NORMALE DÖNMEK
65 yaş üzeri için haftasonları sokağa çıkma izni verilmesi, restoranlar ve çocuk oyun alanları hariç AVM’lerin açılması, liglerin seyircisiz olarak başlaması, okulların açılması, kısıtlı sayıda ülkeye uçuşların başlaması ve Eylül ayında eski normale dönüş…
Bugünlerde en çok konuşulanlar…
Aşısının bulunmasına daha en iyi ihtimalle 6 ay varken nasıl normale dönüş mayıs sonunda başlayabilir?
Çin %100 izole ile bile 3 ay gibi bir sürede , SARS virüsünden tecrübeli olmalarına rağmen , bunu halledebilmişken biz %50 bile izole olmadığımız halde bu işi nasıl bu kadar sürede başarabiliyoruz?
Benim anlamadığım ortada bir aşı, yüzde yüz işe yarayan bir ilaç vs yok, virüsün bir yere gittiği de yok. Tedbirlerden dolayı yayılma hızı yavaşladı sadece. Nasıl normalleşecek her şey? Normalleştiği anda yine salgının 2. dalgası başlamayacak mı?
İstanbul’daki ölüm oranların asıl sebebi covid-19 olduğu belli iken sen okullardan bile önce alışveriş merkezlerini nasıl açmayı düşünedebiliyorsun?
Benim aklımın almadığı cevaplanmasını istediğim sorular bunlar..
Elde hiçbir bilimsel veri yok. Bütün dünya neredeyse 2 aydır karantinada ve hala binlerle telaffuz edilen günlük vaka sayıları var, yüzlerce ölüm var. Fakat biz normale geçiş takvimi yapmaya çalışıyoruz. Hangi veriyle yapıyoruz bunu? Düşmanı tanıdık mı? Direk virüse etkisi olan bir ilacımız var mı? Tavsiye edilen bir tedavi yöntemimiz var mı? Aşı var mı, aşı için dünyada henüz tarih var mı?
Ha diyeceksiniz ki açlıktan öleceğiz, ekonomik olarak biteceğiz… P zaman risk alıp sokağa çıkalım hastalıktan ya ölürüz ya da ölmeyiz. İşte normale geçiş takvimini dört gözle bekleyene kadar, bu durumda zor durumdaki vatandaşlara nasıl yardım edilebilir takvimi üzerine çalışılsaydı şu an böyle saçma sapan bir durumda bulunmazdık.
Zira virüsün bu kadar kısa sürede kontrol altına alınmayacağını düşünüyorum, normale döneceksek de bu tamamen ekonomik nedenler dolayısıyla olacak. O saatten sonra sürü bağışıklığıyla veya “virüs kaynaklı olmayan akciğer hastalıkları"ndan vefat edenlerle bu süreç bitirilir diye düşünüyorum.Umarım yanılırım.
evde durmamızın sebebi bulaştırmamak ve bu süreçte tedavi ve aşı yöntemi beklemekti. “ee nereye kadar sürecek bu!” diyenlere cevap; aşı bulanana kadardır. aksi halde 1 ay evde oturup normalleşmeye geçmekle hiç karantina ilan etmemek arasında bir fark yok. haziranda herkes birbirine bulaştırır marttan ne farkı var haziranın şu şartlarda?
Hala bu pandeminin insanlık olarak ciddiyeti anlaşılmış değil. Bir ay olağanüstü takılıp sonra dayanamayıp alıştığımız kapital arayışlara dönmeye çalışıyoruz. Sadece ülkemiz değil, tüm dünyada bu gevşeme olursa sonuç aynı olur.
Hangi tarihte neresi normale döner bilmiyorum. ben yaz tatiline de alışveriş merkezlerine de kapalı ortamlardaki aktivitelere de uzunca bir süre gitmeyeceğim.
Avm içindeki firmaların bir çoğundan ihtiyaçlarımızı paket servis yoluyla karşılayabiliyoruz. Küçük esnaf da zaten mahalle aralarında. Onlara da erişebiliyoruz. Turizme de bireysel olarak yapabileceğimiz bir şey yok. Yurt dışından turist gelmeden, sadece yerli turistle bir çok işletme yine sıkıntıda olacaktır. Bu şekilde bir normalleşmeden bahsedilebilir mi? Sanmıyorum.
İnternette okumuştum İtalyan profesörlerden özetle şunu söylüyordu. ''Salgının ne zaman biteceğini kestirmek zor. Tam karantinaya başlamış olsak da zincirleme etkiyi kesmek kolay değil. Dışarıda enfekte olan insanları eve kapatsak bile ailelerine bulaştırıyorlar, marketlere vs gittikleri için virüs azalarak da olsa yine de yayılmaya devam ediyor. O yüzden 1-2 ay daha bu işin süreceğini öngörüyoruz.’'
Biz de ise mayıs ayı ortasından bahsediliyor. şaka gibi gerçekten. hala dışarıda gezen insanlar var, parklarda dolanıyorlar, pazarlar ana baba günü ama virüs bitecekmiş. Gerçekten iki farklı dünya gibi. Sen gel umrecileri ülkeye sal, cuma gecesini rezalet yönet, tam karantina yapma ama salgını diğer ülkelerden daha kısa sürede bitir.
Normal olarak basın yoluyla sağlık sistemimiz mükemmel, biz harikayız gazını da ver ohh mis. Ne de olsa ekonomi çalışmalı bir yerde. buna inananlar bir gün ''zatüreden'' ölüverir benden demesi...
Okulları açmalarının mantıklı hiçbir yanı yok. Bazı yerleri sosyal mesafe kurallarına uyarak ve maske takma zorunluluğu getirerek açabilirsiniz ama okulda 30-40 kişi, hele üniversitede 100-150 kişilik sınıflarda sosyal mesafe uygulanabilirliği yok. 1 kişinin semptom taşıması olması 100-150 kişiyi hasta eder, o 100-150 kişiden 50’si başka bir 200-250 kişiye bulaştırır. böyle böyle tekrar süreci baştan yaşarız.
Bütün bunlar bu sene turizmi boş geçmemek için yapılıyor.
Uluslararası istatistiklerde Türkiye rakamları az. Yaza kısmen de olsa sınırlar açılacak gibi. Bence bunu öngörüp, hazır az vaka imajımız da var ya ha diyip ordan yürüyecek devlet. Yani sağlık falan düşündüklerini sanmıyorum. Turizm demek para demek.
Yurtdışı uçuşları açıldığı andan 10 gün sonra tekrar koronavirüs vakaları başlar açık ve net. Bir süre daha dış dünya ile izole olmalıyız. En azından bu kadar çabuk değil.
Çoğumuzun şimdiki nostaljik normali, geçmişte, hemen hemen hepimizin memnun olmadığı, tüm dinamiklerinden şikayet ettiğimiz bir hayattı. Öyle derin bir krizin içine girdik ki, şu an geri dönmek istediğimiz normal , son bıraktığımızda pek de memnun olmadan sürdürdüğümüz hayat seviyemizin ta kendisi ve bu seviyeyi bile tekrardan sorunsuz olarak yakalamanın yolu, an itibari ile gösterdiğimiz özveriyi, korumaya devam etmemiz gereken sabırla bir arada sürdürmekten geçiyor.
Bizi bu ciddi krizden çıkarmak için kolektif eylem biçimleri gerekiyor. Virüsün yayılımını, karantinayı ve sosyal mesafelendirme gibi davranışları, tüm bu şeyleri kontrol etmek için kolektif eyleme ihtiyacımız var. Bu kolektif eylem, nihayetinde bizi bireyler olarak istediğimiz gibi yaşama özgürlüğüne kavuşturmak için gereklidir.
Bu, aslında sermayenin ne olduğunu anlamak için iyi bir metafor. Çünkü, bu, aslında kapitalist sınıfa refah üretmemiz gerektiği için çoğumuzun istediğini yapmakta özgür olmadığı bir toplum yaratmak demek. Marx’ın bu durumda söyleyebileceği şey, milyonlarca işsiz insan, eğer kendilerini destekleyecek, hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları ürünleri satın alacak ve yaşamak zorunda oldukları evi kiralayacak kadar para bulabilirse, neden onları yabancılaştıran işlerinden kitlesel kurtuluş peşinde olmasınlar?
Bir başka deyişle, milyonlarca insanın işlerine [bazıları oldukça kötü şartlarda olan] geri dönmesini isteyerek mi bu krizden çıkmak istiyoruz? Bundan bu şekilde mi çıkacağız? Yoksa, herkesin yiyecek bir şeyleri, barınabilecek iyi bir yeri ve evden çıkarmalara karşı borç ertelenmesini sağlamak için temel mal ve hizmetlerin üretimini organize etmenin bir yolu var mı diye mi soracağız? Bu an, alternatif bir toplumun yaratılması hakkında gerçekten kafa yorabileceğimiz bir an değilse nedir?
Bu virüsle başa çıkacak kadar güçlü ve ileriyse, neden aynı anda sermayeyle de mücadele etmeyelim? Hepimiz işe geri dönmek ve her şeyi bu kriz başlamadan önceki haline döndürmek istediğimizi söylemek yerine, belki de şunu söylemeliyiz: Neden tamamen farklı bir toplumsal düzen oluşturarak bu krizden çıkmıyoruz?
Mevcut çökmekte olan burjuva toplumunun bilim, teknoloji ve üretim kapasitesi gibi faktörlerini özgürleştirip, yapay zeka ve teknolojik değişimle birlikte örgütsel biçimlerden faydalanarak daha önce olandan çok daha farklı bir şey yaratmıyoruz?
Sonuçta, bu krizin ortasında, temel gıdaların fakir mahallelere ve gruplara ücretsiz tedariğinden, ücretsiz tıbbi tedavilere, internet üzerinden alternatif erişim yapılarına ve benzeri şeylere kadar her türlü alternatif sistemleri deneyimliyoruz. Aslında, yeni bir sosyalist toplumun hatları zaten ortaya çıkıyor. Muhtemelen bu yüzden sağ siyaset ve kapitalist sınıf bizi salgın öncesi statükoya geri döndürmek konusunda oldukça endişeli. Bu, alternatif bir projenin nasıl olabileceğini düşünmek için uygun bir zaman. Bu, bir alternatife dair bir ihtimalin aslında var olduğu bir an. Anlık bir tepkisellik biçiminde “26 milyon kişiye işlerini geri vermeliyiz” demek yerine, halihazırda devam etmekte olan bazı pratikleri yaymaya çalışmalıyız.
Bu zaten sağlık alanında gerçekleşiyor, ancak aynı zamanda gıda tedarikinin ve hatta pişmiş yemeklerin toplumsallaşmasıyla da başlıyor.“Bu acil duruma özgü bir şey” demek yerine neden herkes günde bir veya iki kez iyi bir yemek yiyebilsin diye o restoranlara gidip ‘göreviniz halkın karnını doyurmak’ demiyoruz?
Ve işte burada zaten bu alternatif toplumun öğeleri mevcut.Sosyalist hayal gücünü kullanıp alternatif bir toplum oluşturabileceğimiz an bu an değil midir?
Bu ütopik değil. Demem o ki, İstanbul’daki kapalı bir şekilde duran tüm restoranlara bakın. İnsanları geri getirip gıda üretimine başlayıp sokaklardaki halka, evdeki insanlara ve yaşlılara yemek dağıtabiliriz. Hepimizin bireysel olarak özgür olabilmesi için bu tür bir kolektif eyleme ihtiyacımız var.
Şimdi işsiz olan milyonlarca insan yeniden işe dönmek zorunda kalırsa, o zaman belki günde 12 saat yerine 6 saat çalışmalılar. Böylelikle dünyadaki en zengin ülkede yaşamaya dair farklı bir anlayışın doğuşunu kutlayabiliriz. Belki de Türkiye’yi gerçekten harika yapabilecek şey budur (“yeniden”i tarihin çöplüğünde çürümeye bırakarak
Marx’ın bir çok defa vurguladığı nokta budur. Burjuva ideolojisinde sürekli vaaz edilen sahte olanın aksine gerçek bireyciliğin, özgürlüğün ve özgürleşmenin temeli, bütün ihtiyaçlarımızın kolektif eylem yoluyla karşılandığı ve böylece günde sadece 6 saat çalışma zorunda olduğumuz ve kalan zamanı istediğimiz gibi kullanabildiğimiz durumdur.
Sonuç olarak, bu, alternatif, sosyalist bir toplumun inşası için olan dinamizm ve olasılıkları gerçekten düşünmek için ilginç bir an değil mi? Fakat böylesi özgürleştirici bir yola girebilmek için önce yeni bir gerçekliğin yanında yeni bir hayalin mümkün olduğunu görmek için kendimizi özgürleştirmeliyiz.
John Lennon’un dediği gibi “Bana hayalperest diyebilirsiniz ama ben tek değilim. Umarım bir gün sen de bize katılırsın ve dünya yekvücut olarak yaşar.”