MİT''in faili meçhul davasına gönderdiği Eymür'ün ifadesi
MİT, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili davaya, eski Kontrt-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün ifadesini yolladı. 90’lı yıllarda MİT raporlarının basına sızması üzerine 24 Şubat 1995’te MİT Müsteşarlığı Teftiş ve Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan “İnceleme Raporu”nda Mehmet Eymür’ün kurum içerisinde alınan ifadesi de yer aldı.
T24'ün ulaştığı ifadesinde Eymür, teşkilattan sızan bilgiler hakkında görüşlerini aktarıyor, MİT'in yutdışındaki bazı operasyonları hakkında bilgi veriyor. "PKK, DEV-SOL ve ASALA'ya yönelik" MİT operasyonlarından söz ederken teşkilatın Alaattin Çakıcı ile temas kurduğunu belirten Eymür, bu ilişkiyi "Gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarda ihtiyacımız vardı. Normal adamlara yaptırmak mümkün değil. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız var" sözleriyle gerekçelendiriyor.
Eymür, "MİT'in silahşoru", "Bay Pipo" gibi sıfatlarla da anılan, MİT'te etkin görevler aldığı yılların ardından 26 Eylül 1990'da DEV-SOL'un üstlendiği saldırıda hayatını kaybeden Hiram Abas'ın Alaattin Çakıcı ile birlikte "Beyrut'ta Ermenileri öldürdüğünü" de aktarıyor. Eymür, ifadesinin bu bölümünde Çakıcı için, "Atina’da Agop Agopyan’ı bu öldürdü ve Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş" diyor.
Eymür, bir dönem çok yakın olduğu Susurluk hükümlüsü emekli Yarbay ve eski MİT görevlisi Korkut Eken için, "Yapı itibariyle kimin yanındaysa onu sahiplenir. Hatta amiyane tabirle, köpek bile eski sahibine havlamaz, ama bu bize biraz fazla havlamaya başladı. Çok yanlış işlere girdiğini biliyorum. Uyuşturucu kaçakçılarıyla bir tane Oran’da ev almış. Kolombiyalı bir hostes ile yaşıyormuş. Kadın uyuşturucu kuryeliği yapıyor. Bir hırs bastı herhalde, büyük paralar dönüyormuş" ifadesini kullanıyor.
Daveti üzerine gittiği Semra Özal'ın, "kızı Zeynep Özal'ın etrafı Ermeni dolu bir davulcuya kapılmasından" yakındığını "Acaba Ermenilerle bir tertip içine mi giriyoruz" diye sorduğunu ve istihbarat istediğini" aktaran Mehmet Eymür, daha sonra "Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten" yolunda görüş ilettiğini anlatıyor.
Eymür, ifadesinde 1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi'yi öldürtdükten sonra Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılan Mehmet Ali Ağca ile onu yurt dışına çıkaran Susurluk skandalının kilit ismi ülkücü Abdullah Çatlı'nın "girdiği işlerin ne kadar sakat olduğunu" belirten bir rapor hazırladığından da söz ediyor.
'Dündar Kılıç devlet üstü bir güçtü'
Mehmet Eymür’ün "Özel İstihbarat Daire Başkanı" olarak 14 Şubat 1995'te, saat 14:00'te verdiği kayda geçirilen ifadesi, ara başlıklar T24'e ait olmak üzere, şöyle:
Dündar Kılıç ile benim münasebetim sadece burada bir sorgu sırasında olmuştur. O zaman Mardin’deydim. Genelkurmay’da bir toplantı yapılmış. Dündar Kılıç ile ilgili teşkilata görev verilmiş. Bu görev de bana verildi. Devlet başa çıkamıyordu. Cumhurbaşkanlığı İstanbul 1. Ordu'ya haber veriyor, bulamıyor. Polis bulamıyor, devlet üstü bir güçtü.
'Sorguda iyi muamele yaptığımızı söyleyemem'
Çok gizli sorgu yaptığımız halde sızdırıldı. Bizde Hacı Ali Aslan’dan sızdı. Atilla Aytek’in akrabasından sızdı. Adam çok büyük bir infial gösterdi. Buraya gelişini hazmedemedi. Hapishanelerde gücü var. Erol Simavi, Şarık Tara buraya beni getirdi, dedi. Biz de tamamen kaçakçılık faaliyeti ile ilgili sorgu yapıyorduk. Abuzer Uğurlu, Behçet Cantürk’ü aldık. Olay büyüdü. Aracılık yapmak isteyenler en yakın arkadaşlarımı buldu. Paşalar devreye girdi. Kaçakçılık olaylarını delillendirmek lazım. Bunu tam yapamasak da dört-beş sene hapishaneye attırdık. Çok iyi tesir etti. Sorguda çok iyi muamele yaptığımızı söyleyemem. Her ne kadar iddia ettiği gibi sorguda işkence görmedi. Sorguya almak kolay değil, ezildi. Fakat müthiş yalancı bir adam. Psikolojik bozuklukları da var. Kokain içiyor, uyuşturucu kullanıyor. Neticede fezleke düzenlendi, mahkemeye gönderildi.
'Burada hiçbir şey gizli kalmıyor'
Bu Atilla Aytek’le bana düşman oldu. Atilla Aytek’in fazla bir rolü yok. Biz aldık sorguya, o ikimizi birden hedef aldı. Bu yüzden çok başım belaya girdi. Mahkemelerde bizi suçladı, hakimlere hakaret etti. Bu yüzden 2-3 yıl yerine, 4-5 yıl hapis yattı. Nuri beyin de adı karıştı Dündar Kılıç ile ilgili, Müsteşar Nuri Bey ile ilgili buraya sorguya geldi. Dinledi. Tabi o da bir rahatsızlık verdi ona. Burada hiçbir şey gizli kalmıyor, her şey herkesin kulağına gidiyor. İş görevsellikten çıkıyor.
'Vurucu, kırıcı adamlara ihtiyacımız var'
Alaattin Çakıcı konusu şöyle:
Bu gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarda ihtiyacımız vardı. Normal adamlara yaptırmak mümkün değil. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız var. Güvenlik Dairesi kurulduğu için karşı operasyonlar yapmamız gerekiyordu. İstanbul’la görüşüyormuş Alaattin Çakıcı. O tarihte İstanbul’dan resmi yazı ile gönderildi. Babası ve kız kardeşi DEV-SOL tarafından öldürülmüş. Son derece müspet bir yazı geldi. Neticede biz bununla ilişkiye girdik. PKK’nın anahtarını yurt dışındaki arkadaşlarımız ele geçirmişti. Biz bunları arkadaşları ile çiftliklere yerleştirdik ve yurt dışına gönderdik. Yetiştiren Korkut vardı. Yurt dışına Yavuz Ataç ile gittiler. Alman polisi burayı bastı, arama yaptı, kapattı. Eleman pozisyonundaydı o zaman.
'Hiram Abas, kafasına sıkın, dedi...'
Güvenlik Dairesi kapandıktan sonra numaralı eleman pozisyonunda duruyor. İlişkilerini kesmemişler. O büyük bir hata bence. Ben 1988 yılında ayrıldım. Ayrılmadan önce bunun Dedeman Oteli'nde bir olayı oldu. Polis tarafından aranıyordu. Çiftlikte himaye ettik. Korkut çok bunaldı, bir gün çıkaralım, dedi. Gölbaşı'na götürdük, yemek yedik, gece kulübüne götürdük, deşarj olsun diye. Ondan sonra da Dedeman Oteli'ne gittik. Otelde kumarhanede bir adam vardı. Biz oradan hiç alakamız yok gibi çıktık ama çok tatsız bir olay oldu. O zaman rahmetli Hiram Abas bunu götürün bir yerde kafasına kurşun sıkın bırakın, dedi. Yufka yüreklilik yaptık.
'Sayım günü ziyaret ettim, doğru'
Neticede ben 1988’de ayrıldıktan sonra bir iki kere Antalya’ya geldi. Şunu tanırsın diye birkaç kere müracaat etti. Etiler’deki evi ziyaretim sayım günü doğru. Daireden bir arkadaşım vardı. Demir Ural hasta, anjio. Bir akşam gece kulübünde olay çıkartıyor. Sezercik var, Cavit Çağlar’ın oğlu da var. Başına şişe vuruyor, yarıyorlar. Kafadan yaralanmış. Demir Ural kardeşim gibi çok iyi arkadaşım. Sezercik Alattin’in himayesinde olduğu için ben Alattin’in yanına gittim. Demir’in konusunu hallet, al götür dedim. Hanımı da evdeydi. Öleni ilk görüyorum. Eşofman giymiş. Bir çay içtik, bir şeyler ikram etti. Tabanca ne taşıyorsun. Brodway bende. Kız iki tabancası varmış gösterdi. Böyle bir ziyaret var, böyle bir konuşma var. Sebep Demir’e bağlı. bak rica ediyorum, senin himayende olduğu söyleniyor, al götür, işi tatlıya bağla. Bütün görüşmem emekliyken bu.
'Bu adamları beslemenin
yararı olmadığını konuştuk'
İstanbul’da yemek yerken de birkaç kez karşılaştım. Gece kulüplerinde, meşhur restoranlarda. Resmi görüşme, görevsel ilişki yok. 5-10 gün evvel Selamoğlu’larda çiftlikte yemek yerken baktım o da orada. Bizim Yavuz’u bekliyormuş. Sarı Hüseyin teknikten, yeğeni Osman Bar var, babası Albay, bu da Alaattin ile beraber çalışıyorlarmış, Belçika’da. Onları gördük, geldiler masamıza oturdular. Sonra Yavuz geldi. Bizi görünce rahatsız oldu. En son gördüğüm o. Yemek yedik bir sene geçiyor. Çünkü bugün gelişimin yıldönümü, tam bir sene.
Tabii geldikten sonra dairede birtakım olumsuzluklar gördüm. Düzensizlik vardı hesaplarda. Eleman görüşmelerinde raporlar yazılmıyor. Birden bire alerjik hale gelmek istemedim. Birkaç kez Alattin konusunu Yavuz’a bahsettim. Bilmiyorum ki olumsuz konuşsam haber onlara gidiyor, rahatsızlık yaratıyor. Çekineceğim yok da. Teşkilat işinin bir alışveriş gibi olduğunu. Bundan bir menfaat sağlamamız bu adamları beslemenin ve yardım etmenin hiçbir yararı olmadığını birkaç kez konuştuk.
Agopyan’ı bu öldürdü ve
Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş'
Ondan evvel Engin Civan’ın vurulması. Birkaç kez bu konuları konuştuk. Başka olaylar da var. (müsteşarımıza) takdim edilmiş. Bizim yardımımız olmadan da DEV-SOL’a , PKK’ya gidecek bir şeyler yapacak. Müsteşarımıza arz edilmiş, resmiyeti de yok, gönderilmiş, yollanmış. O da kendini bir göreve addetmiş basında imajını veriyor. Ama bunun bu teşkilatta yaptığı, tek yapmaya çalıştığı ve gidip boş döndüğü tek bir şey var. Atina’da Agop Agopyan’ı bu öldürdü ve Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş. Bu da kendi de psikolojik olarak buna inanmış.
Ben tabii bu tip insanları çok tanıdım. Ama Allah’a şükür bunlarla şahsi bir şeyim olmaz. Çünkü yapılarıyla yapım uymaz. Ben gördüğüm yerde selamlaşırım. Hiçbirinin işe yaramadığını, karakterlerinin bozuk olduğunu, hep menfaat peşinde olduğunu bilirim. Alaattin Çakıcı’ya karşı ben baştan beri bu olaylardan önce menfiyim. Çünkü bunların ne bir dostluğu dostluktur. Mesela iki üç kere rica ettim şunu hallet diye. iki üç sene önce söylediğini halen yapmış değil. Biz bittik, şimdi Yavuz ağabeyi çıktı.
Ama tabii önemli olan bu ilişkilerin teşkilata zarar vermemesi.
'Kendimi bu kadar frenlemek
mecburiyetinde miyim'
Ben emekli olduktan sonra yanıma bir tane şoför aldım. Eski ülkücü, Torumtay Paşa’nın şoförlüğünü yapmış bir çocuk, sağlam, görüşürüm, severim. Dayım rahmetli oldu. Bebek’teki evin üst katı onun, dayıma ait. Griş annemin, onun üstü ölen dayımın. Onun üstü de anneannemin, anneannemin üstünde ablamlar oturuyordu, ablamlara küçük geldi çıktı. Ankara’daki dayımın ölümünden az evvel, anne oraya birisini bul, anne para almayalım, annem yaşlı seksen küsur yaşında, yalnız. Turan’a söyledim. Vahit Kayırıcı da eski bir ülkücü, karısı da hemşire. Tercih ettik. Biz buna 500.000 TL sembolik bir kira almak suretiyle Bebek’teki eve oturttuk. Aşağı yukarı bir sene evvel dayımların evi olduğu için o çocuk çıktı. İş telefonları var. Bunu bilen bana yakın Yavuz var. Korkut bana müthiş bir düşmanlık içinde. Ben rapor olayına kimseyi karıştırmadım. Ama Korkut size kızdı, ayağa kaldırdı, yemin etti diye. O herkese sormuş tanık, sanık? Açığa alındı tabii ona kızdı biz emekli olduk. Kendimle birlikte yük aldım, bir de bunu taşımak zorunda kaldım. Kimseyi karıştırmadığım halde ortada kaldı. Ortada kalınca ne yaptı? Bir sürü eşimiz dostumuz var. Bu bir iş kuralım dedik. İlk önce böyle bir babavari işlere yanaştı. Beraber iş yapalım diye ben niyetlendim de değil, Cumhurbaşkanı bile bilmem şey yapıyor. Ben kendimi bu kadar frenlemek mecburiyetinde miyim?
'Fabrika kurdum, Korkut'u ortak ettim'
Bu kadar senedir kendime en ufak bir şey parasal veya şerefsizce kimseden yapmadım. Kimseye bir imkan tanımadım. İddia olunabilir, ama iddia olunanlar belli kişilerdir ben yapmadım. Bu arada benim çok yakın bir arkadaşım bana parasal destek oldu. Onların içinde bunları iftihar olarak söylememin İstanbul’da Güray Kılıç vardı. Bir nevi bize bağış gibi bir şey bağlattırdı. Benle Korkut’u hiç ayırmadan, sonra Selamoğlulları benim akrabamdır. İşyeri kuruyorsunuz emekli maaşı ile olacak şey değil. Aile varlığım iyi ama fabrika kurduk. İki evi sattım. Oran’daki evi sattık. Dayım Allah razı olsun çok destek oldu. Ben de Korkut’u (Eken) kendimden hiç ayırmadım. Fabrikaya ortak ettim. O da gitti başında bulundu. Ben buradan büroya oturdum baya sahiplendik. Ev sahibi oldu, evi yoktu. Araba sahibi oldu. Arabayı sattı başka araba aldı bizim Selamoğulları da hep yardım etti. Yani maddi olarak da büyük bir sıkıntı geçirmeden o devreyi atlattı. Ondan sonra bu ben Antalya’dayken Emniyet Genel Müdürlüğü'nden teklif almış, bana telefon etti, ne diyorsun, ben valla devlet işinde küskünlük olmaz, sen bu işi bilen adamsın, git memnun olurum senin böyle bir yere girmene, destek olurum ve bu başladı.
'Mehmet Ağar’la alıp vermediğim yok'
Zaman zaman görüşüyoruz da, dedi ki Mehmet ağabey ben hiçbir kötü bir şey söylemiyorum sizin için, ben de dedim ki bizimki görevsel bir şey. Benim Mehmet Ağar’la alıp vermediğim yok. Benim ne onun yerine gelme düşüncem var, ne de o benim yerime gelir. Böyle bir çıkar kavgası olan insanlar da değiliz ki. Biz dedim fazla geniş tutulan bir rapor, belki içinde birtakım şeyler yalan yanlıştı. Haber kaynakları belki yönlendirdi. Netice itibariyle benim kimse ile şahsi bir davam yok. Benim buraya gelme durumum olduğu zaman Korkut’un da haberi oldu. Hatta o zaman Başbakanımız Milli Güvenlik Kurulu’ndan çıkarken Mehmet Ağar ile Ünal Erkan ile gitmişler. Benim de haberim oldu tabii benim geleceğimi de duymuşlar. Bu gelirse biz onunla çalışamayız diye ama müspet bir cevap alamamışlar ve bununla ilgili Korkut’a anlattığım halde bak gider Ünal Bey ile görüşürüm dedi. Sonra bu birden bire yok oldu piyasadan. Hatta bir gün aradım bir hayırlı olsun bile demiyorsun, dedi ki siz bana geldiniz mi ki. Dedim ki bunadın mı ben karımla geldim, bir de ayrı geldim, içeceğimi getirdim, ayıptır söylemesi çikolatamı getirdim. Anladım ki bahane mi arıyor başka bir şey mi arıyor.
'Servis hızlı değil diye ateş ediyor'
Neticede bundan biraz koptuk. Bunda başka faktörlerin de payı var. Dedi ki müşterek tanıdığımıza biraz davranışlarını beğenmediğini, bunun bu yaşta hâlâ babalığa özendiğini, benim çocuğum bile bundan daha akıllı. İki gün Alattin Çakıcı ile gezdi, bilmem kim ile gezdi. Gölbaşı'na gidiyor, restorana oturuyor. Servis hızlı yapılmadı diye tabancayı çıkarıp havadan ateş ediyor. Garsonlar geliyor, elini öpüyor. Çıkarken para almıyor. Bunlar ters işler, bunları devletin Yarbay’ı (Korkut Eken emekli yarbaydı, T24) yapıyor. Bunları yüzüne de söylüyorum, arkasına değil, belki bunlardan buruldu. Sonra ailevi problemleri olmuş hanımı intihar teşebbüsünde bulunmuş, kızı problemli. Bu arada hanımlar görüşüyor. Bu böyle kendini çekince ben hanıma dedim ki ne gidiyorsun, gitme. Ya benim buraya gelişimi hazmedemedi. Ya da kendi bir şeyler bekliyordu.
'Engin Civan vurulmadan bir
gün önce telefon görüşmesi var'
Bu arada benimle çalışan Yavuz (Ataç, T24) ile bunlar eskiden beri kanlı bıçaklı düşman. Benim gelişimle bunlar ahbap oldular. ben buraya geldim, sayın müsteşarımız da Yavuz’u tutuyor. Çünkü bir sürü boşluk içinde bunun ağzı laf yapıyor. Kuzey Irak’ta çatışmalar var. Yani güvenilir bir adam olarak empoze etmiş. Ben mesleki olarak aynı görüşleri paylaşmadığım halde bir şey söylemedim. Çünkü takdir hakkı sayın müsteşarın. Birdenbire müdahaleyi de lüzumsuz buldum. Ancak tabii Yavuz ile ilgili emeklilikte olumsuzluklar yaşadım. O bir soru işaretiydi. Bir, silah taşıma işini organize eden Yavuz’du. Asker orijinli kişilerde daha bir doyumsuzluk oluyor. Ben de bir asker çocuğuyum, ama bu bir müşahede. Sonra dairede kendim incelemeler yaptım. Telefon kayıtlarına baktım. Engin Civan’ı vuranla bizim Yavuz’un bir gün önce telefon görüşmesi var. Sonradan öğrendim ki, Uğur Çakıcı (Alaattin Çakıcı'nın daha sonra öldürttüğü eşi, T24) buraya gelmiş, lojmanda bunlarda kalmış, bu karısı ile gitmiş onlarda kalmış. Yani çok daha derinlemesine münasebeti var Yavuz Ataç’ın benimki tamamen görevsel. Yavuz Ataç’ın işine geliyordu birçok bilginin gitmesinde de rolü var sanıyorum.
'Ağar’ın benden tedirginliği var'
Ben tahmin ediyorum, Mehmet Ağar’ın benden tedirginliği var. Bu durmaz yine rapor yazar. Tahmin ediyorum, bunu burada montaj yapanlar var. Birkaç senedir bu adamı kullanmıyoruz kaçıncı bu mektuplar. Müsteşarın böyle bir evrakı imzalayabileceğini düşünebiliyor musunuz? Mümkün mü? İsrail’de oldu bu konuşmalar Mehmet Ağar ile bir görüşmem sırasında iyi ki buradasın. Yoksa bize bir haber gelmişti Güneydoğu’da ihalelere katılan bir adam, sen şimdi saat 2’de İzmir’de olacakmışsın. Bırak, bana sor.
Bak biz seninle eskisi gibi olamayız. Ama görevsel bir bağımız var. Benim seninle ilgili hiçbir çalışmam yok, teminat veriyorum. Ama bütün bunlara inandırmadık genelde. Çünkü İstanbul’da iki gerillanın öldürülme olayını bize monte etmeye çalıştılar. Bizim kullandığımız elemanların üzerine gitmeye başladılar, onları vuracağız, öldüreceğiz gibi. Bunun teferruatını müsteşarımıza yazdım. Ama benim şahsi müşahedem şu.
'Köpek bile eski sahibine havlamaz
ama Korkut bize fazla havlamaya başladı'
Korkut (Eken, T24) yapı itibariyle kimin yanındaysa onu sahiplenir. Hatta amiyane tabirle, köpek bile eski sahibine havlamaz, ama bu bize biraz fazla havlamaya başladı. Çok yanlış işlere girdiğini biliyorum. Uyuşturucu kaçakçılarıyla bir tane Oran’da ev almış. Kolombiyalı bir hostes ile yaşıyormuş. Kadın uyuşturucu kuryeliği yapıyor. Bir hırs bastı herhalde, büyük paralar dönüyormuş.
'Bu Abdullah Çatlı’lar falan
bir ekip kurmuşlar infaz ekibi diye'
Bu Abdullah Çatlı’lar falan bir ekip kurmuşlar infaz ekibi diye. Bu irtibatın yardımcıdan kaynaklandığını tahmin ediyorum. Bizim yaptığımız kritik sıkıntılı bir iş, çok gizli yürütülmesi gereken bir iş. Bu faaliyetleri çözerken birçok bilgiye sahip oluyoruz. Önemli olan bunlara karşı mücadelede kullanmak istemem. Aksi takdirde Türkiye bundan çok büyük zarar görür. Ben bunu müsteşarımıza da söyledim. Ya biz bu işleri kaçakçılık, kara para, karşı terör faaliyetlerini tamamen bırakacağız ya da iki teşkilatı birbirine düşürmeden uygun bir formül ile yürüteceğiz. Teşkilatı güçsüz bırakmadan, şamar oğlanı gibi kullanmadan hep birlikte elbirliği ile yapmamız gerekir.
'Ahmet Özal Başbakan'a da
gitmiş, kasadan bantlar çıkmış'
A. Özal Başbakan'a da gitmiş. Kasadan bantlar çıkmış. Onlar bizim sorgu bantlarıdır. Burada onu küçük düşürecek çok şeyler var. Oflu Osman var mesala, kerhane açarak bugünlere geldiler diyor, tahmin ediyorum. Öyle bir mesaj vermeye çalışıyor.
'Yeşil başlı başına bir teşkilat'
Yeşil olayı şu. Ben daha önce tanımam Yeşil’i. Geçen yıl Eylül ayında İç istihbarattan (ismini vermeyim) Yeşil isimli kişinin Elazığ’ın elemanı olduğu, ihale usulü işler yapacağını, çok becerikli olduğunu bildiren bir rapor verdi. Ben de gelsin görüşelim, dedim. Bizim Türkiye’de değil, yurt dışında işimiz. Ankara’da sorgu yeri bile varmış, adam başlı başına teşkilat. Çalışmaya başladık. İki tane adam var. Biri Tarık Ümit biri Muzaffer Yıldırım bunlarla görüştük. Planlı faaliyet haline de getirdik. Fakat emniyetle işimiz zor. Onlar bizimle çalışmasını istemiyor. O söylediğim raporda (İranlılarla ilgili) çok geniş bilgiler var. Tamamen tertipvari. İsterseniz tamamını müsteşarımıza arz ederim.
'Fabrika için Dünya Bankası'ndan kredi aldık'
Nasrullah Ayan, çok eski Mikdat ile beraber görüştük. Halen temaslarımız var. Ben bu fabrikayı Nasrullah Ayan’ın şirketine sattım. Tüveng Holding'e maliyeti 1 milyon dolara mal oldu. 600 bin dolara çıkacaktı, Korkut’u oturttuk 1 milyon dolara çıktı. Ben bu fabrika işinden bıkmıştım. Çünkü ticaret yapamıyordum. O kadar güzel bir fabrika yaptık ki, Dünya Bankası'ndan kredi aldık. Geldi gördü teşekkür mektubu yazdı. Dayım ölmeden bir kerede verdi kapattı. Bizim aile borcu pek sevmez. Mardin’den gelince ilk evimi arabamı almıştır.
'Halen Öcalan ile ilgili yardımı oluyor'
Nasrullah ile ilişkim eniştem onun yanında koordinatörlük yaptı. Bir amiralin oğlu onun genel müdürüydü. Nasrullah ile iş dışında özel irtibatlarım çoktur. Bir gün yine İstanbul’a gittiğimde yanına gittim. O zaman kral adam, Gayrettepe’de kompiturize bir bürosu var. 1000 kişi çalışıyor yanında, birkaç kuruluşu var. Fabrikayı bir müşteri bulursam satacağım dedim. Ben alayım dedi. Fabrikayı kârlı bir hale sokamadık. Körfez krizi, turist gelmedi ama geçimimizi sağladı ama çok kârlı değildi. Belgeleri istedi verdim, enteresan bir konu dedi. Sudan para kazanmak, hammadde yok, yer altı suyunu alıyoruz filtreliyoruz. Düden şelalesinin kolu üzerinde. 10.000 TL’lik 4’lü paket satıyoruz. Fakat benim yapacağım bir iş değil. Her şey denk geldi. Ne verirsin, ne olur? Biz 850 bin dolara anlaştık. İki yeğenim, bir baldızım İstanbul’da bir sınıf arkadaşım, bir Korkut. İlk aldığımız parayı Korkut’la arkadaşıma verdik. Sonra Nasrullah Ayan battı 600 bin dolar alacaklıyız.
Cumhuriyet’te bizimle ilgili bir bölüm çıktı. Halen Abdullah Öcalan ile ilgili yardımı oluyor. Resmi ilişkim devam ediyor.