Anasayfa /  Kültür sanat

İşte 14 Mart'ın bilinmeyen hikayesi

Maltepe Üniversitesi, 14 Mart Tıp Bayramı’nın az bilinen hikayesini ortaya çıkarmak için, tarihi arşivleri taradı, belgeleri buldu ve tanıklarla konuştu.

Abone ol
Abone ol 14 Mart 2019 13:48

Maltepe Üniversitesi, 14 Mart Tıp Bayramı’nın az bilinen hikayesini ortaya çıkarmak için, tarihi arşivleri taradı, belgeleri buldu ve tanıklarla konuştu.





14 Mart Tıp Bayramı’nın 100'üncü yılında Maltepe Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, tarihin tozlu sayfaları arasında kalan bir kahramanlık hikayesini ortaya çıkardı. Tarihi belgelere göre, 14 Mart aslında Osmanlı’da tıp eğitiminin başlama günü olarak bilinse de ilk kez 1919’da İstanbul işgal altındayken, mandaya karşı çıkan Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarının Türk bayrağını dalgalandırdığı sabah kutlandı. 

Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeliha Özer, 14 Mart’ın dünyanın hiçbir yerinde Tıp Bayramı olarak kutlanmadığını, sadece Türkiye’de özel bir gün olarak anıldığını söyleyerek, hikayenin milli mücadele günlerine dayandığını anlattı. 

Üniversite tarafından yapılan araştırma sonucunda hazırlanan tarihi filmdeki bilgilere göre, 14 Mart’ın ilk kez nasıl kutlandığının, o günün bayram olmasına neden olan olayın hikayesini Özer, şöyle anlattı: "Osmanlılar, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrıldığı ve İngiliz Donanması, topları şehre çevrili halde Haydarpaşa Limanı’nda demirlediği günlerde, işgalciler limana yakın olduğu için dönemin Tıp Fakültesi olan Tıbbiye-i Şahane binasına el koymuştu. Tarihi belgelere göre, tıbbiye öğrencileri bir bölüme sıkıştırıldı ve öğrenci yatakhaneleri de bodrum katına taşındı. Ancak, Tıbbiye öğrencileri sessiz kalmamaya karar verdi ve öğrencilerden Hikmet Bey etrafında örgütlendi. İşgali protesto edeceklerdi". 

"İngilizler eyleme katılan tüm öğrencileri tutukladı" 

Özer, 14 Mart sabahı Hikmet Bey ve arkadaşlarının dev bir Türk bayrağı hazırladığını, İngiliz nöbetçileri atlatarak okulun iki kulesinin arasındaki çatıya çıktığını ve ardından dev bayrağı dalgalandırdığını söyleyerek, şöyle devam etti: "Üniversitemiz yaptığı arşiv çalışmalarında ve tanıklarla görüşmelerinde, İngilizlerin eyleme katılan tüm öğrencileri tutukladığını da saptadı. Ancak anlatılanlara göre, Hikmet Bey ve arkadaşları, bahanelerini hazırlamıştı; 14 Mart 1827 tarihi, Osmanlı’da ilk modern tıp öğreniminin başladığı tarih olarak kabul ediliyordu. Öğrenciler “Biz her yıl 14 Mart’ı kutlarız” diye savunma yaptılar. İngilizler, bu eylemi sineye çekmek zorunda kaldı". 

Prof. Dr. Özer, "Tıbbiye’nin kuruluşu; ilk kez böyle kutlandı. Ve 14 Mart; 1919 yılından itibaren ‘Milli Mücadele’nin sembol tarihlerinden biri oldu ve Türk Tıp Bayramı olarak kabul edildi" dedi. 

Tıbbiyelileri temsilen Sivas'a gitti 

Tıbbiye öğrencilerinin milli mücadelede de önemli roller oynadığını, Tıbbiyelileri temsilen Sivas Kongresi’ne de Tıbbiyeli Hikmet’in katıldığını söyleyen Özer, izini sürdükleri hikayenin bundan sonraki bölümü şöyle anlattı: "Kongrenin bir bölümünde İngiliz mandasından yana olanlarla, Amerikan mandasından yana olanlar tartışıyor, Mustafa Kemal olanları izliyordu. Manda isteklerine daha fazla seyirci kalamayan Tıbbiyeli Hikmet, söz alarak ayağa kalktı ve kongreye şöyle seslendi: "Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle ret ve takbih ederiz. Farzımuhal manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddederiz!" Bu konuşma üzerine Mustafa Kemal ayağa kalkmış ve "Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz ekalliyette kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değismez: Ya istiklal, Ya olum!" demiştir". 

Anadolu'nun dört bir köşesini dolaştı 

Sivas Kongresi’nden sonra Hikmet Bey Kurtuluş Savası’nda mücadele ettiğini ve İstiklal Madalyası ile sereflendirildiğini anlatan Prof. Özer, Hikmet Boran’ın Genel Cerrah olduktan sonra ülkenin dört bir köşesinde hizmet verdiğini, ömrü boyunca siyasetten uzak durduğunu söyledi. 

Özer, Tıbbiyeli Hikmet Boran’ın hikayesinin devamını şöyle anlattı: "Sarıkamıs’taki vazifesi esnasında, kar altında mahsur kalan bir birliğe yardım etmek üzere bizzat bölgeye gitti ve Mehmetçikle birkaç günü karlar altında geçirdi. Bu zorlu günler sonrası önce zatürre, sonrasında da tüberküloz teşhisiyle Çamlıca’daki sanatoryuma yatırıldı. Son bir senesinde Hikmet Boran’a, o sırada Galatasaray Lisesi’nde okuyan, ama daha sonra tüm Türkiye’nin tanıyacagı, oğlu Orhan Boran refakat etti. 1945 senesinde vefat eden Tabip Yarbay Hikmet Boran, askeri törenle, Karacaahmet Mezarlığı’ndaki şehitliğe defnedildi. Orhan Boran son yolculuğuna uğurlarken dahi babasının milli mücadele döneminde yaptıklarını bilmiyordu".  


Yorumlar
Çok Okunanlar