Sevdiklerinle misin.. O zaman boş ver..
Öncelikle hepimize sağlığımızın yanında huzur ve sükunetimizi koruyabildiğimiz günler dileyerek yazıma başlamak istiyorum.
Bırakın ülkemizi, insanlık olarak zor günlerden geçtiğimiz konusunda sanıyorum hepimiz hem fikiriz. Bu dönemde duyduğumuz stres, aldığımız vaka sayıları ile her geçen gün daha da artmakta. Bizler dünyada ve yurdumuzda olup bitenleri seyrederken iç güdüsel olarak kendimizi ve ailemizi korumaya çalışıyoruz. Maslow’un hiyerarşisinde de vardır ya hani ilk sırada fizyolojik ihtiyaçları karşılama ve ikinci sırada güvende olma ihtiyacı. Dolayısı ile bunu engellemek ya da yargılamak kimsenin hakkı ya da harcı olamaz.
Ama unutulmaması gereken şey ise bir toplum içinde yaşadığımızdır. "Kendi önlemlerimizi alırken başkalarını zor durumda bırakıyor muyuz ?" acaba düşüncesine ne kadar sahip çıkıyoruz? Ülkeler bir takım önlem planlarını alırken halk olarak buna ne kadar destek veriyoruz? Bunları kendimize soralım bence..
Stresi illaki hissediyoruz ve kaçınılmaz dedik.. Ama bunu kontrol altına almak bizim elimizde. İnsanoğlu “id”sel dürtülerin esiri olarak kalsaydı inanın şu an da bambaşka sosyal oluşumlar içindeydik. Çok uzun zamandır güvende olmaya o kadar alışmışız ki, hiç beklemediğimiz bir anda böylesine büyük bir korku ve riskle karşı karşıya kalmak bizi yordu. Güvenli alanlarımızın olmadığı ya da kalmadığı düşüncesi bizleri gerdi elbette ki.
İnsanoğlunun belirli dönemlerinde bu salgınlar hep olageldi. “1600 lerde İspanyol Vebası, 1800 lerde Kolera Salgını, 2002 de Sars, 2009 da Domuz Gribi” ki domuz gribi daha önce üç defa daha dünyada kendini gösterdi. Burada ismini belirttiğim ya da belirtmediğim tüm salgınlarda maalesef canlarımızı kaybettik, zor günlerden geçildi… Ama aynı zamanda bunu atlatanlarımız da oldu.
Şimdi yeni ve ciddi bir salgın ile karşı karşıyayız. Şu son günlerde olası senaryoları düşünmekten ve neler yapacağınızı planlamaktan eminim ki yorgun düştünüz. Çocuğunuzu, anne babanızı, ablanızı, hastalarınızı düşünüyorsunuz.. Hepinizi çok iyi anlıyorum çünkü hepimizin adına kaygı duyduğu sevdikleri var.
Stres yapmayın demeyeceğim elbette. Mümkün mü Allah aşkına yapmamak!!!
Ama faydasız ve sizi aşağı çekenden uzak durabiliriz. Hali hazırda olmayan belki de hiç yaşamayacağınız senaryoları düşünerek stresi arttırmaktan uzak kalabiliriz.
Peki senaryo düşünmemek mümkün mü derseniz o da şöyle mümkün.. Mecbur kalmadıkça evden çıkmayın çağrıları var ya hani.. İşte onlara ne kadar uyarsak kafamızdaki “ya varsa ya geçtiyse” kuruntuları o kadar azalacaktır.
E mecburen çıkıyoruz dendiğinde de, mevcut önlemlere göre hareket edip gerekli önlemleri almak şu anda elimizde bulunan en reel çözüm ve destek davranışı olarak düşünüyorum.
Unutmayın yaptığımız her sorumsuz davranış bizi üzüntüye sevk edecektir.
Haberleri ölçülü izleyip,sosyal medya da dolaşan yazıları daha az tüketebiliriz. Tüketmek diyorum çünkü peynir ekmek gibi yerken yazılan ve paylaşılanları, aslında biz tükeniyoruz. Bazıları doğru bazıları yanlış bir çok bilgi var bu süreçte.
Evde ailemizle zaman geçirmenin keyfini yaşarken sevdiklerinin yanında sağ salim ve sağlıklı olmasının ne bulunmaz bir nimet olduğunu anladığımız bir dönemdeyiz.
“Sevdiklerinle misin.. O zaman boş ver.. O geçmeyen zaman bir şekilde geçer...”
Hepimize bu zorlu süreçte sabır diliyorum ve sevgilerimi iletiyorum.