Kılıçdaroğlu: Eğitim körelirse, ülke körelir
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eğitim sistemini eleştirerek "Bir ülkeyi geri bırakmak için işgal etmenize gerek yok. Eğitimi bozarsanız o ülke zaten geri kalır'' dedi.
Abone olCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tokat'ta düzenlenen toplantı için özel uçakla kente geldi. Kentte bir otelde düzenlenen toplantıda kentteki sivil toplum kuruluşları ile bir araya gelen Kılıçdaroğlu, değerlendirmelerde bulundu. Basına açık bölümde konuşan Kılıçdaroğlu, 2 gün sonra sandığa gidip, hep birlikte kaderlerini belirleyeceklerini söyledi. Toplantıya katılanlar arasında esnafın olduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın 173'üncü maddesinde devletin esnaf ve sanayiciyi koruyucu ve destekleyici tedbirler alacağının yazılı olduğunu ifade ederek "Ben esnafa sormak istedim. Son 16 yılda esnafı koruyan ne tedbir alındı? Destekleyen ne tedbir alındı ? 'Düşük faizli kredi verdik.' Yetmiyor. 5,5 milyon esnaf vardı şimdi 1 milyon 250 bin var. Diğerleri dükkanı niçin kapattı? Ben bu sorunun cevabını almış değilim" dedi.
'TÜRKİYE KENDİ KENDİNE YETEN BİR ÜLKEYDİ'
Esnafın emekli olmak için yaşını doldurmak ve 9 bin gün prim ödemek
zorunda olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Yarın sabah gidip, alt limit üzerinden prim ödedim, emekli aylığı
bağlayın dediğinde bağlanacak aylık 840 lira.1 Ekim 2008'den önce
aynı şartlarla gitseydi bağlanacak aylık 1800 liraydı. Her ay
esnafın emekli aylığından bin lira kesildi. Reform diye kesildi.
Bunu bizim dışımızda dile getiren yok.1 milyon 644 bin emekli 1500
liranın altında emekli alıyor. En düşük emekli aylığını 1500 lira
yaparsanız onlar rahat bir nefes alır. Bunu ilk dillendiren yine
biziz. Şeker fabrikaları gitti, şeker fabrikalarının satılmasını
doğru bulmuyoruz. Şeker vatandır. Bizim şeker fabrikaları dünyanın
her tarafına sıfırdan şeker fabrikası yapabilecek kapasitedeydi.
24'ünden sonra düzen aynen devam ederse onları elden çıkardılar.
Peki işçilerin durumu nedir? İşçi asgari ücretten primini yatırsa,
alacağı emekli aylığı 718 lira 69 kuruş. 2008 ekiminden önce
olsaydı 1822 lira olacaktı. Devasa sendikaların, konfederasyonların
başkaları itiraz etti mi ? 'Emeklilik yüzde 100 düşüyor. Biz
bunu kabul etmiyoruz, dediklerini duydunuz mu? Duymadınız.
İşçilerin haklarını kim savunacak. Emeklinin hakkını kim
savunacak.Türkiye gündeminde taşeron işçisi mi vardı ?. İlk kez
gündeme getiren hangi partiydi. Halen 500 bin işçiye kadro
verilmedi. Bunu vermek zorundayız. Onların da hakları olmalı. Onlar
da sendikalı olmalı. Haklarını talep edebilmeli. Hiçbirisi yok.
Sandığa giderken oturup düşünmek zorunda, işçisi, memuru, emeklisi,
esnafı düşünmek zorunda. Çiftçinin durum hiç parlak değil. Buğday,
yulaf, soğan da dışarıdan, patates dışarıdan ithal ediliyor. 16 yıl
önce bu ülke kendi kendine yeten bir ülkeydi. Her şeyimiz vardı.
Türkiye'nin tarımı üzerinde egemen güçlerin büyük oyunu var. Bize
tavsiyede bulunuyorlar. Türkiye tarımdan çekilsin. 81 milyonu kim
besleyecek kavgasıdır. 'Siz ekmeyin' diyorlar. Bunu bütün
çiftçilerin görmesi lazım. Üretici, çiftçi birliklerinin görmesi
lazım. Niye diyorlar? Şeker fabrikalarını satıyorlar. Yerli tütün
yok. Artık yabancı sigaralar içiyoruz. Bu hale kim getirdi
Türkiye'yi. Başka bir parti mi getirdi? Canlı hayvan mı, et mi yok?
Ekilecek toprak mı yok? Konya'dan küçük Hollanda'nın tarımsal
üretimi 180 milyar dolar. Türkiye'nin 17 milyar dolar. Bu işte bir
sakatlık var, hastalık var. Sivil toplum kuruluşlarıyla, odalarla
toplantı yapmanın nedeni budur. Ben bunu bire bir anlatmak
zorundayım. Bu benim namus borcumdur."
'YA DEMOKRASİ, YA TEK ADAM REJİMİ'
Seçime giderken herkesin elini vicdanına koyarak düşünmesi
gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Siyasiler, kendi aralarında tartışsınlar. Bu seçim normal bir
seçim, siyasi parti seçimi değildir. İki ihtimal var. Ya
demokrasiden yana oy kullanacağız, ya tek adam rejiminden yana oy
kullanacağız. Bu kadar basit. Sıradan vatandaş, telefonla
konuşamıyor. 'Dinleniyorum' diye. Bu mudur demokrasi ? Hak
arayamıyor. Bu mudur demokrasi ? Rahmetli Demirel'in, Özal'ın
dönemini hatırlıyorum. İnsanlar gazetelerde yazılar yazar,
karikatür yapılırdı. Siyasiler kendileriyle alay eden
karikatürleri, duvarlarına astırırdı. Bu ülkede demokrasi var diye.
Bugün buyurun bakalım kimi eleştirebileceksiniz ? Nasıl oldu
da bu hale geldi ? Bizim silkinmemiz ve uyanmamız
gerekiyor. Toplum bu narkozdan çıkmak zorunda. Kendi kaderimizi
kendimiz belirlemek zorundayız. Dünyanın hiçbir yerinde 1 kişiye
ülke teslim edilemez. Benim gibi düşünmeyen insan düşüncesini ifade
edemiyorsa orada demokrasi mi olur? Biz yeni bir anlayışıyla
Türkiye'ye yön vermek zorundayız. Değişim ve dönüşüme ihtiyaç
var."
'EĞİTİM KÖRELİRSE ÜLKE KÖRELİR'
Eğitim sisteminin tamamen bitmiş vaziyette olduğunu belirterek
sözlerine devam eden Kılıçdarolu şunları söyledi:
"Bir ülkeyi geri bırakmak için işgal etmenize gerek yok. Eğitimi
bozarsanız o ülke zaten geri kalır. En tipik örneği Osmanlıdır.
Cumhuriyet kurulduğunda okuma yazma oranı neydi. Yüzde 8
erkeklerde, kadınlarda binde 8. Çoğu da Müslümanlar dışındaki
azınlıkların çocuklarıydı. Eğitim sistemi kadar bir toplumu ileriye
taşıyacak bir mekanizma yoktur. Çocuk, sorgulamak zorundadır. Soru
sorma kapasitesini artırmak zorundayız. Eğitim körelirse ülke
körelir, memleket körelir. 16 yılda 17 sefer eğitim politikası
değişti. Eğitim politikası belirlemek bir siyasi parti işi
değildir. Bir parti tek başına belirleyemez. Bunun üniversitesi,
hocaları, sendikaları, gönüllü kuruluşları var. Bütün bunlar
toplanıp eğitim politikası belirlenir. Milli lafını onun için
koymuşuz. Eğitim politikası için kanun teklifi veriliyor, teklifi
veren milletvekillerinin hiçbirisi eğitimci değil. Anne çocuğunu
hangi okula gönderecek belli değil. En son sınav yapılıyor,
sonuçları seçimden sonra açıklanacak diyor. Niye seçimden sonra.
Çünkü felaket bir tablo var ve bu tabloyu toplum görsün
istemiyorlar. Bir kuşak yok olacak. Bir kuşağın yok olması
Türkiye'nin geriye gitmesi demektir. Üniversite mi kaldı ? Kaç
hocanın görevine son verildiğini benden daha iyi biliyorsunuz. Ya
alınırken, ya atılırken bir hata yapıldı. Nasıl oluyor bütün
bunlar?"
'KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN ÜRETMELİYİZ'
Türkiye'nin kendisine yeni bir yol haritası çizmesi gerektiğini
anlatan Kılıçdaroğlu şöyle dedi:
"Ülkenin üreten ekonomiye geçmesi lazım. Beton ekonomisinden
çıkması lazım. Üretmediği sürece bu iş yürümez. Başkalarının
ürettiğini tüketen toplumun geleceği yoktur. Katma değeri yüksek
ürün üretmek zorundayız. Yoksa Türkiye dünya liginde yer
alamaz.
Katma değer üretmenin tek yolu üniversite bilgi üretecek ki
sanayici onu mala dönüştürsün. Üniversite bilgi üretmiyor. Öyle
üniversiteler var ki, bir rektör var aynı zamanda dekan, bütün
fakültelerde görevli. Bir dekanın, rektörün olduğu yerde üversite
mi olur? Üniversite binası yapmak, üstüne adını yazmak orayı
ünversite yapmaz. Bilgi üretiliyorsa orası üniversite olur.
Üniversitelerde her türlü bilgi özgürce tartışılır. ABD
liberaldir ama marksist hocalar ders verir. Niçin, çünkü bilgi
üretilecek. Benim yanlış bildiğimin doğrusunu belki onlar
söyleyecektir. Biz bilgi üretmekten korkan üniversiteler kurarak
gelişemeyiz."
'FAİZİ ŞİMDİ DÜŞÜR'
Ülkede 17 milyon insanın fakir olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu şöyle
devam etti:
"Bu memleketin hepimizin. Bayrak hepimizin. Bayrak, memleket,
çocuklar için birlikte, ortak mücadele etmek zorundayız. Demokratik
yollarla bunu yapmalıyız. Sosyal devlet tamamen çöktü. 17 milyon
fakirimiz var. Nasıl oluyor da 16 yılda 1 milyon yoksul bir türlü
azalmıyor. Niye. Bitirmek mümkün. 1 yıl içinde. Getirirsiniz, aile
sigortasını bu rezalete son verirsiniz. Asgari ücret net, Allah'ın
izni, sizlerin teveccühüyle Muharrem İnce Cumhurbaşkanı,
parlamentoda ittifak olunca 1 Ocak 2019'dan itibaren asgari ücret
net 2200 lira olacak. Kim kazanacak? Esnaf kazanacak, 2200 lira ile
araba alınmaz, daire alınmaz, marketten alışveriş yapılır, orta
sınıf zenginleşmiş, hayat standardı yükselmiş olur. Efendim 'Parayı
nereden bulacaksınız'. Para var. Hangi gerekçeyle para yok. Son 16
yılda dışarıya ödenen faiz, hani 'biz faize karşıyız' diyorlar ya.
Yurt dışında faiz lobisi, dış güçler var diyorlar. Niye gittin sen
Londra'ya. Gittin geldin. Hazineden sorumlu bakan gitti. Merkez
Bankası Başkanı, bürokratlar gitti. Niye? Bize borç verin diye.
Borç para olmazsa ekonomiyi döndüremeyiz diyorlar. 'Ekonomide
alacağımız önlemleri 24 Haziran sonrası açıklayacağız, faizler
düşecek' diyorlar. Şimdi düşür, millet oy versin. Elini kolunu
bağlayan yok. KHK elinde. Şimdi yap. Bu düzen devam ederse, en ağır
faturasını bu millet ödeyecek. Üreten kesim çekecek. 16 yıldır
ödenen dış faiz 151 milyon 34 milyon dolar. Londra'da bir avuç
tefeciye ödenen faiz. İçeriye de ödedikleri 687 milyar, 187
milyon TL. Faizciye, tefeciye gelince para var, esnafa, emekliye,
asgari ücrete gelince para yok. Son 79 yılda, 1923-2002 arası
Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Çiller, bütün
hükümetlerin 79 yılda harcaması 713 miyar dolar. Son 14 yılda yani
2003-2017 arası 2 trilyon 94 milyar dolar. Nereye gitti bu paralar
? Köprü yaptık diyecekler. O köprüyü yap-işlet ile yaptılar.
Kamyon, TIR şoförleri geçip parasını ödüyor. Vergi zor alıma
dayanıyor. Ama demokrasilerde bu verginin millete hesabı verilir.
Demokraside vatandaş ödediği verginin hesabını sorar. Bunun adı
demokrasidir. Ne zamanki hükümet vergi toplar ve hesabını vermezse
onun adı diktatörlüktür. Bizi demokrasi ile diktatörlük arasında
ayıran çizgi budur."
'SON 16 YILDA HÜKÜMET, DEVLET OLDU'
Türkiye'de devlet yönetiminde ciddi sorunlar yaşanmaya başladığına
dikkat çeken Kılıçdaroğlu şunları dile getirdi:
"Dikta yönetimlerinin özelliği nedir. Demokrasilerde hükümetler
devleti yönetmek üzere gelir. Devlet olmak için değil. Devlet ayrı
hükümet ayrıdır. Devlette liyakat sistemi vardır, hükümette liyakat
yoktur. Çünkü devlet adalet ve liyakat üzere inşaa edilir. Devlette
sınava girip, belli süre çalışıp, bu makamlarda görev
yapacaksınız. Siyasette liyakat yoktur. Milletvekili, bakan,
başbakan, belediye başkanı olmak için, iki şeye ihtiyaç var, bir
ilkokul diploması bir de iyi hal kağıdı. Hükümetler devlet
olmazlar, yetkiyi milletten alırlar.
Son 16 yılda hükümet, devlet oldu. Savcıyı, hakimi ben tayin ederim
diyor. Devlette adalet yoktur. Yargıtay üyesi tweet atıyor. Falan
kişi destekleyin diye. O yargıtay üyesi, vicdanına göre karar
verebilir mi ? Vicdanı ipotekli. Bir Danıştay üyesi, üstelik kadın.
Bir Cumhurbaşkanı adayını eleştiriyor. Sen hakim değilsin ki.
Onurun varsa istifa edersin, gider siyaset yaparsın. Ama hakimsen
tarafsız, herkese eşit mesafede olması lazım. Bunlar yok. Devleti
yeniden inşa etmemiz lazım. Hukuk ve adalet üzerine. Biz
millet ittifakını kurduk. Dediler ki 'Bunlar hayatta yan yana
gelemez'. Demokrasi, güçler ayrılığı, medya özgürlüğü konusunda
anlaşıyoruz. Elbette herkesin ayrı görüşleri var. Darbe hukukundaki
yüzde 10 seçim barajını sıfırladık. Herkes kendi partisine oy
vermiş olacak.Yüzde 1, yüzde 5 ile milletvekili çıkarabilecek.
Eskiden barajı aşamazsan çıkaramıyordun. Darbecilerin düzenlemesine
karşı çıkan biziz."
Kılıçdaroğlu konuşmasını, Mevlana'nın 'Kiminle dostluk ettiğinize
dikkat edin. Zira bülbül güle, karga çöplüğe götürür' der
sözleriyle tamamlayarak, "Bizim bülbüle ve güle ihtiyacmız var.
Beraber yaşamaya, dostluğa, huzur içinde yaşamaya ihtiyacımız var.
Benim gibi düşünmeyenle sofrada oturmaya, çay, kahve içmeye
ihtiyacımız var. Kavgadan herkes zararlı çıkar. Gergin bir toplum
olmaktan kurtulmaya ihtiyacımız var. Ele ele yürümeye ihtiyacımız
var. Bunu yapabilirsek Türkiye aydınlığa çıkarabliriz. 25
Haziran'da güzel günler bizleri bekliyor" diye konuştu.
Toplantının ikinci bölümü ise basına kapalı olarak
gerçekleştirildi.