Suriye'de harita değişti! Tüm siyasi hesaplar alt üst oldu
İç ve dış aktörlerin müdahalesiyle 7 yıldır savaşın pençesinde olan Suriye’de sahadaki dengelerin değişmesi, siyasi hesapları da alt üst etti.
Abone olİç ve dış aktörlerin müdahalesiyle 7 yıldır savaşın pençesinde olan Suriye’de sahadaki dengelerin değişmesi, siyasi hesapları da alt üst etti.
Rusya ve İran gibi iki önemli gücün desteğini alarak ülkenin orta ve güney bölgelerinde neredeyse tamamen hâkimiyet sağlayan Şam hükümeti, son siyasi hamlesini de Suriye Kürtleri üzerinden yaptı. Cumhuriyet gazetesinden Doğan Ergün'ün haberine göre, YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanadı Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ile Şam’da bir araya gelerek siyasi çözüm konusunda yol haritası çıkaran Suriye hükümeti, ülkede istikrarı sağlamak adına önemli bir adım attı. Lübnan ve Ürdün’le müzakereler yürüten Şam yönetimi, ülkeden ayrılan mültecileri de kabule başladı.
RADİKAL DEĞİŞİM
Suriye’de 15 Mart 2011’de Deraa’da fitili ateşlenen ayaklanmanın
ardından takvimler Eylül 2015’i gösterdiğinde ortaya çıkan tablo,
ülke topraklarının neredeyse yarısında hâkimiyet sağlamış bir IŞİD
gerçeğini gözler önüne seriyordu. Suriye hükümetinin Şam ve batı
bölgelerde sıkıştığı harita, 30 Eylül 2015’ten itibaren Rusya’nın
devreye girmesiyle adım adım değişti. ABD öncülüğündeki IŞİD
karşıtı koalisyon ve desteklediği SDG, kuzeyde cihatçı terör
örgütüne karşı mevzilerini ilerletirken, ülkenin diğer bölgelerinde
Rusya ve İran destekli Şam hükümeti hâkimiyet alanını genişletti.
2016 sonbaharından itibaren ise Türkiye, önce Cerablus ve ardından
El Bab, Afrin ve Azez’de ÖSO güçleriyle birlikte söz sahibi hale
geldi. ÖSO’nun ise Türkiye desteğiyle ilerlediği kuzey sınırı ve
İdlib’deki kimi bölge dışında ciddi bir hâkimiyeti bulunmuyor. Son
tabloda cihatçı grupların hâkim olduğu tek vilayet ise İdlib olarak
görünüyor.
Dünya tarihine damga vurmuş kurallardan biri Suriye’de de işledi: Sahadaki güç, siyasi gidişatı etkiledi. 2012’de BM nezdinde siyasi çözüm için başlayan ve Suriye hükümetinin muhalif güçler karşısında zayıf kaldığı Cenevre süreci herhangi bir somut ilerleme kaydedemedi. 2017’ye gelindiğinde ise Astana’da Ankara, Tahran ve Moskova arasında, Suriye’de çatışmasızlık bölgelerinin yaratılması için imzalanan sözleşme, siyasi çözüme doğru ilerlenmesi için ön açıcı işlev gördü. Rusya’nın inisiyatifi ve BM’nin de desteğiyle bu yılın başında Soçi’de düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi de bir Anayasa Komisyonu’nun kurulmasına giden sürecin önemli bir aşamasını oluşturdu.
ZORLU BAŞLIKLAR
SDK ile Şam arasında yakınlaşma önem taşısa da, masada çözümü çok
kolay olmayan başlıklar da bulunuyor. Öncelikle, ülke yönetimindeki
merkeziyetçi yapı ile Suriyeli Kürtlerin anayasal güvence ve ademi
merkeziyetçi idare yönündeki talepleri önemli bir sürtüşme noktası.
İkinci olarak, enerji kaynakları bakımından kritik öneme sahip, ABD
öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun ve SDG’nin güçlerinin
bulunduğu Deyr ez Zor’da geçişin nasıl sağlanacağı da henüz
belirsizliğini koruyor. Dahası, Kürtlerin ellerindeki silahların
Suriye ordusuna teslim edilip edilmeyeceği de zorlu bir madde
olacak. Görüşlerini aldığımız İstanbul Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nden Doç Dr. Hakan Güneş, Şam’ın SDG ile sert bir
müzakere yürütmek istediğini düşünüyor. Güneş’e göre, Rakka’da bir
süreliğine geçici ara çözüme kapı açsa da Şam’ın önceliğini,
Kürtlere anayasal statü vermek zorunda kalmadan Haseke’ye kadar
olan bölgedeki petrol gelirlerini almak oluşturuyor.
Kritik müzakere başlıklarında ilerleme sağlanması, biraz da sahadaki iki önemli dış aktör olan Ankara ve Washington’ın nasıl tutum alacaklarıyla ilgili. Şam hükümetiyle SDK arasındaki müzakere zemininin arkasında öncelikle Türkiye’nin hamleleri önemli rol oynuyor. Görüşlerini aldığımız gazeteci-yazar Hikmet Durgun, TSK’nin Afrin müdahalesine Fransa dışında IŞİD karşıtı koalisyondan ciddi bir tepki gelmemesi ve Washington ile Ankara’nın Mınbiç konusunda uzlaşı sağlamaları PYD/YPG cephesinde büyük bir hayalkırıklığı yaşandığını vurguluyor.
WASHINGTON-ANKARA YAKINLAŞMASI
Afrin operasyonuyla 140 bin kişinin bölgeyi terk etmek zorunda
kalması ve buraya cihatçı güçlerin yerleştirilmesinin korku
yarattığını söyleyen Durgun, “Ankara’nın, ‘Haseke’ye kadar
ilerleyeceğiz’ iddiasına ABD’den itiraz gelmemesi PYD’yi Şam’la
ortak bir yol arayışına itti” ifadelerini kullandı. Suriye
konusunda çalışmalarıyla bilinen Durgun’a göre, hem bölgede yaşanan
bürokratik sorunların çözülmesi isteği hem de Türkiye’nin,
Rusya’nın etkisini göz önünde bulundurarak Suriye ordusunun
bulunduğu bölgeye girmek istemeyeceği düşüncesi halkta Şam
hükümetiyle ortak çözüm arayışını meşru kılıyor. Öte yandan, Şam
-SDG yakınlaşmasından en fazla rahatsızlık duyan aktörlerin de
Türkiye ve ABD oldukları bir gerçek. Washington’ın, hem yıllardır
bölgeye yaptığı mali destek, hem buradaki fiziksel varlığı hem de
Deyr ez Zor kırsalından elde ettiği petrol ve doğalgaz payını
gözeterek gelişmelerden rahatsız olduğunu vurgulayan Durgun,
SDG-ABD ilişkisinde çatlak oluşabileceğini düşünüyor. Suriye
savaşına “stratejik derinlik” iddiasıyla dahil olan, “Kardeşim
Esad’dan” “Esed’e” sert geçiş yapan Ankara’nın şimdiki önceliğinin
de sınırlarındaki PYD/YPG varlığının ortadan kaldırılması olduğunu
hatırlatıyor. Dahası Ankara’nın, Şam hükümetinin siyasi nüfuzunu
artırmasından rahatsız olduğu da biliniyor.
TÜRKİYE'DE 4'LÜ ZİRVE
Her ne kadar çok sayıda sorunlu başlık söz konusu olsa da, Durgun,
sahadaki ilerlemenin ve Şam’ın son adımlarının çözümü
yakınlaştırdığını düşünüyor. Rusya, ABD ve Türkiye arasında
varılabilecek bir mutabakatın zemininin oluşabileceğini düşünüyor.
Zira, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir
Putin arasında bu ay Helsinki’de gerçekleşen tarihi zirvede,
liderlerin Suriye konusunda ortak çalışma vurgusu dikkat çekmişti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Putin’le yaptığı görüşmede iki ülke
arasnıdaki ilişkilerde olumlu noktaların altını çizmişti.
Erdoğan dün de Türkiye’nin eylül ayında Almanya, Fransa ve Rusya’nın katılacağı bir Suriye zirvesine ev sahipliği yapacağını açıkladı.
İDLİB'İN DURUMU
Suriye’nin istikrara kavuşmasında İdlib sorunu da önemli bir kavşak
olarak duruyor. Silahlı muhaliflerin, cihatçı güçlerin
kontrolündeki tek vilayet olan İdlib, Deraa, Doğu Guta, Kuneytra
gibi bölgelerden tahliye edilen cihatçıların da yerleştirildiği
bölge oldu.
Askeri operasyon sinyali verilen İdlib’de Türkiye’nin garantörlüğünün ve askeri gözlemcilerinin olması ise operasyonun yaratabileceğ riskleri artırıyor. Yazar Hikmet Durgun, Türkiye’nin 12 askeri gözlem noktasının bulunduğu bölgeye Suriye’nin operasyon yapmasının bu aşamada zor olduğuna dikkat çekiyor. Durgun, olası bir çatışma halinde, yaklaşık 1 milyon kişinin Türkiye sınırına doğru ilerleyecek olmasının da bir başka sorun olduğunu vurguluyor. Öte yandan dün, Suriye ordusu ve bağlı güçlerin yaklaşık 3 bin kişilik bir askeri gücü İdlib yakınlarına yerleştirdiği bildirildi.
TAHRAN GERİLİMİ
Suriye’nin ve bölgenin geleceğini etkileyebilecek en önemli
belirsizliği ise ABD, Körfez ülkeleri ve İsrail’in İran’a karşı
yoğunlaştırdığı asgreif politika oluşturuyor. İran’a yönelebilecek
veya İran’dan kaynaklanabilecek herhangi bir saldırgan hamle
Suriye’de etkin olan tüm aktörlerin konumlanışlarını bir kez daha
gözden geçirmelerine neden olacak. İran konusunda çalışmalarıyla
tanınan Doç. Dr. Hakan Güneş, İran konusunda süregiden gerginliğin,
en azından bir süre daha yüksek perdeden söylemler ve ekonomik
yaptırım kartlarıyla süreceğini düşünüyor. Türkiye’nin İran
konusunda sıkıştığını vurgulayan Güneş, Ankara’nın Tahran’dan
aldığı petrolün miktarındaki düşüşün de bunun işareti olduğunu
savunuyor.
İsrail’in İran’dan öncelikle Suriye’de kendisine yakın bölgelerden çekilmesini talep ettiğini hatırlatan Güneş, Tahran’a bağlı güçlerin Suriye’deki varlığının potansiyel bir bölge gerilimine açık kapı bıraktığı görüşünde.