Temel Karamollaoğlu'ndan iktidara mafya tepkisi
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin genel merkezinde konuştu.
Abone olSaadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Son günlerde ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan Peker'in iddiaları hakkında konuşan Temel Karamollaoğlu, "Yargı mensupları, emniyet yetkilileri, siyasiler, iş adamları, gazeteciler ve mafya liderleri aynı cümlenin içerisinde zikredilir hale geldi. Aynı otelde tatil yaptıkları ve para alışverişinde bulundukları iddia ediliyor. Yer yerinden oynaması gerekirken yetkililer kafalarını kuma gömmektedir. Totaliter rejimler için sopa neyse bizim gibi ülkeler için de propaganda ve medya kuruluşları odu. Ülkemizde son yıllarda medyanın ne hale geldiğini hepimiz görmekteyiz." dedi.
Saadet lideri Karamollaoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
4 yıl evvel hain terör örgütü tarafından alçakça katledilen evladımız, Şehit Öğretmen Aybüke Yalçın'ı rahmetle anıyorum. Mekanı cennet, ruhu şâd olsun.
9 Haziran 1995 tarihinde, merhum Erbakan Hocamızın önderliğinde ve merhum Mehmet Akif İnan'ın gayretleriyle kurulan Memur Sen'in 26. kuruluş yıl dönümünü tebrik ediyorum.
Esnafın yaşamış olduğu sorunlara görmedim, duymadım, bilmiyorum demenin geçerliliği yok artık! İşte biz size Esnaf Kongresi vesilesiyle gösterdik, duyurduk ve artık biliyorsunuz. Vatandaşımızın sesine ses olmaya, derdini kendi derdimiz kabul ederek çözüm yollarını aramaya ve paylaşmaya devam edeceğiz. Yarın da 'Çiftçi Kongremizi' icra edecek, sıkıntılarını ve taleplerini yine birinci ağızdan, kendilerinden dinleyeceğiz. İktidar, bugüne kadar olduğu gibi sorumluluklarını yerine getirmemeye devam ederse inanıyoruz ki ilk seçimde milletimiz Saadet Partisi'ni yetkilendirecek ve işte o zaman biz bu yetkilendirmenin tüm gerekliliğini hakkıyla yerine getireceğiz.
Her bir vatandaşımız ve toplumumuzun her bir kesimi büyük problemler yaşamaktadır. Hal böyleyken iktidarda bulunan arkadaşlar bir başka Türkiye tablosu çizmeye çalışıyor. ABD bizi kıskanıyor, Avrupa imreniyor. Yakında çağ atlayacağız çatlayacaklar, patlayacaklar söylemleriyle algıları yönetiyorlar. Keşke ortada kıskanılacak bir ekonomi tablomuz olsa! Ama maalesef yok, ne yazık ki durum hiç de anlatıldığı gibi değil. Almanya'da asgari ücret 1.614 Euro; Türkiye'de ise 3.577 lira. Wolkswagen Polo marka araç Almanya'da 16 bin Euro, Türkiye'de 216 bin TL. Bu araç; Almanya’da 10 aylık, Türkiye’de ise 60 aylık asgari ücretle alınabiliyor. Soruyorum kim kimi kıskanıyor?
Biz istiyoruz ki gerçekten ekonomisiyle, insanlarının alım gücüyle, hayat kalitesinin yüksekliğiyle hakikaten özlem duyulan ve kıskanılan bir ülke haline gelelim. İşte biz bunun için çalışıyor bu gaye ve motivasyonla siyaset yapıyoruz.
LGS’de sorulan matematik soruları yetkililerin halden anlamazlığının son örneğidir. Pandemide herkes aynı eğitimi ve desteği al(a)mamışken bu denli zor sorular sorulması, eğitimde yıllardan beri yaşanan fırsat eşitsizliğini derinleştirmekten başka neyi ifade eder?
Bugün denizlerimizde gördüğümüz şey çevreyi kirletmeye ve memleketimizin doğal güzelliklerini tahrip etmeye dayalı büyüme modellerinin artık sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Marmara Denizi'ndeki müsilajın en önemli nedenlerinden olan atık sularla ilgili 2006 yılında çıkarılan Kentsel Atıksu Yönetmeliği bugüne kadar neden uygulanmadı? Problemi biliyorlarmış ama rafa kaldırıp tek adım bile atmamışlar. Çevre Bakanı çevreyi bilmiyor. Kendine göre bir türkü tutturmuş söyleyip gidiyor. Çözemezsiniz! Niye kendileri söylüyor, kendileri dinliyorlar çünkü gerçeği duymak istemiyorlar. Bu hükümet tarafından Türkiye’nin hiçbir probleminin çözülmeyeceğine kaniyim ve bunu herkes görüyor.
Yargı mensupları, emniyet yetkilileri, siyasiler, iş adamları, gazeteciler ve mafya liderleri aynı cümlenin içerisinde zikredilir hale geldi. Aynı otelde tatil yaptıkları ve para alışverişinde bulundukları iddia ediliyor. Yer yerinden oynaması gerekirken yetkililer kafalarını kuma gömmektedir. Totaliter rejimler için sopa neyse bizim gibi ülkeler için de propaganda ve medya kuruluşları odu. Ülkemizde son yıllarda medyanın ne hale geldiğini hepimiz görmekteyiz.
Vatandaştan, KYK borçlusu gençlerden alacağını söke söke alan devletin kimlere göz yumduğu çiftçiye, esnafa, vatandaşa destek olması gereken Ziraat Bankası'nın kimlere, hangi amaçla kıyak çektiğinin de ortaya çıktığı kanaatindeyiz. Türkiye'de tarımı ve hayvancılığı desteklemek çiftçiye, köylüye, vatandaşa destek olmak amacıyla kurulmadı mı Ziraat Bankamız? Anlaşılan burada denklem tersinden işliyor; fakirden alıp zengine veriliyor, işçiden alınıp patrona veriliyor, esnaftan alınıp müteahhide ve medya holdinglerine veriliyor.
İddialarda adı geçenler, nasıl bir ihtiyaç duydular da milyon dolarlık kredi çekerek bir medya kuruluşu satın aldılar? Bu nasıl bir ihtiyaçtır, bu neyin desteği millet bunu bilmek istiyor. Parası olmayan biri medya kuruluşunu neden alıyor ve biz bu paranın ödenip ödenmediğini de bilmiyoruz. Buradan açık çağrıda bulunuyorum adaletten emniyete, iş dünyasından siyaset kurumuna ve devletin tüm kılcal damarlarına varıncaya dek ortalığı saran bu müsilajdan ülkemiz bir an evvel arındırılmalıdır.
Eskilerin güzel bir ifadesi var. çiğ yemedim ki karnım ağrısın Saadet Partisi olarak bugüne kadar ne çiğ yedik, ne milletin alın terine, emeğine, tek kuruşuna elimizi uzattık, ne de birilerine peşkeş çektik. Bu nedenle de karnımız hiç ağrımıyor. İddiaların araştırılmasının, soruşturulmasının, çiğ yiyenlerin, milletin hakkını gasp edenlerin ve bu yüzden de dile getirilen iddialar nedeniyle karın ağrısından kıvrananların hesap vermesi gerekliliğini her fırsatta ve her zeminde dile getireceğiz.
Kanada'nın Ontario eyaletinde bir saldırganın, aracını kaldırımda yürüyen Müslüman bir ailenin üzerine sürmesiyle dört kişi hayatını kaybetti. Meydana gelen bu saldırıyı nefretle kınıyorum. Bugün Avrupa'da ciddi bir İslamofobi var. Avrupa gerçeklerle yüzleşmek, İslam ülkeleri de bu konuyu tüm yönleriyle ele almak mecburiyetindedir.
Cumhurbaşkanının, bizim sınırlarımızı da tehdit eden BOP’un eş başkanlığından çıktığını ve artık bu projenin karşısında olduğunu ifade etmesi gerekir. 19 yıllık iktidarları boyunca İslam Birliğini de D-8’i de gündemlerini almadılar. Bunlara sahip çıkmalı ve bölgemizdeki tehditleri ciddiye almaya mecburuz.