NEREYE BÖYLE?

Şimdilerde aldık başımızı belli belirsiz bir yerlere doğru gidiyoruz sanki. Bu gidişlerimiz çoğu kez istemsizce oluyor artık. Modern araçlar, teknoloji ve sosyal medya gibi mecralar sarıp kuşatmış etrafımızı. Ne çok moderniz artık!

Nereye gidiyoruz sahiden?

Etrafımıza bile bakmadan, umursamadan, görmeden, incelemeden, nereye böyle? Günlük yaşamın demdemesine ve hiddetli akışına kendimizi bırakmış vaziyette, nereye sürüklendiğimizi bile bilmeden, bu yolculuğumuz nereye?

Sanki evriliyoruz bir yerlere, günlük hayat koşturmacasının tüm şiddetiyle birlikte. Kendimizden bile uzaklaşıyoruz âdeta. Oysa ki kendimizden uzaklaşıp o içimizdeki kendiliği ve sekineti kaybedersek, en önce kendimizden kopup uzaklaşırız. Bilmiyoruz...

Oysa ki bu muazzam modern dünya, bizleri kendi içine alıp yutmak için hazırda bekliyor....

Hayatın neresindeyiz? Hayat farkına varılmayacak kadar gerçek mi? Yoksa gerçek olmadığını fark etmemek için görmemeyi biz mi seçiyoruz?

Peki içimizdeki o dinmek bilmeyen sesleri nasıl susturacağız? Ya da tüm bu hengameden sıyrılıp bir sevdiğimize, eşimize, dostumuza veya çocuğumuza ne zaman onu çok sevdiğimizi söyleyeceğiz? Artık tüm bunları yapmaya zamanımız yok.

Hadi bir durup düşünelim bunları...

Aslında hayat birçok alternatifi ve seçeneği olan tuhaf bir yolculuğu andırır. Açıklanamayan bir tiyatro sahnesini ya da...

Yahut da yazılmış bir senaryo gibidir hayat. Ve hepimiz bu senaryo doğrultusunda çıkarız sahneye. Ağlamamız gereken yerde ağlar, gülmemiz gereken yerde ise güleriz zaman zaman. Bazen yalnızlık çeker, bazen kendimizden kaçarız. Gizleniriz bir yerlerde. Hayatımız böyle sürüp gider...

Bir zaman sonra bakarız ki, modernlikle birlikte herkesten ve her şeyden kopmaya başlamışız. Modern dünya ve ona ait olan her şey öyle tahrik edici ve cazibeli gelir ki bize. Bizi içine çekip tamamen dünyaya aitmişiz gibi davranmaya sevk eder âdeta. Ve günbegün hazlarımız için hızlı bir şekilde yaşar oluruz. Hayatı tatsız tuzsuz yaşar gideriz.

Kulağa şaşırtıcı gelse de bu hızlı, meşgul dünyada durgunluk ve sekinet halini yaşayabilmek ise neredeyse hiç mümkün olmaz.

Fakat bu şahane dünyevi gelişmeler ve teknolojik aletler, bizleri oyaladığından ne kadar ele geçirilmiş ve tahrik edilmiş olduğumuzun farkında bile olmayız çoğu kez.

Şimdi bir an da olsa tüm bunlardan sıyrılıp kendi içimize dönmeyi denesek, olmaz mı?

Modern dünyanın sunduğu her bir şey bize hizmet mi ediyor yoksa sabotaj da mı bulunuyor? İşte en önce bunu fark etmemizin zamanı geldi. Ve dengeli ve orta yollu yaşamın nerede olduğunu bulmanın da...

En doğru yolu bulup kişisel çizgimizi ona göre çekebilmeliyiz. Zira huzuru ve içsel dengemizi ancak o zaman yakalayabileceğiz.

Dünyanın bize sunduğu gerçek fırsatların neler olduğunu ancak o zaman anlayabileceğiz, kolaylıkla.

Modern dünyanın baştan çıkarıcılığının durmak bilmediğini de görebileceğiz, tüm şeffaflığıyla. Ve dünyanın çekim gücünün tüm kuvvetiyle hepimizi içine aldığını da...

Zaman durmak bilmiyor, geçip gidiyor. Bunun farkında olup ona göre güzelliklerle dolduralım hayatımızın her bir köşesini. Ve en önemlisi de, dünyanın elimizden çaldığı her bir fırsatı ve imkânı anlamak için çabalamaktan hiç vazgeçmeyelim. Kendimizden ve ruhumuzdan daha fazla uzaklaşmadan...

Olmaz mı?

Rahime SÖNMEZ ŞEN

Yorumlar