MADALYON

Uykum gelince uyuyorum, uykuya doyunca uyanıyorum.. Tik taklarını duymasam bile; vücut saatimin olduğunu anladım yıllar sonra..

Pazartesileri yataktan kalkmayı ha bire erteliyorum; Bato izin verdiği ölçüde!. Uyandıktan sonra evde yatan birine tahammülü yok. Bihter’i de kışkırtınca haftaya kedi bağlamında uyanıyorum..

Az şekerli Türk Kahvesiyle başlıyoruz yeni güne.. Hemen ardından günlük 8 bin adımı tamamlamak üzere sahile iniyorum. Sahil bir ucundan diğerine 1.500 adım.. Amaa!. Öncesinde sokaktaki dostlarla randevumuz var. Çandarlı Minibüs Durağı’nın yanı, İbrahim’in kafeteryasının önü ve Eos Kamp’ın karşısında bekliyorlar. Omuzuma tırmananlar, bagajdaki mama torbasına dalanlar, uzaktan çekingence miyavlayanların hepsini tanıyorum.. Hiyerarşiye uygun olarak ve şaşmaz bir disiplinle tümünün karınlarının doyduğuna emin olunca başlıyorum yürüyüşe.. Kimi zaman Fındık, kimi zaman Alaca ve Karam eşlik ediyorlar; hiç yalnız bırakmıyorlar..

Buraya kadar madalyonun iyi yüzü!. Bir gün öncesinin tatsız kalıntıları beynim ve yüreğimde cam kırıntısı misali dursa da; yeni günün gündeminden uzakta geçen saatler çünkü..

Caner köyün tek bakkalı. O market olduğunu söylese de bakkaldır kendileri!. İki çift lafın belinin kırıldığı mekandır. Gazete, sigara, su, tüp, ekmek, süt, kedi – köpek maması  vs.. Aklınıza ne gelirse, neye gereksiniminiz varsa Caner’de bulunur; arsa bile!. İşte o Caner’den Cumhuriyet Gazetemi alınca dönmeye başlıyor madalyon.. Yumuşak iniş amacıyla; eve gidip okumaya başlamadan önce dostum Mehmet’e uğruyorum. Yeni dede oldu!. Torunlardan Bihter on gündür bizde; kışa dayanamaz diye.. On kadar cana can veriyor O da. Valide Sultan, Pakize, Cazgır ve diğerleriyle oyalanıp içeceklerimizi yudumluyoruz. Bahçeden acı biber toplayıp, İdris Ağabeyin bizim için bıraktığı sütü alıp dönüyorum eve..

Merih yoğun.. Keman derslerine uzaktan devam ediyor Selin kızımızla. Yüksek lisansa da başladı.. Yüz yüze ve uzaktan olmak üzere dönüşümlü dersleri zorlu. Eh!. Bana da gündemin kirinde cebelleşmek kalıyor; madalyonun diğer yüzü!.

Teknoloji ne kadar gelişse de gazetemin mürekkebinin ellerime bulaşmasını yeğlerim.. İki saate yakın elimden düşmüyor Cumhuriyet. İnternetten diğer gazeteler, ‘ Yazar Oku ‘ portalından köşe yazıları derken akşamı buluyorum.. Bato’nun  ‘‘ Dışarı çıkar lan beni ‘’ mealindeki miyavlamaları gündeme bulanmış beynime dikilen tüy misali sanki.. Çıkıyoruz çaresiz!. Köpek değil ki mübarek; üç dakikaya uzayan koklama merasimlerinin sinir bozukluğunda oflaya, hırlaya dolaşıyoruz..

Hem sağlık alarmlarından hem de fiyat deliliklerinden rakıyla buluşmalarımız on günde bire kadar indi!. Ah, nasıl isterdim efendiden bir akşamcı olmayı nasıl! Ters zamana denk geldi emekliliğimiz..

Televizyonu sabah kalkınca açıyoruz; Halk TV.. Yatarken kapatıyoruz; Halk TV!. Aralarda belgesel oluyor. Oluyor da; salaklardan salvo atışlar bitmiyor ki kardeşim!. Damacananın içinde sıvı muhafaza eden bir eşya, ketçapınsa makarna ve patates kızartması gibi nimetleri tatlandıran bir çeşni olduğu konusunda beynimi tekrar tekrar ikna ederken;  ‘ baldız ‘ konusu dann diye dahil oluyor gündeme!.

Balkona kaçtım.. Solumda Corci Adası, sağımda Midilli’nin batı ucu. Ay hilal, renkler lal! 70 metrekarelik evimizden kemanın tınılarını duyuyorum, dalga dalga iniyor kıyıya..

Madalyon? Dönüyor elbet!

SİYAH – BEYAZ.. SİYAH – BEYAZ…         

 

Yorumlar