HİÇ
Hırsım yoktur. Hırsı kibirle eş görürüm üstelik.
Azim? Elbette.. De, azmin en üst noktasında başlar hırs. Bıçak sırtı bir sınırdır ve egonun karanlık ve pis kokulu kanalizasyonlarında semirir, serpilir. Hepimizde var olduğunu sanıyorum. Kimimiz farkında, kimimiz değil!.
Elbette kemirildim ben de o egolarca!. Yaşamın acımasız koşuşturması içinde farkına vardıkça kurtulmak için amansız savaşımlar verdim. Aldım başımı gittim örneğin. Marakeş’in Cema ül Fena Meydanı’nda kobraların çatal dillerine bıraktım onları kimi zaman. Kimi zaman Sahra’nın devasa, korkutucu kumullarına. Gezegenin farklı coğrafyalarında, farklı kültürlerinde, farklı inançlarıyla yıkanıp yundukça temizlendiğimi hissettim. Kilometrelerce uzanan bir sahil şeridinde bir kum taneciğinin umarsız uykusunda ve teslimci ruhunda buldum benliğimi..
Okudum. Hırsla değil elbette, azimle.. Kutsal kitaplar da zihnimde, Rigveda da!. Sümer Tabletlerini keşfettim sonra Muazzez İlmiye Çığ sayesinde. Yunus’la yarenlik ettim. Şems’le Rumi’nin sohbetlerini dinledim. Nietzsche’de ‘ Hayatın Evetlenmesi’ni izledim tüylerim diken diken. Gezdikçe ve okudukça arınmaya başladığımı gördüm. Arındıkça hafifledim; o hafifliğin naif kollarına bıraktım kendimi.
Zor ama çok zor günlerden geçiyoruz. Önlemlerimizi alıp, dualar eşliğinde bekliyoruz. Kimimiz evde, kimimiz işte, kimimiz hastanede, kimimiz yoğun bakımda ‘ Entübe ‘.. Balkonsu bahçeciğimdeyim ben de Mevlana Celaleddin Rumi’yle.. Fısıldıyor huşuyla gezegene; ‘’ Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.’’
Yeni hafta müjdelerle dolu olsun..