NEYİ BİLMEDİĞİMİ BİLİYORUM
Görüyorum ki herkes bir tatmin peşinde. Yaşam uçsuz bucaksız. Varoluş olağanüstü büyük - sınırsız ve başlangıçsız sonsuz.
İnsanoğlu küçük - minicik bilinç damlası ile bunu çözebilir mi?
Bunu çözemeyebilir belki ama o minicik zihni geliştirebilir, düşünmeye teşvik edebilir. Öğrenmeye yatkın olma gerekliliği ile öğrenme kapasitesinin olma gerekliliği zorunludur. Öğrenme kapasitesinin kesinlikle bilgiyle yüklenmemesinin, asla tozla kapanmamasının gerekliliği de unutulmamalıdır.
Zihin yansıtmayı sürdürebilmek için öğrenme aynasına ihtiyaç duyar. Öğrenme aynası temiz olduğu sürece yeni kalır. Beynin fotoğraf makinesi filmi şeklinde çalıştığını düşünelim: Bir defa çekildiği vakit, bittiği zaman film derhal bilgi sahibi durumuna gelir ve öğrenme kapasitesini doldurur. Çekilmiştir, bir kez bilir. Tekrar tekrar çekim yaptığı zaman, işler giderek daha karışık hale gelir.
(Bu örneğe takılıp filmli makina mı kaldı diyen kitleye zaten sözüm yok. Gününü özçekim yaparak geçiren bir güruhun ilgisini çekmeyeceğimizi biliyoruz.)
Bu sebeple fazla şey bilen insanlar daima öğrenmekten korksa bile, (kafalarının karışacağını düşündüklerinden) öğrenmekten asla vazgeçmeyeceklerdir.
Onlar bilirler bilgi ölü bir şeydir. Öğrenme kapasitesi canlıdır. Bu nedenle bu süreci canlı tutmak için büyük savaş verirler.
Etrafında olup biten saçmalıklara tahammül edemeyişleri bundandır.
Sürekli bir keşif yolculuğundadırlar. Keşif yolculuğu devam ettiği sürece öğrenme alıcıları açıktır.
Onlara göre bilgi insanı daha az alıcı yapar. Bildiğini zaten düşünürsün. Öğrenecek çok şey var ve bunlara ulaşmak istiyorsan öğrenme alıcılarının kapanmaması daha kıymetlidir.
Hiçbir şeyi bilmediğin zaman hiçbir şeyi atlamazsın. Aslında bu olağanüstü olgunluktur.
Hatırlayalım ne diyordu Sokrates:
"Neyi bilmediğimi biliyorum"
Olgun kalmanın yolu budur. Daha öncede dile getirdiğim bir şeyi bu platformda da yinelemek istiyorum ;
Her doğan olgun doğar ama bu olgunluğu geliştiremeyen bütün doğanlar olgunlaşmadan ölmeye mahkum olur.