Anasayfa /  Dünya

Hamle geri tepti: ABD'yi bekleyen tehlike!

Çin 2013 yılında Kuşak ve Yol Girişimi adı altında, dış pazarların kilidini açmaya yönelik bir rekabetçi bağlantı stratejisini başlatmıştı. Bu girişim, süreç içerisinde bütünsel olarak Çin’in stratejik ve dış politika planlamasında en önemli araç haline dönüştü.

Abone ol
Abone ol 25 Temmuz 2018 19:33

Çin bu girişim kapsamında gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere son otuz yılda kendisinin başardığı kalkınma planını altyapı yatırımları yolu ile ihraç ederken, kendisinin merkezinde olduğu bir ticaret ağı oluşturmayı planlıyor.

Ancak bu girişimin uzun vadede sürdürülebilir olabilmesi için, mevcut teknolojilerini girişim kapsamındaki ülkelere transfer ederken, kendi üretim teknik ve teknolojilerini de bir üst noktaya taşımak durumunda. İşte bu bağlamda Çin liderleri, Kuşak ve Yol Girişimi’nin açıklanmasından iki yıl sonra, 2015 yılında, “Made in China 2025” adı altında yeni bir strateji daha ortaya koydu.

Bugün ABD ve Çin arasında başlayan ticari anlaşmazlıkların altında yatan en önemli sebeplerden biri de Made in China 2025 stratejisidir. ABD-Çin arasındaki ekonomik rekabet henüz bir ticaret savaşına dönmese de hızla bu yöne doğru evrilmektedir. Bu çerçevede Çin’in Avrupa Birliği (AB) ile gelişen ilişkileri, Pekin'in ABD’ye karşı ortaya koymaya çalıştığı alternatifler bağlamında önem taşıyor.

ÇİN’İN YENİ EKONOMİK KALKINMA STRATEJİSİ

Çin Başbakanı Li Keqiang 2015 yılında “Made in China 2025” stratejisini kamuya açıklarken, stratejinin tanımını inovasyon odaklı bir gelişim arayışı olarak özetlemişti. Uygulanacak stratejinin amaç ve kapsamını ise akıllı teknolojilerin uygulanabilirliği ile ilgili olarak temellerin güçlendirilmesi, yeşil kalkınmanın önemi ve Çin’in üretimini miktardan ziyade kaliteli ve katma değerli ürüne yükseltme çabası olarak belirtmişti. Strateji; siber güvenlik dahil olmak üzere yeni nesil bilgi teknolojileri, üretim verimliliği sağlayan yüksek kaliteli sayısal kontrol araçları ve robot teknolojileri, havacılık ve uzay teknolojileri, okyanus mühendisliği ekipmanları ve yüksek gemicilik teknolojileri, gelişmiş demiryolu ekipmanları, enerji tasarrufu sağlayan yeni araç teknolojileri, temiz enerji hedefleri kapsamında yeni teknolojili güç ekipmanları, tarım ve tarım makineleri, grafen ve nano malzemeler gibi yeni teknoloji içeren ürünler, biyomedikal ve yüksek performanslı tıbbi cihazlar olmak üzere 10 sektörü kapsıyor.

Çin hükümeti, yerli yüksek teknoloji işletmelerini desteklemek ve daha fazla Çinli firmanın denizaşırı ülkelerde genişlemesini teşvik etmek için sübvansiyonlar, krediler ve tahviller de dahil olmak üzere geniş kaynaklarla yatırım yapıyor. Made in China 2025 stratejisi kapsamında merkezi hükümetin planladığı harcama toplamı 1,5 milyar doların üzerinde olmakla birlikte, yerel hükümetler de toplamda 1,6 milyar dolar harcama yapacaklarını taahhüt etmişlerdi. Bunun yanında Çin hükümeti beş ulusal üretim inovasyon merkezi ve 48 yerel üretim inovasyon merkezi kurdu. Çin, 2025 yılına kadar ulusal üretim inovasyon merkezi sayısını 40’a çıkarmayı amaçlıyor.

Çin, günümüzde ülkenin büyümesini sağlamak için giyim, ayakkabı ve tüketici elektroniği gibi temel tüketim malları üretmeye ve ihraç etmeye devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında, bu düşük katma değerli sektörlerde, Çin, başta Meksika, Brezilya, Hindistan gibi diğer gelişmekte olan ülkelerle rekabet ediyor. Yani dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olmasına rağmen Çin, günümüzde gelişmekte olan bir ülke olarak adlandırılıyor. Çin ekonomik kalkınmayı teşvik ve yoksulluğun azaltılması gibi en önemli konularda kayda değer başarılar elde etmiş olmasına rağmen, gelir seviyesi yüksek ekonomilerin seviyesine ulaşabilmek konusunda hala büyük zorluklarla karşı karşıya. Kişi başına düşen milli gelir, ABD'deki 59 bin dolara kıyasla sadece 8 bin dolar düzeyinde. Bu bağlamda “Made in China 2025” stratejisi, gelişmekte olan birçok ülkeyi rahatsız eden orta gelir tuzağından kaçmak için Çin'in ileri teknoloji sektörlerine doğru hareket etmesini hedeflemesi açısından da çok önemli.

Ancak dünyada yükselen ekonomiler ve ekonomik küreselleşme süreçleri de dikkate alındığında Çin’in “Made in China 2025” stratejisinin yalnız olmadığı görülebilir. Geçtiğimiz haziran ayında Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, 2018 yılına ait Dünya Yatırım Raporu’nu yayınladı. Raporda gelişmiş ve gelişmekte olan 101 ekonominin sanayi politikaları incelenmiş ve küresel gayrisafi milli hasılanın yüzde 90’ını oluşturan 84 ülkenin özellikle son 10 yılda endüstriyel kalkınma stratejilerini benimsediği ve son 5 yılda da bu stratejilerini hızlandırdıkları sonucuna varılmış. Raporda Hindistan, Güney Afrika, Bangladeş, Vietnam’dan Almanya, Japonya ve elbette Çin’e kadar uzanan çok sayıda sanayi politikasının ayrıntılı olarak incelemeleri bulunmakta. Hükümetler doğal olarak teknolojik yeniliğe odaklanmış durumdalar ve yatırımcı davranışlarını temel altyapıya yönlendirme konusunda mesai harcamaktalar. Günümüzde temel alt yapıdan anlaşılan ise teknolojik ve dijital altyapının hazırlanması.

ÇİN’İN ABD’YE MUHTEMEL CEVABI: GÜÇLÜ VE ETKİN ALTERNATİFLER YARATMAK

Aslında büyük bir karmaşayı da içeren bu ekonomik rekabet aynı zamanda bir dönüşümün de eşiğinde olduğumuzun bir göstergesi. Trump’ın neredeyse İngiliz merkantilizmini hatırlatan korumacı politikaları yeni bir dönüşümün eşiğinde olan dünya ekonomisi için bir çözümden ziyade daha çok engeller ve sınırlandırmalar içeriyor. Tam da bu sebeple, Trump ile temsil edilen değişim ve dönüşüme karşı güçlü muhafazakâr direnç, değişeme açık ve küreselleşme yanlısı bir karşı kutup oluşturabilir. Bu durum yapay değil aslında oldukça doğal bir tepki olarak gelişmeye devam ediyor. Sorulması gereken en önemli soru da burada ortaya çıkıyor: Bu karşı tepkiyi koymaya çalışan aktörler bu direnci kırabilecek mi?

AB-ÇİN YAKINLAŞMASI

ABD-Çin arasında başlayan ve yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan ekonomik rekabetin bir diğer ayağı da ABD-AB arasında, NATO bünyesinde güvenlik sorunlarının ele alındığı toplantılarda ortaya çıktı. ABD-AB arasında yaşanan gerilim ile ABD-Çin arasında yaşanan gerilimin üreteceği muhtemel sonuçlardan biri, AB-Çin arasındaki ilişkilerin daha güçlü bağlarla şekillenmesi olabilir.

Aslında Çin bu alternatif arayışını sadece AB ile değil muhtemelen Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika gibi 90’lardan bu yana gittikçe daha aktif ve sofistike dış politika geliştirdiği bölgelerde de deneyecektir. Ancak ekonomik büyüklük açısından AB-Çin ilişkileri ayrı bir öneme sahip. Örneğin daha geçen hafta Pekin’de toplanan yıllık AB-Çin zirvesi bu zamana kadar yapılan zirvelerdeki itidalli havanın aksine her iki tarafın da birbirine karşı oldukça olumlu mesajlar verdiği bir zirve oldu. AB tarafı Çin’in serbest ticarete ve küreselleşmeye katkısını methederken Çin ise AB ile daha yakın ilişkiler önerdi. ABD yaptırımlarının ve tehditlerinin hedefinde olan iki aktör için böyle bir yakınlaşma belki de kaçınılmaz.


Yorumlar
Çok Okunanlar