“Okul endişesi iş birliğiyle atlatılabilir”
Dr. Öğr. Üyesi Aylin Sözer Çapan
Abone olDr. Öğretim Üyesi Aylin Sözer Çapan, okula yeni başlayan ve okul
değiştiren çocuklarda yaşanan endişenin aile ve öğretmenin iş
birliğiyle aşılabileceğini söyledi.
İlk ve orta dereceli eğitim kurumlarında yeni eğitim yılı 9
Eylül’de başlıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da ilkokula yeni
başlayan çocukların “okul endişesi”, her eğitim yılının başında
okul bahçesinde ağlayan çocuk manzaraları eğitimci ve aileleri
düşündürüyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan İstanbul
Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim
Üyesi Aylin Sözer Çapan, başta okulla ilk defa tanışan çocuklar
olmak üzere okul değiştiren öğrencilerin yeni ortamlarında
yaşadıkları sorunların öğretmen ve aile iş birliğiyle
atlatılabileceğini belirtti.
“Okul önceden ziyaret edilebilir”
“Okul öncesi dönem çocukları aile ve yakın çevrelerinden sonra
ilk defa farklı bir çevrede tek başına zaman geçirmenin deneyimini
yaşayacakları için oldukça endişelidirler” diyen Çapan, “Bu
endişelerini gidermek için önceden evde okul ortamı hakkında
sohbetler yapılabilir. Bu sohbetler sırasında okulun nasıl bir yer
olduğu, öğretmen ve sınıf arkadaşları ile nasıl etkileşim
kuracakları hakkında kısa bilgiler verilmesi yerinde olacaktır.
Okulun nasıl bir yer olduğunu anlayabilmeleri için önceden okul
ziyaret edilebilir, mümkünse öğretmeni ile tanışabilir. Okulun ilk
günü veya tanışmak ve uyum için yapılan oryantasyon günlerinde
okulda kalınan süre normalden daha kısa tutularak okula uyum
konusunda kademeli bir yaklaşım uygulamakta fayda vardır. Okula
yeni başlayan çocuk ne kadar küçük ise bu alıştırma dönemi o kadar
uzun tutulmalıdır. 2-3 yaş çocuğu her gün 1-2 saatlik periyotlarla
başlayarak zamanla süre arttırılabilir. Daha büyük çocuklar da
yarım günlük deneyimlerle başlayarak okulda bulunma sürelerinin
tamamına ulaştıklarında daha rahat okula uyum sağlayabilirler. Pek
çok çocuğun daha önce ailesinde veya yakın çevresinde okula giden
bir başka akranı mutlaka vardır. Çocuklar birbirlerinden bizden
öğrendiklerinden daha fazla öğrenirler. Bu nedenle diğer çocuğun
deneyim aktarımı okulun nasıl bir yer olduğu hakkında ona daha
fazla bilgi verecektir” dedi.
“Zaman kavramı somutlaştırılmalı”
Ailelerin her konuda olduğu gibi okul konusunda da çocuklarına
her zaman doğruyu söylemelerinin son derece büyük önem taşıdığına
dikkat çeken Çapan, “Hemen geliyorum diyerek okula bırakıp akşama
kadar çocuğu almaya gelmeyen ailelerin bu tip yaklaşımı çocukta
temel güven problemlerine neden olur. Bu nedenle zaman kavramını
onun için somut hale getirerek, örneğin ’öğlen yemeğini yedikten
sonra seni gelip alacağım’ gibi bir ifade kullanarak zamanı onun
için somutlaştırıp, söylenilen zamanda da gelip alındığında çocuğun
güvenini kazanmak mümkün olacaktır” diye konuştu.
“Ağlamanın temel sebebi korku”
Okulların açıldığı ilk gün okul bahçesinde ağlayan çocuk
manzaralarının temel sebebinin “aileden kopma korkusu” olduğunun
altını çizen Çapan, “Ağlayan çocukların ağlama gerekçeleri
genellikle korku kaynaklıdır. Bu yabancı oldukları ortamda diğer
çocuklarla veya öğretmenleriyle nasıl etkileşim kuracaklarını
bilemedikleri için karşı taraftan gelecek tepkiler korkularını
arttırır veya azaltır. Çocuğun ailesinden özellikle ona bakım veren
birincil ebeveyninden (annesi, babası, anneannesi, babaannesi veya
dedesi) kopmak zorunda olduğu düşüncesi onun endişelerini arttırır.
Bu endişeler sadece çocuğun ailesiyle oluşturduğu bağın
’bağımlılık’ seviyesine ulaşması dâhilinde daha fazla görülür.
Çocuklar bağımlılık düzeyine varan bu endişelerini aileleri
üzerinden inşa ederler” dedi.
“Çocuğunuza bağımlı olmayın”
Özellikle annelerde görülen aşırı koruyucu tutumun bu duyguların
kaynağı olabileceğini, bunun da çocuğun ebeveyne değil, ebeveynin
çocuğa bağımlı olma sonucunu gösterdiğini ifade eden Çapan, “Bu
durumu sıklıkla gördüğümüz ebeveynler çocuğun ağlamasından rahatsız
olmak yerine tam tersi hoşnut olurlar. Çocuk okulda ne kadar çok
ağlıyorsa ebeveyn kendisini daha çok sevdiği ve özlediği için
ağladığını düşünürler. Ama işte tam da burada çocuklarının ileride
bağımlılık duygularını başka insanlara transfer ederek yaşamak
zorunda kalan bireyler olarak hayatlarını sürdürmelerine neden
olacak gelecek yaşamlarının temelleri atılmış olur” ifadelerini
kullandı.
“Okul, öğretmen ve aile iş birliği çok önemli”
Bu süreçte okulun ve öğretmenin aileye vereceği desteğin büyük
önem taşıdığını vurgulayan Çapan, “Son zamanlarda okullarda yapılan
oryantasyon çalışmalarında bu konuya son derece önem verilmektedir.
Öğretmenler velilerin desteklerini alarak, kendilerini ve kurumu
çocuğa tanıtarak uyum dönemi için etkinlikler tasarlamaktadır. Son
zamanlarda bu konuya verilen önem artmış ve bu konudaki gelişmeler
hem ailelerin hem de çocukların uyum sürecini kolaylaştırmaktadır.
Profesyonel hazırlanmış bir oryantasyon programına ailelerin de
güvenerek dahil olması çocuğun uyum sürecini kısaltacaktır. İster
okula hazır bulunulsun, ister ara dönem geçişi olsun her iki
durumda da aile ve öğretmenin iş birliği yapması bütün sorunların
üstesinden gelinmesi boyutunda en etkili yöntemdir” diye
konuştu.
Ya okul değiştiren çocuklar?
İlkokuldan ortaokula veya ortaokuldan liseye geçen ya da ara
sınıftayken başka bir okula nakil olmak zorunda kalan öğrencilerin
“ilk okul günü”ne de değinen Çapan, bu durumdaki öğrencilerin uyum
süreçlerinin hele bir de ergenlik devreye girmişse son derece
sancılı olabileceğine dikkat çekti. Çapan, “Bu sancılı süreç
tanıdığı sınıf arkadaşlarının çoğunlukta olduğu sınıflara
transferinin yapıldığı çocuklarda daha kolay olmaktadır. Ancak okul
değiştiren çocuklarda bu sancı iki misline katlanır. Sadece ara
kademelerde değil ara sınıflarda da yaşandığında aynı şekilde
çocuklarımızı zorlamaktadır. Nakil olan çocuk hem aile içinde hem
de okulda yeni okul yeni ortam ve kurallar konusunda adapte olmaya
çalışırken ya çok görünür ya da görünmez olmaya çalışarak bu
durumun üstesinden gelmeye çalışır. Ancak her ne kadar aile ve
öğretmen destek olmaya çalışsa da çocuğun yeni okulu kabullenmesini
sağlayacak tek çözüm bir an önce sosyalleşerek arkadaşlar edinmesi
yoluyla bu sürecin atlatılmasını sağlayacaktır. “Yeni çocuk”
etiketini bir an önce üzerinden atmaya çalışan çocuk, arkadaş
çevresinde kabul gördükçe rahatlayacak ve uyumu kendiliğinden
dengeli bir şekilde gerçekleşecektir. Ancak özel yeteneklerini
gösteremeyen, iletişimde güçlük çeken içe kapanık çocuklar bu
durumu atlatmakta diğerlerine göre daha fazla zorlanmaktadırlar.
Okulda öğretmenin ve okul psikoloğunun iyi birer gözlemci olarak
çocuğu, çevresini ve ailesini doğru yönlendirmesi çocuğun bu
sancısını azaltacaktır” diyerek sözlerini noktaladı.