı. Nitekim geçmişte böyle yaşandı. Yani insanlar bir dine inandılar ama bu din Allah'ın emrettiği din mi yoksa birilerinin emrettiği din mi, kula kulluk yapan din mi burayı karıştırdılar. Dolayısıyla biz her konuda bunu Atatürk'e borçluyuz. Bugün yaşadığımız inancı da, bugün toplumdaki Hristiyan da bunu Atatürk'e borçlu, Yahudi de, Ateist de…
“Toplumun birliğinden rahatsız olanlar Atatürk’ten rahatsız”
Hepimiz bu toplumda ortak paydayı sağlayabiliyor, yaşayabiliyorsak bunu Atatürk’e borçluyuz. Kim bunu bozmak istiyor? Toplumun birliğinden, beraberliğinden, uyuşmasından rahatsız olan, toplumu sömürgeleştirmeye çalışan, uyuşturmaya çalışan, kendi şahsi iktidarlarını sürdürmek, bu şahsi iktidarlarını başkaca yabancı unsurlara hizmetkar edebilmek için uğraşan zihniyetler bundan rahatsızlar. Ama işin gerçeği en başında da söylediğim gibi babamın da açtığı yol; Biz hem inançlıyız, hem Atatürkçüyüz, çünkü Atatürk olmasa biz inançlı da olamayacaktık, biz Türk de olamayacaktık, bir bayrak sahibi de olamayacaktık. Bu bile aslında bizim Atatürk’e olan minnet borcumuzu ömür boyu çalışsak da ödeyemeyeceğimizin bir ispatı olarak önümüzde duruyor.
“Laiklik dine küfretme hürriyeti de değildir”
Atatürk muhafazakarları korumak için, dindarı korumak için, gayrimüslimi korumak için bütün inançları korumak için laikliği ortaya koydu. Laiklik dinin elden gitmesi değildir bunu muhafazakar kardeşime söylüyorum. Muhafazakar olmayan kardeşime de şunu söylüyorum; laiklik dine küfretme hürriyeti de değildir, arada bir çizgi var! Laiklik ‘bu işe dini karıştırmayın’ diyor.
“Bizim Suriyeliden tek farkımız Atatürk”
2050 dünyasında iki sınıf toplumlar olacak; modern köleler ve modern efendiler. Afrika, dünyanın en büyük maden yataklarına sahip, elmaslar, altın vs. ama insanlar aç geziyorlar. Afrika'nın böyle olmasının sebebi sömürülüyor olması. Bizim öyle olmamamızın sebebi Atatürk'ün bizim sömürgeleşmemizi engellemiş olması. Bölgede bunu engellemeyi başarmış tek ülke Türkiye. Şimdi bakıyorum Suriyeliler geziyor rahatsız oluyoruz, Afganlar geziyor rahatsız oluyoruz. Suriyeliden bizim ne farkımız var? Onların Atatürkleri yok, tek farkımız Atatürk. Atatürk olunca biz olduk Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk olmayınca onlar oldular sömürge ülke. Dolayısıyla bizim Atatürk'ün yaptığı dönüşümü devam ettirmemiz, hatta büyütmemiz lazım. Bunu büyütmezsek, devam ettirmezsek her geçen gün geri gidiyoruz. Geriye gittiğimiz noktada, geleceğin dünyasında modern köleler olacağız. Kendi
geleceğimizi belirleyemeyeceğiz, iş bulamayacağız, aş bulamayacağız, gıda bulamayacağız. Buğday ithal etmek nedir, ayıptır! Suya ulaşamayacağız. Dünya oraya gidiyor. Bunlar şaka değil, korkutmak için demiyorum ama buraya Türkiye'yi hazırlama niyetli olan şu anda siyasette bir tek ben varım, başka hiç kimse yok.
“Ortak noktamız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığı olsun”
Türkiye’de öyle bir siyaset var ki, birisi gelirse sadece milliyetçiliği getirecek, diğeri
gelirse sadece ulusalcılığı getirecek, diğeri gelirse sadece muhafazakarlığı getirecek, diğeri gelirse sadece laikliği getirecek ve diğer bütün ideolojiler kavramlar sanki tehdit altında olacak. Böyle bir siyaset güdülüyor. Ben diyorum ki; hem milliyetçi, hem ulusalcı, hem laik, hem demokrat, hem cumhuriyetçi, hem Atatürkçü, hem dindar yok yok mu bu ülkede. İşte benim temsil etmeye çalıştığım görüş bu. Biz ideolojilerde ayrılalım, bu bizim zenginliğimiz problem yok ama yönetimde tek bir kıstasımız olsun, o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleceği…”