Korkutan deprem açıklaması: 250 yıllık yıkıcı deprem periyoduna ulaşıldı!
İNŞAAT Mühendisleri Odası Cemal Gökçe, Türkiye topraklarının yüzde 92’sinin, nüfusunun yüzde 70’nin deprem tehlikesi altında bulunduğunu söyledi. Gökçe 250 yıllık deprem periyoduna ulaşıldığını ve yıkıcı depremlerin beklendiğini öne sürdü. Kentsel dönüşüm bölgelerinin deprem riski olan bölgelerle örtüşmediğini de savunan Gökçe, “Depreme karşı yapı stokunu güvenli hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamaları, yeni sorun alanları yaratıyor” dedi.
Abone olİnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Cemal Gökçe, 17 Ağustos
1999 Gölcük depreminin 18’inci yılı dolayısıyla Bursa’da basın
toplantısı düzenledi. Bursa Akademik Odalar Birliği Salonu’nda
düzenlenen toplantıda konuşan Gökçe, deprem riski ve kentsel
dönüşüm çalışmalarını değerlendirdi. Türkiye'nin de üzerinde
bulunduğu Kuzey Anadolu fay hattının dünyanın en tehlikeli
faylarından biri olduğunu söyledi. Bingöl hizasından başlayıp
Yunanistan'a kadar uzanan fay hattının herhangi bir noktasında
yaşanabilecek depremin başka bir noktada yeni bir deprem riskini
ortaya çıkarabileceğine işaret eden Gökçe, şöyle dedi:
"Bu nedenle 17 Ağustos Gölcük merkezli deprem, İstanbul'u deprem
tehlikesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Kuzey Anadolu fay hattının
ürettiği tarihsel depremlere baktığımızda, yaklaşık 250 yıllık
dönemlere denk gelen ve büyüklüğü 7 ve üzeri büyülükte olan
depremlerin olduğunu görüyoruz. 1766 depremini dikkate aldığımızda
250 yıllık periyoda ulaştığı anlaşılmaktadır.”
Bu yıl Çanakkale, Manisa, Adıyaman, İzmir ve Bodrum
yakınlarında görülen depremlerin Türkiye’nin
sürekli olarak deprem tehlikesi altında bulunduğunu ortaya
koyduğunu kaydeden Gökçe, “Açıkçası ülke topraklarımızın yüzde 92
deprem tehlikesi altında; yüzde 66'sı ise birinci ve ikinci
derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer almaktadır. Nüfusu 1
milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kent ve ülke nüfusumuzun yüzde
70'i deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine, büyük sanayi
tesislerinin yüzde 75'i de deprem tehlikesi altındadır" dedi.
“KADERE BAĞLAYIP SORUMLULUKTAN KAÇMAYALIM”
Depremin kaçınılmaz bir doğa olayı olduğunu söyleyen Gökçe, şöyle
devam etti:
"Bu gerçek kabul edilmeli fakat bilimin ve mühendisliğin gerekleri
de yapılmalıdır. Depremle birlikte ortaya çıkan can ve mal
kayıplarını 'kadere' bağlayarak sorumluluktan kaçıp kurtulma
anlayışı doğru değildir. Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı
depreme karşı hazırlamanın 3 temel yolu bulunmaktadır; Mevcut yapı
stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi, Yeni
yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya
koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktadır. Bu
nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin
tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından
denetlenmelidir”
"KENTSEL DÖNÜŞÜM BÖLGELERİ RİSKLİ BÖLGELERLE
ÖRTÜŞMÜYOR"
Olası yıkıcı depremlere karşı planlanan kentsel dönülüm
projelerini de değerlendiren Gökçe, "Binanızı depreme karşı
yenileyecek olan müteahhit için tek amaç ticari riske girmemektir"
dedi.
Kentsel dönüşümün fiziksel, sosyal ve ekonomik yönden çöküntü ve
bozulma sürecine girmiş kentsel alanları, içinde yaşayanlar için
yaşam kalitesi daha yüksek olacak şekil de kente kazandırmayı
hedefleyen bir plan stratejisi olduğunun altını çizen
Gökçe, "Müteahhitler eliyle parsel bazlı yapılan Kentsel
Dönüşüm alanları ile Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilen Kentsel
Dönüşüm proje alanları, İDMP haritalarında belirtilmiş olan risk
bölgeleri ile örtüşmüyorö diye konuştu.
Bu durum riskin azaltılmasını engellediği gibi toplumsal
adaleti ve güven duygusunu da ortadan kaldırdığını savunan Gökçe
şöyle devam etti:
“Bakanlar Kurulu tarafından ortaya konan ve riskli alan olarak
belirlenip ilan edilen alanlar riskin yüksek olduğu alanlar
değildir. Daha çok kamu alanlarının oldukça fazla ve yoğunluğun
düşük olduğu alanlardır. Can ve mal güvenliğinin öncelikli olduğu
yerlere öncelik vermek yerine, ekonomik dinamikler öne alınarak
deprem riski azaltılmadığı gibi başka risklere ve afetlere yol
açılmaktadır. Ayrıca mühendislik mesleğinin ve bilimin dinamikliği
yok sayılarak kestirme yoldan çözümler aranmaktadır."
“ACI ÇEKMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Kentsel dönüşüm sürecinde en çok adı geçen kurum TOKİ’nin planlı ve
ya plansız şekilde konut ürettiğini söyleyen Gökçe, şöyle
konuştu:
"Yapıların yanı sıra İstanbul başta olmak üzere tüm kamu
arazileri ve boş alanlar yapılaşmaya açıldı. Özelleştirilen KİT
arazileri gökdelenlere ve alışveriş merkezlerine dönüştü. Var olan
yapı stoğunun sorunlu olduğu bilinmesine rağmen 2012 yılına kadar
bu yapılara dokunulmadı. Depreme karşı yapı stokunu güvenli hale
getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamaları, yeni
sorun alanları yaratıyor. Daire alanlarının küçülmesi kat sayısı ve
daire sayısının artmasına neden oluyor. Biz İnşaat
Mühendisleri Odası'nın ve Odaya bağlı şube yöneticileri olarak
geleceğe endişeyle değil, güvenle bakmak istiyor ve bu isteğimizin
her zaman arkasında duracağımızı kamuoyuna duyurmak istiyoruz.
Çünkü toplumsal duyarlılığımız, yaşamın kutsallığına olan
inancımız, bilimsel ve mesleki gerçeklikler bunu gerektiriyor.
Bunlar yapılmadığı sürece sürekli olarak acı çekmeye devam
edeceğiz.