TARABYA'DAKİ EV
Ev diyemeyeceğim, villa mı saray yavrusu mu desem daha iyi anlatılır tam bilemiyorum, varaklar, aynalar, pırıltılar...
Evde tahtlar var. “Fatih Sultan Mehmet’in tahtından esinlendik” -miş! miş! falan...
Tam 8 taht konmuş eve. Evin manzarasından Tarabya tarafında olduğunu saptıyorum. Evin içine yerleştirilen plazma ekranlardan 24 saat Boğaz manzarası izleniyor. Mimber hayli şatafatlı. Yani mimber de var evde. Zaten evin her köşesi şatafatlı. Swarovski taşın girmediği nokta yok, tuvaletler bile taşlı. Napolyon’un at üzerindeki görüntüsünü çağrıştıran tablo dikkatimi çekiyor. Neyse ki tahmin ettiğim gibi resimdeki Napolyon değilmiş! Aynı evin mutlu görünen sahte yüzü gibi.
Şatafatlı mimari ile yapılmış. Belli ki milyon dolarlar uçuşmuş evin yapımında.
Ama...
Zenginlik değil insanın özlediği, insan bir evde ruh arar. Yaşanmışlıklar eski bir evin her tuğlasında ve taşlarında bile bir bir kendini hissettirir insana. Küçük bir balkonunda bile doyasıya sevmişlik, sevilmişlik vardır. Varsın biraz eski püskü görünsün. Her odasında biraz hüzün biraz sevinç olan evler benim için eve benzer.
Ev dediğin sıcacık olmalı
kapısı açılınca yüzüne,
kavrulmuş soğan kokusu vurmalı. Sobanın üzerinde tüten tarhana ve yeni yürüyen bir oğlan çocuğu henüz eşikte bacaklarına sarılmalı.
Sana dair olmalı içinde ne varsa. Sevgiyi ve huzuru insan evinde bulmalı. Veyahut acımasız bir günün bitiminde her şeyi basiretli bir dost gibi unutturmalı insana.
Aynaya benzemeli ev...
Ev dediğin ruhunu yansıtmalı.
Seni ayak seslerinden tanımalı mesela. Koltuğu, somyası, kapının kolu mesela yolunu beklemeli terlikler heyecanla. Yoksa neye yarar içinde,sevgiyle sulanan çiçekler olmayınca.
Ne evler gördüm eşsiz manzaralıydılar, ne evler gördüm konforda sınırsızdılar. O evler ki ne kadar mutsuz, ne kadar da boştular. Paha biçilmezdi eşyaları yinede huzursuzdular
ev dediğin sıcacık olmalı yoksa ev dediğin neye yarar.
Seni bekleyen bir sofra kurulmayınca.
Huzur dolu bir ev diliyorum...