Anasayfa /  Sağlık

Türk Pediatri Kurumu'ndan 'aşı' açıklaması

Türk Pediatri Kurumu aşılar hakkında bilgilendirme yapıldı. Son zamanlarda yapılan olumsuz propagandaların etkisinde kalınmaması gerektiğini ifade eden Türk Pediatri Kurumu aşı yapılmamasının toplum sağlığı açısından risklerini değerledirdi.

Abone ol
Abone ol 07 Ocak 2018 00:59

Aşılar hastalıklara karşı bağışıklama (korunma) sağlamak amacıyla insanlara ya da hayvanlara uygulanan, zayıflatılmış mikropları ya da bu mikropların değişik ürünlerini içeren tıbbi ürünlerdir. Bunlar vücuda verildiklerinde hastalık oluşturmaksızın bağışıklık sistemini uyararak, vücutta o mikroba karşı özel savunma maddelerinin (antikorlar) üretilmesini sağlarlar. Böylelikle, o mikroorganizma ile karşılaşıldığında bu antikorlar mikropları yok ederek hastalığı önlemiş olurlar.

Çocukların aşılanmalarının üç amacının olduğu söylenebilir. Her şeyden önce çocukların hastalıklardan, bu hastalıkların neden olabileceği komplikasyonlardan ve sakatlıklardan; hatta ölümden korunması öncelikli amaçtır. Aşısı bilinen bir hastalığa karşı aşılanmak ve o hastalıktan korunmak her çocuğun hakkıdır. İkincisi kitlesel uygulamalarla toplum sağlığının korunması, iş ve okul günü kaybının önlenmesi, hastalıkların ülkeye getirdiği tedavi ile ilgili doğrudan, ya da indirekt harcamaların azaltılmasıdır. Üçüncüsü ise tıpkı çiçek hastalığında olduğu gibi, insanlara yüzyıllardır büyük acılar çektirmiş olan bulaşıcı hastalıkların yeryüzünden tamamen silinmesidir. Bu onyıllar süren büyük bir mücadele sonucunda başarılmıştır.

Elbette aşıların yan etkileri olabilir ve olacaktır. Bu yan etkiler genellikle aşı yerinde şişlik ve hafif ateş gibi basit yan etkilerdir.Daha ciddi yan etkiler son derecede nadir görülürler.

Aşıların hepsinin yüzde yüz etkili olduğunu da söylemek mümkün değildir; ya da günümüzde kullanılan aşıların en “ideal” aşı olduğu da söylenemez. En ideal aşı, tek seferde birçok hastalığa karşı bağışıklık sağlayacak olan, can yakmayan, hiç yan etkisi olmayan bir aşı olmalıdır; ama bugün için böyle bir aşı henüz yoktur.

Hiç unutulmaması gereken şey, aşıların insanoğlunun enfeksiyon etkenleriyle (mikroplarla) olan savaşındaki en önemli kazanımlarıdır.

Veba, çiçek, sıtma, gibi hastalıklar, orta çağdan itibaren geniş kitlesel ölümlere, savaşların kaybedilmesine, yeni toplumsal alışkanlıkların oluşmasına ve ülkelerin nüfus yapılarının değişmesine yol açmışlardır. Çiçek hastalığı 1977 yılında dünya yüzünden silinmiştir ve 1980’lerden itibaren aşısı yapılmamaktadır. Bu çok büyük bir başarıdır. Günümüzden örnek vermek gerekirse, ülkemiz 1998’den itibaren çocuk felcinden arınmış ülke statüsündedir.

Eskiden,kış aylarında servislerde günde 1-2 tane kızamığa bağlı ölüm olurdu. Kızamık hastalığının kendisi de bir çocuk hekimi olan Dr. Ceyhun Atuf Kansu’ya “Kızamık Ağıdı” şiirini yazdırdığını unutmayalım. Difterili çocukların nefes alamadıkları için çektikleri eziyeti biliriz. Çocuk felcini artık ülkemizde görmüyoruz. Yenidoğan tetanosu çocuk hekimlerinin kabusuydu, neyse ki artık görmüyoruz. Sirozlu bir çocukta ilk düşündüğümüz hastalık Hepatit B idi. Bizler bu hastalıkları yıllardır rastlamıyoruz.

Rutin uygulamaya giren pnömokok (zatürre) ve Hemophilus influenzae tip B (menenjit) aşılarının sayesinde üniversitelerimizde eğitim amaçlı öğrencilerimize gösterecek menenjit bulamıyoruz. Yok değil tabi ama eskiden günde 1-2 menenjitli hasta servise yatırırken bu sayı ayda 1-2 taneye kadar düştü.

Günümüzde bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir dönem yaşıyoruz. İnternette ve değişik medya organlarında konuyla hiç ilgisi olmayan kişilerin garip diyet önerilerine, otlarla prostat tedavileri, kansere “iyi” gelen bazı bitkisel ilaçlar ve benzeri gibi modern tıbbın kabul etmediği pek çok yanlış ve bazen de zararlı olabilecek bilgiye kolayca ulaşmak mümkündür. Geçenlerde televizyonda pediatri ile ilgisi olmayan bir bilim insanının, anne sütünün yerine geçebilecek tek şeyin zeytinyağı olduğunu söylediğini hayretler içerisinde duyduk.

Aşılar ile ilgili hal böyle iken, günümüzde aşıların gerekli olup olmadığının, hatta aşıların zararlı olduklarının tartışılıyor olması bile utanç verici bir durumdur.

Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de aşı karşıtı gruplar bulunmaktadır. Bunların bazıları dinsel gerekçelerle, bir kısmı aşıların olası yan etkilerini abartarak, bazıları ise aşıların içerisindeki koruyucu maddelerin zarar verdiğini iddia ederek aşılara karşı çıkmaktadırlar. Tabii daha da kötüsü, tıp camiasından gelen aşı karşıtlıklarıdır. Aşılara karşı çıkanların sayısı neyse ki çok değil, ama medyatik olmaları nedeniyle insanları olumsuz yönde etkileyebiliyorlar. Dikkat çekmek istediğim bir başka nokta, bu kişilerin bilimsel bir platformda, örneğin bir kongrede, ya da yaptıkları bilimsel bir araştırmanın sonuçlarını açıklayacakları bir bilimsel dergide bu olumsuz görüşleri bildirmemeleri, bunun yerine medya araçlarını tercih etmeleri. Ayrıca, aşı konusunda insanların kafalarını bulandıran bu tıp mensuplarının, güya yerleşik yanlış tıp algısını yıkmak için, örneğin meme kanserinin erken tanınmasında tartışmasız yeri olan mamografiye, ya da kalp uzmanlarının önerdiği kolesterol ilaçlarına ve benzeri konulara da karşı çıktıklarının altını çizmek isteriz.

Aşı karşıtlığı için bir başka gerekçe de, aşıların içerisinde olan civalı ya da aluminyumlu katkı maddeleridir. Bunlar aşıların bozulmadan saklanabilmesi, ya da etkinliğininin artırabilmesi için aşılara eklenen maddelerdir. Aşılardaki civa, thiomersal formunda bulunur. Thiomersal, etil grubuna bağlanmış civadır. Civanın zehirlenmelere sebep olan formu ise, metil grubuna bağlanmış olan ve deniz ürünlerinde bulunan metil civadır. Etil ve metil gruplarına bağlanmış civalar aynı şeyler değildir ve aynı şekilde davranmazlar. Thiomersalin aşıların içerisinde bulunmasıyla otizm gelişebileceği iddiası, sağlam temellere dayanmamaktadır. Tartışmayı başlatan yazı ünlü tıp dergisi Lancet’te 1998'de yayımlanmış ve, kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısının otizme neden olabileceği ileri sürülmüştü. Ancak bu çalışmanın doğru olmadığı ve Dr. Andrew Wakefield'ın yaptığı araştırmanın yayımlanmamış olması gerektiğini kabul eden Lancet, yazılı açıklamasında, bu çalışmanın sonuçlarının doğru olmadığını kabul etmiştir.

Aşı karşıtları, bulaşıcı hastalıklarla ilgili net verilere, ve aşıların güvenli olduğunu gösteren yüzlerce hatta binlerce çalışmaya rağmen, hala aşıların zararlı olduğunu iddia etmekten çekinmemektedir. Aşı karşıtı lobinin iddiaları nedeniyle, aslında otizm araştırmalarına yönlendirilebilecek kaynaklar boşa harcanmakta ve sonuçta ortaya çıkan tablo hem otistik çocuklara hem halk sağlığına zarar veriyor. 

Buna benzer şekilde bazı aşılarda bulunan aluminyumun miktarının son derecede düşük olduğu ve bu düzeylerde sinir sistemi üzerinde herhangi bir kanıtlanmış toksik etki göstermediği kabul edilmektedir..

Bazı ailelerin çocuklarını aşılatmamaları ile ilgili durumun hukuksal boyutu vardır ve buna karar verecek olan yargıdır. Elbette kendisinin ya da ailesinin rızası dışında kimseye tıbbi bir işlem yapılamaz. Ancak, söz konusu durum toplum sağlığını ilgilendiriyorsa, o zaman bu durum tartışılabilir, ki aşılar için böyle bir durum söz konusudur. Bilinçli olarak aşı yaptırılmamış bir çocuğun o hastalık nedeniyle sakat kalması, hatta ölmesi bence çocuğa karşı kötü muameleyi de aşan, çocuğun hayatına kast eden bir davranıştır. Elbette herkesin çocuğu onun en değerli varlığıdır; kimse kendi çocuğuna zarar vermek istemez. Onun için en doğrusu çocuğuma aşı yaptırmam diyen kişilere, ayrıntılı bilgi vererek onu ikna etmektir.

Aşılamaların temel amaçlarından birisi de sadece kişisel bir korunma değil, aynı zamanda toplumsal bir bağışıklama sağlanması ve sonunda o hastalığın eradike edilmesi yani yeryüzünden silinmesidir. Bunun için de toplumun büyük kesiminin, mümkünse tüm çocukların aşılanması şarttır. Günümüzde çevremizdeki savaşlar nedeniyle komşu bazı ülkelerde sağlık politikaları da iflas etmiş ve çocukları aşılanmamıştır. Bu ülkelerden milyonlarca insan ülkemize göç etmekte ve bulaşıcı hastalıklar açısından tüm toplumu risk altına sokmaktadır. Bunun için Sağlık Bakanlığı ek aşılama kampanyaları ile toplumdaki bağışıklanmayı güçlü kılmaya çalışmaktadır. Ayrıca, aşılanmamış kişiler, toplum içerisindeki bağışıklığı zayıf, kanser hastası, yenidoğan, organ nakli yapılmış milyonlarca riskli kişinin sağlığını da tehlikeye sokmaktadırlar.

Ülkelerin sağlık politikalarını organize eden ve uygulayan Sağlık Bakanlıklarıdır. Aşılama politikaları planlanırken de o hastalıkları ülke sağlığı için getirdiği yük ve ülke kaynaklarından koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan pay dikkate alınarak bir strateji geliştirilir. Aşı kampanyaları da yeni bir risk oluştuğunda uygulanır. Örneğin Suriye’den büyük ölçekli göçler nedeniyle ülke çocuklarının sağlığının riske girmesi nedeniyle uygulanmakta olan kızamık ve çocuk felci aşılama kampanyalarının büyük aşı firmalarının zorlaması ile ilgili olduğunu söyleyebilmek bence bir akıl tutulmasıdır.

Sonuç olarak, , ailelerin yapılan olumsuz propagandalara kulak asmamalarını ve çocuklarını Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği şekilde güvenle aşılatmalarını öneriyoruz.


Yorumlar