OLMUYOR
Jaroslav Hasek’in ( bitirmeye ömrünün yetmediği ) büyük eseri ‘ Arslan Asker Şvayk ‘ ı okurken hafif dağıldıydı zihnimin bulutları. En azından acı gülümsemelerden doğan güneşin zayıf da olsa ışık hüzmelerine tutunup ayakta görünüyordum.. Taa ki Kastamonu ve Sinop’un böğrüne böğrüne yağan yağmurlara kadar! Afete dönüşen her damlada biraz daha çöktüm. Doğrulmaya çalışıyorum; olmuyor!.
Suat Seren Göğüs Hastalıkları Kampüs’ünde binalar arasında, kontrollerin stresinde koşuştururken memur zammı! haberi düşüyor telefonumun ekranına. Okumamın akabinde ben de düşüyorum. Yanıma yöreme bakınıp doğrulmama yardımcı olacak destek ararken; telefon ekranında çalışma bakanının tarihin en büyük zammı açıklaması çalınıyor gözüme!. Kalkamıyorum ayağa; olmuyor!.
Çandarlı sokaklarına vuruyorum gövdemi ve zihnimi. Karşısına oturup kaleyi seyrediyorum sessiz. 700 yıl kadar önce buralarda yaşayan Cenevizlileri düşünüyorum. Nelere sevinip nelere üzülürlerdi acep!. İki sigara içimlik moladan sonra denizin kıyısındaki manava seyirtiyorum karpuz almak için. On gün öncesine kadar 2 lira olan kilo fiyatının 2,5 liraya çıktığını etiketten okuyunca vücudumun zayıf halkası sağ ayak bileğim kıvrılıveriyor bi daha! Beynimde bir davul, sağ bacağımda bir davul dönüyorum eve.. Sonraki üç – beş günde yürümek, koşmak istiyorum; olmuyor!.
Yeni bir kitaba başlamak iyi gelir diye düşünürken pek sevdiğim Ayşe Kulin’in ‘ Hazan ‘ kitabını alıyorum elime. Ameliyatla başlayıp salgınla süren kitap daha bir daraltıyor! Bırakıyorum bir kenara. Şöyle derin bir nefes almak istiyorum; olmuyor!.
İzmir’den hanidir ayrıyız, köydeyiz. Arada biriken işlerimizi görmek için gittiğimizde trafiğin keşmekeşi hasta ediyor.. Meslek yaşantımda iş gezileri nedeniyle gittiğim İstanbul’dan son uçakla dönerdim, gecelemezdim. Aynı muameleyi şimdilerde benim canım şehrime yapıyor olmak kahrediyor; olmuyor!.
Kitaba dönüştürmek için beklettiğim iki dosyayı nereye gitsem yanımda taşıyorum. Çoğunluğun uyuduğu saatlerde çalışmayı severim. Haber Portalı için hazırladığım yazıya son noktayı koyup o dosyalara yöneliyorum. Meral Hanım’ın Muğla’da yangın bölgelerini ziyaretinde ekrana yansıyanlar doluyor gözüme ve yüreğime.. Burnumda is kokusu, gözümü yaşartan dumanla çöküp kalıyorum. El yordamıyla kalemimi arıyorum; bulamıyorum. Yaş geçtikçe sulu gözlü oluyor insan yalım! Gözyaşlarım süzülüyor yüzümden apansız. Bırakıyorum kendi halime kendimi; ağlıyorum!.
Sosyal Medyada kimi yazı denemelerim taşıdı buralara bendenizi.. Önceleri korktum, çekindim!. Türkçe’nin kılına zarar gelmesini istemem, hele bunu kendi yazılarımda yaparsam kendimi affetmeyeceğimi bilir yakınlarım. Bu titizliğim sonucu kurumsal bir portalda yazılarıma 53 yaşımda başladım. Eşim Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.. Yayımlanmadan mutlaka denetiminden geçer. Yine de hatalarımız olabiliyor, olacak da! Ammaaa; ayrı yazılması gereken bağlaçlar olan ‘ de ‘ , ‘ da ‘ ve o ‘ ki ‘ ler özel takıntılarımdır!. Kimileri bu ve benzeri imla kurallarından habersiz, vatanın en büyük şehri İstanbul’un seçilmiş belediye başkanını eleştiren yazıya da benzemeyen bir şeyler karalayabiliyor! Ya sabır diyorum, olmuyor!.
Son üç beş gündür mehtap gece yarısına doğru gösteriyor kendini Kuzey Ege’nin serin sularında. Bir tek rakı hazırlayıp balkona çıkıyorum. Müziksiz olmaz! Rebetiko dinleyeyim diyorum önce.. Manzaramın solunda Cenevizlilerin fink attığı Corci Adası, sağımda Midilli!. Olmuyor!. Bilgisayarın klavyesinde beynimi takmayan parmaklarım başka bir ezgiyi yollamak üzere kulaklarıma devinimdeler. Ne mi?
Yıllardır hep atıp tuta
Yalan sözü yuta yuta
Koydunuz beni tabuta
Uyu deme, uyuyamam
Yürü deme, yürüyemem
Sus deme, susamam..
Başımızda birer paşa
Nere gidem aklım şaşa
Seslendim hep dağa taşa
Uyu deme, uyuyamam
Yürü deme, yürüyemem
Sus deme, susamam..
Sinem bacı içim yara
Dostum yok ki yaram sara
Yine kaldık bahtı kara
Uyu deme, uyuyamam
Yürü deme, yürüyemem...