Mayıs Gülleri, Adalar Vapuruyla Yolculuk ve Yıldızlarda Piknik...


Özlemişim...

 Saçlarımın rüzgarda ahenkle dans etmeden direkt yüzüme savruluşunu bile...

 Ve hatta, yolculukta büyük bir iştah ve gürültüyle evden getirdiği yemek kaplarından bir şeyler atıştıranları bile...

 Hele ki o sohbetleri, curcunaları! Kendi sesimizi duyurabilmek için onca gürültüyü bastırırcasına sohbetlerimizi, kahkahalarımızı...

Mayıs’ın neşesi, huzuru, güllerin kokusu ve Güneş’in parlak selamıyla ara sokakları turlayıp, keşfetmelerimizi... Acaba hangi dondurmalardan alsak diye tatlı küçük, önemsiz söylem ve telaşlarımızı...

 Çok güzel; ruhunun tüm bu güzelliklerle beslenip, doyması... Günün sonunda bir yorgunluk ama o da nasıl tatlı, huzurlu ve keyifli... Dolu dolu geçen bir günün hazzı...


Şimdi hepimiz açız.


Tüm bu güzelliklere...

Ruhumuzu neler doyuruyorsa, ona.

 Öylesine açız ki belki de bundan bu sevgisizlik, kin, nefret, öfke, kıskançlık, hırs, dedikodu ve diğer tüm benzer duygu ile tutumlar...

 Ben, bugün adaya gittim, mayıs güllerini kokladım. Ara sokaklarda yürüdüm, yeni yerler keşfettim. Arkadaşlarla sohbet ettik, gülüştük. Yeni bir müzik listesi oluşturdum ve onu dinlemek beni renklendirdi. En sevdiğim kitaba tekrar başladım, almak istediğim bir kitabınsa siparişini verdim. Yeni kahveler denedim, listemde olan bir müzikal filmi izledim ki çok keyifliydi... Kırtasiye dükkanları arasında kayboldum, yeni biçilmiş çimen kokusunu içime çektim. En sevdiğim çikolatadan yedim. Günlük yazdım. Listeme yeni şeyler ekledim; alınacak, yapılacak, gezilecek-görülecek vb. şeylerin listesi...

 İletişim, önce insanın kendisinde başlar. ‘Farkında olma’ eylemiyle başlar hatta. Bu yüzden insanın kendini tanıması çok önemlidir ya... Ancak ‘kendini tanıma’ hayat boyu devam eden bir süreçtir. Kendini tanıyan birey -daha doğrusu; tanıma sürecinde olan diyelim- ne istediğini bilir. Fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra, ruhsal ihtiyaçlarının da bilincinde olur.  Bu bütünlük de zaten sağlıklı bir insan olmanın en önemli şartı değil midir?


Ancak, herkesin ihtiyaçları farklı; beni mutlu eden ve bana iyi gelen şeyler, fiziken beni daha sosyal bir birey yaptığı gibi zihnen de ruhumu besleyerek huzur, sakinlik ve dinginlik  aşılıyor. Bu yüzden her şey ilintili; gerçek dinlenme de işte burada başlıyor. Sosyal yaşamında mutlu olan birey, iş yaşamında da o dengeyi sağlayarak daha uyumlu olabiliyor ya da tam tersi... Ancak burada, ikisi birden aynı çarkta dönüyor; birbirine bağlı. Bize gerçekten iyi gelen şeyleri yapmak için de tam olarak yapmamız gereken; kendimizi iyi tanımak!


Bisiklete binebilirsin, uçurtma uçurabilirsin, bir örtü ve kitap alıp çimenlere yayılabilirsin, okursun, yürürsün, bir sanat dalıyla uğraşırsın, yazarsın, çizersin, izlersin, oynarsın... O kadar çok seçenek var ki... Yeter ki zamanın içinde kaybolma, kendine bir alan yarat ve önceliğin ‘ben’ olsun!

 Sesini kıs dünyanın ve kendi müziğini açarak dans et, unutma başrolde sen varsın ve durma; en çok sen hak ettin eğlenmeyi!

 

 

 

 

Yorumlar