Mine Söğüt ve Ayşen Şahin Aksakal:
Gazeteci Yazar Mine Söğüt Ve Ayşen Şahin Aksakal, Mudanya Kitap Fuarı’nda “edebiyatta Barışın Dili Ve Mülteci Olmak” Söyleşisiyle Bursalılarla Buluştu.
Abone olGazeteci yazar Mine Söğüt ve Ayşen Şahin Aksakal, Mudanya Kitap
Fuarı’nda “Edebiyatta Barışın Dili ve Mülteci Olmak” söyleşisiyle
Bursalılarla buluştu.
Türkiye’nin mültecilikle geçmişten bu yana tanışık olduğunu,
dünyaya ferdî başvuruyla mülteci gönderen ülkelerin arasında ilk
sırada yer aldığını belirten Aksakal, “Topraksız kalmanın
ıstırabını unuttuk” derken, Mine Söğüt, “Kurabileceğimiz empatiyi
geleceğe bırakmamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Uluslararası Göç ve Mültecilik: “Gelenler, Gidenler ve Kalanlar”
temasıyla Mütareke Meydanı’nda süren Mudanya Kitap Fuarı Mine Söğüt
ve Ayşen Şahin Aksakal’ı ağırladı. Mine Söğüt ve Ayşen Şahin
Aksakal, Türkiye’de yaşanan mülteci meselesini “Edebiyatta Barışın
Dili ve Mülteci Olmak” temasıyla masaya yatırdı. Mine Söğüt,
Türkiye’de toplumun mültecilerle ilgili politik bakışında çok köklü
değişiklikler yapma zorunluluğu olduğuna işaret etti. Sanatın
kaydettiği ve aktardığı geçmişin, o dönem yaşayanların gerçek
hikâyelerinin toplumu etkilediğini, ancak herkesin bu konuda
kendisine pay çıkarmadığını kaydeden Söğüt, “Biz büyük savaşların
ardından yaşanan ağır hikâyeleri izlediğimiz zaman tartışmasız çok
etkileniyoruz. Vicdanımızı şekillendiren hikâyeler olarak
adlandırıyoruz. O hikâyelerin kahramanıyken, ileride içlerinde sağ
kalabilecek olanların, sağ kalıp da eğitim görecek olanların,
eğitim görüp de sanatçı olacak olanların bir gün oturup bugün
yaşananların filmini çektiklerinde romanını yazdıklarında bizler
artık muhtemelen hayatta olmayacağız. Bugünleri hiç yaşamamış
olanlar bu korkunç durumdan çıkabilen ailelerinin, kendilerinin
yaşadıkları travmaları bir sanat eserine dönüştürebilmiş olanların
anlattıklarıyla bu günleri anlamış olacaklar. İş işten geçtikten
sonra Bu kısır döngü bana çok çarpıcı geliyor. Sanki bizden önce
yaşananlar, rolümüzün olmadığı meseleler kolay bağ kurabildiğimiz
şeyler, ama asıl yükümlü olduğumuz dönemde güvenliğimiz için
sakındığımız bir meseleye dönüşüyor. Sıranın bize gelmesini, bir
diğerine gelmesini uysalca bekliyoruz. Kurabileceğimiz empatiyi
geleceğe bırakmamamız gerekiyor. Bu ağır bir yükümlülük. Bizler
üretirken okur olarak, sizler de tüketirken birazcık daha
içselleştirmeli. Sorumluluk duymamız gerekiyor” diye
konuştu.
Mülteciliğin bir duygu olarak edebiyatta da yer bulduğuna işaret
eden Ayşen Şahin Aksakal ise, “Mültecilik hissi, kök salamama, bir
bağ kuramama hissi, yerli olamama hissidir.‘Beklemek kediyi
öldürür’ diye bir tabir vardır. Bir yere ait olamamak çok zor bir
duygu. Ece Temelkuran’ın‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ kitabında
geçer: Ülke dediğimiz bir hayâl O hayâl yıkıldığında başkentin
ortasında da dursak hepimiz mülteciyiz. Anlatılan duygu, bir
kültüre tam anlamıyla sahip çıkamamak, nereli olduğunu söyleyememe
hissidir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin mültecilikle geçmişten bu yana tanışık olduğunu,
dünyaya ferdî başvuruyla mülteci gönderen ülkelerin arasında ilk
sırada yer aldığını belirten Aksakal, “Kendi ülkende mülteci
hissetmek diye bir şey de var. Mülteci kelimesinin tam anlamı
bulunduğu ülkede din, dil, ırk, mezhep farklılığı sebebiyle
tehlikeye mâruz kalan insanların ülkesini terk etmek zorunda
kalmasıdır. Bizim bu empatiyi yapıyor olmamız gerekirdi. Şarkı ve
şiirlerimize bakıyoruz. Hasret, gurbet, memleket özlemini
görüyoruz. Nazım Hikmet’in vasiyeti bir çınar ağacıdır. Nasıl
olduysa toplumsal hafıza son 10 yılda kutuplaştırma söylemleriyle
öyle bir kutuplaşmaya mâruz kaldı ki topraksız kalmanın fiziksel
ıstırabını unuttuk. Biz şu anda bir lokma ekmeği esirgeyen bir
toplum haline geldik. Şu dönemde Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan
insanlar için bile çok talihsiz bir dönem” dedi.
Yazar Can Gürses “Sürgünlüğün Dili, Edebiyatın Dili: Nazım
Hikmet ve Stefan Zweıg”, yazar ve televizyon programcısı Merdan
Yanardağ “Türkiye Nereye Gidiyor?” söyleşisiyle Bursalı okurlarıyla
buluştu.