GEZ ve OKU
Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı bilir diye bir soru vardır? Görece okuyan ve gezen biri olarak benim bu soruya yanıtım; okudukça ve gezdikçe ne denli bilgisiz olduğumu anlamamdan ibarettir!
Doğuştan ya da sonradan egolarla ( kibirle ) donanırız maalesef.. O egoları taşımaktan bıktıysanız eğer tedavisi bellidir; gezmek ve okumak!.
Steinbeck’in Gazap Üzümleri’nin son sayfasında, Kuzey Batı Sahra’da, çölde bıraktığım egolarım vardır benim!
Kuzey Vietnam’da bir köyde gece vakti memleketten getirdiğimiz rakıyla, Havana’nın Miami’ye komşu Malecon’unda, okyanus kıyısında romla ruhumu yıkadığımı bilirim..
Günter Grass’ın tuğla kalınlığındaki başyapıtı Teneke Trampet’in sayfalarında hapsolduğum iç sıkıntım Orwell’in 1984’ünde zirve yapmışken; Turgut Özakman’ın ‘ Korkma İnsancık Korkma ‘ seslenişiyle yaşama daha bir sıkı bağlandığım vakidir!.
Zamanında benim de ‘ İyi İnsan ‘ olma adına üç mücevher değerinde yıl geçirdiğim İzmir Atatürk Lisesi’nin mezunlarından Necati Cumalı’yı, Attila İlhan’ı okumak sihirli bir yolculuktur adeta..
Başım dara düştüğünde Yunus’a, Mevlana’ya sarılırım!. En etkili anti depresandan çok daha sağaltıcıdır dizeleri..
Ne zaman Yunanistan’la ilişkilerimiz gerginleşse yıllar önce gittiğim Samos’ta yaşı seksene dayanmış Eleni’yi getiririm aklıma! Türkçe konuştuğumuzu duyunca elleriyle değil gönlüyle verdiği nektarin, muz ve sarılırken döktüğü göz yaşlarını hatırlarım ki; Yunus’un ve Mevlana’nın dizeleriyle aynı etkiye sahiptir o samimiyet..
Elbette okuyorum hala.. Hatta delicesine! Ama gezemiyorum, gezemiyoruz!. Anılar devreye giriyor burada..
Sekiz koca yıl önce; kendimi bildim bileli görmeyi en çok istediğim ülkelerden Vietnam başta olmak üzere bir Uzak Doğu gezisine çıktık. İzmir’den İstanbul’a; oradan bir saat mola! verdiğimiz Bangkok’a ve bilette ( Ve resmi yazışmalardaki doğru adıyla ) Ho Chi Minh kentine ulaştık.. Vietnam tarihine kabaca hakim olanlar bilirler bu şehrin eski adının Saygon olduğunu! Rehberimiz de ‘ Welcome to Saygon ‘ diye karşılayınca gerginleştiğimizi hatırlarım!
Ho Chi Minh, emperyalist işgale rağmen Kore misali vatanını ikiye böldürmeyip; destansı bir direnişle bir arada tutan devrimci bir ağabeyimizdir ki Hanoi’de mozolesini ziyaret edip ‘ Fatiha ‘ okumuşluğum vardır!. Anımsadığım Ho Chi Minh’in şımarık bir kızkardeşi, Başkent Hanoi’ninse oturaklı bir ağabeye benzediğidir.. Aynı hissi Yalta ve Sivastopol ziyaretlerimde de yoğunlukla hissettiğimi anımsarım. Yalta ne denli şımarık bir kızkardeşse Sivastopol de o denli oturmuş ve vakar ağabeydir!
İyi geldi bu hasbıhal bendenize.. Umarım sizler de keyif almışsınızdır şu yaşanılması ve dayanılması zor günlerde..
Bitirmeden başlıkla ilgili bir iki kelam etmeden duramayacağım.. Biraz didaktik koku gelebilir burnunuza ki; en başta ben sevmem didaktik olmayı!. Bir kardeşinizin ya da yaşça büyüğünüzün naçizane tavsiyesi olarak alın n’olur! Okuyun ve gezin fırsat buldukça..
Egolarımızdan kurtulabileceğimizin ayırdında esenlikler diliyorum..
Dostçakalın…