KAHRAMANIN YOLCULUĞU ve CHP
Necati Özkan’ın, İmamoğlu’nu İBB Başkanlığına götüren reklam ve kampanya sürecini anlatan kitabını çıkar çıkmaz alıp okumaya başladım. Bir ara dönem yaşayıp üç ay kadar sayfasını çevirmedim; ama bir hafta kadar önce bu kez baştan başlayıp satırlarını çize çize, not ala ala tekrar okuyorum. İlk yayımlandığı günlerde başarıyı sahiplenme hezeyanıyla CHP içinde tartışmalara hedef olsa bile; eserin içeriği büyük oranda nesnel verilere dayanıyor.
Necati Özkan, profesyonel iletişim alanında uluslararası çapta saygınlığı olan bir isim. Siyasal iletişim kampanyalarıyla 1983 yılındaki genel seçimlerde tanışmış. Ekrem İmamoğlu’yla Beylikdüzü seçimlerinde başlayan bir tanışıklığı, dahası dostluğu var. CHP’nin son yerel seçimlerde aday belirlemedeki gecikmişliği nedeniyle ‘ İmamoğlu varsa çözüm var ‘ ana fikirli kampanyaya seçimlerden sadece üç buçuk ay önce çalışmaya başlamış. Ama ne başlama! Ama ne kampanya!
İşin başında İstanbul seçmenine nasıl bir aday istedikleri soruluyor!. Alınan yanıtlardan elde edilen sonuç şu : Türkiye’nin kurucu değerlerine ve geleneksel muhafazakar hassasiyetlere aynı anda saygılı, belediye yönetiminde tecrübeli, 35-55 yaşlarında, üniversite ve üstü eğitimli, mümkünse tanınmış, mümkünse Karadenizli bir aday!.. Tarifi yapılan adayın bence en önemli özelliği ‘ Ötekileştirme ‘den sakınması..
Yola çıktıklarında İmamoğlu’nun tanınma oranı % 14’ken, rakip Yıldırım’ınki % 94.. 25 yıldır İstanbul’u, 17 yıldır ülkeyi yöneten bir partiyle seçim mücadelesi bu rakamlarla başlıyor!.
Yola seçim kampanyalarının en temel iki sorusunu yanıtlayarak başlıyorlar..
Aday ne diyecek?
Aday ne yapacak?
Kitaptan aktaralım: 31 Mart’a kadar İstanbullulara bir hikaye anlatacağız. Ama onlar henüz bu hikayenin kahramanını tanımıyorlar. Tanımadıkları bu genç kahraman yollara düşecek ve çok tanınan yaşlı ve etkili rakibine karşı amansız bir maceraya girişecek.
Girişilen bu amansız mücadelede ağız dalaşı, kavga – gürültü, ona buna çatma yok!.
İki ayrı döneme ayrılan kampanya sürecinin ilkinde yalnızca kahramandan, nasıl bir yönetici olacağından, İstanbul’u nasıl yöneteceğinden söz edilecek.. Seçime sadece bir ay kala ikinci dönem devreye girecek ve projeler anlatılacak.
Yine kitaptan aktaralım : Erdoğan ile ve genel siyasetin sözcüleri ile asla çatışmayacağız, muhtemel saldırılarına asla cevap vermeyeceğiz. Bu konuları tümden Genel Merkez’e bırakacağız.
Görüleceği üzere sürecin unsurları net bir şekilde konumlandırılmış. Genel Merkez ve Genel Başkan kampanya sürecinin dışındalar. Özkan’ın ‘ Kampanya Makinesi ‘ olarak adlandırdığı sistemin ete kemiğe bürünmüş hali şöyle:
Ekrem İmamoğlu makinenin başında yer alıyor. Necati Özkan ve ajansı kampanyanın stratejisi ve iletişim planlamasından sorumlu. Murat Ongun basınla ilişkileri yürütecek. Beylikdüzü Belediyesi’nden Emrah Şahan, İstanbul için çözüm önerilerini geliştirecek uzmanların bulunması ve projelerin koordinasyonuyla görevli. Beylikdüzü Belediyesi meclis üyesi Fatih Keleş, lojistikten sorumlu. Melih Gecek’e dijital alt yapı ve sandık güvenliği yazılımı emanet edilmiş. Av. Burcu Aydın hukuk işlerini üstlenmiş. İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu il ve ilçe örgütlerinin koordinasyonu ile Genel Merkezle iletişimi sağlayacak. İstanbul Milletvekili Özgür Karabat ise ittifak işlerinden sorumlu.
Zaferin mimarları dersek yanlış olmaz; bu ekip işte!.
Necati Özkan, mesajlarını satır aralarına gizlemeden direkt olarak veriyor kitapta!. CHP’nin % 20 -25 aralığında takılıp kalan oy oranının ve iktidar olamamanın nedenlerini gayet net anlatan paragrafı aynen aktarıyorum :
Onlarca yıl boyunca muhalefete mahkum olmuş CHP’ nin seçim kazanamıyor olması, rakiplerinin gücünden gelmiyordu. Asıl mesele CHP’nin kendisindeydi. Türkiye seçmeninin karakteristik olarak sağ partileri tercih ettiğini söyleyenler haklı değillerdi. Problem CHP kadrolarının düşünce yapısındaydı. Parti, onlarca yıl boyunca seçmen kümelerinin çoğunluğunu ikna edebilecek bir adayı, lider ve programı hazırlayıp seçmene alternatif olarak sunma iradesi sergileyememişti. İki seçim arası zamanı boşa harcamak ( parti içi iktidar çekişmesi nedeniyle. YN ) partiye ve partililere inançsızlık, dava dayanışması yerine kişisel menfaat kapışmalarının ön plana çıktığı bir parti algısı... Öğrenilmiş çaresizlik diyebileceğimiz bu örgütsel psikoloji yüzünden, on yıllar boyu muhalefette kalmanın sebebini seçmenler olarak gören bakış açısı partinin içine sinmişti. Bu trajik psikoloji, CHP yöneticilerinin ağırlıklı çoğunluğunda gözlenebilen bir durumdu. Hiç unutmuyorum, 2008’deki seçimli kurultayda CHP’nin o zamanki Genel Başkanı ( Deniz Baykal. YN ) kendisine karşı aday adayı olan Umut Oran’ı eleştiriken ‘ Bazı acemi siyasetçiler CHP’yi % 40’lara – 50’lere taşıyacaklarını söylüyor. Bunlar ham hayal, bunlar bu ülke seçmenini tanımıyor ‘ derken, bu bakış açısını dile getiriyordu...
Paragrafta ‘ YN ‘ rumuzuyla parantez aralarında yer alan ibareler bana aittir. Bunların dışında bu satıra kadar bana ait bir görüş, bir yargı yoktur.. Bitirirken olacak ama!..
Kitap, seçim nasıl kazanılırın uygulamalı bir sunumu. İktidar partisi için yaşamsal önem arzeden bir kentin ( hem de iki kere ) nasıl kazanılacağın tarihsel bir evrakı!. Partide önemli yerleri işgal eden yönetici konumundaki ( istisnaları elbet olsa da ) siyaset bezirganlarının kaçı okumuştur merak ediyorum doğrusu..
Benim kişisel görüşüme gelecek olursak!
Kurultay bir kez daha silkelenme ve kendine gelme fırsatı sunsa da; bu yönde belirtiler görünmüyor ufukta!. Partide her sivrilenin genel başkan adayı olarak görülmesi, Kemal Kılıçdaroğlu için gitmesi gerektiğinin acı ama gerçek göstergeleridir. Bence de ‘ Adalet Yürüyüşü ‘yle partide ve siyaset tarihimizde misyonunu yerine getiren Kemal Bey’in vakit kaybetmeksizin koltuğu bırakması en isabetli karar olacaktır. Aksi durumda, iktidar Kaf Dağı’nın ardında!...