Doğruyu göremeyip kör olanlar, iyiliği inkar edip nankör olanlar, yanlışı doğru sanıp cahil olanlar, insanların yanlışından ve çaresizliğinden zevk duyanlar var ya! İşte o insanların çevresinden dolanıp yolunuzu değiştirin. Çünkü çıkarlarına düşkün insanlar içten pazarlıklıdır. Sizi görmelerini asla beklemeyin çünkü kendine dört göz sana kördürler.
Günümüzdeki gerek siyasal davranışlar gerekse bireysel hareketler bu yönde hızla ilerliyor. Bu insanlara mesafeli olmak lazım. Çünkü başkalarının davranışlarını izlerler ve görürler ama kendi yanlışlarını sorgulamazlar. Kendi geçmişlerine dönüp bakmazlar, başkalarının hatalarını sorgulamaktan kendilerine zaman bulamazlar... Kendi vicdanlarında hapsederler seni, çabuk aldanırlar ve çabuk aldatırlar.
Şimdi iki paragraftan oluşan bu kadar sitemli yazıyı neden yazdınız bayım diyeceksiniz? Haklısınız ama bir nedeni var elbet...
Muhalefetin başındaki kendileri şahane zat ve afili avaresinden son zamanlarda alkış alan beyan ve beyanatlar üzerine bu yazıya böyle bir paragraf ile başladım.
“Tutuklu olan gazeteciler mevzuu...”
Evet hapiste olan, tutuklanan ve yargılanan gazeteciler ve yazarlar var doğru. Bunların başında Nazlı Ilıcak ve MİT Tırlarını ifşacısı, baş aktörü Can Dündar’da var. Biri içeride unutuldu diğeride Almanya’da kendi YouTube kanalından ahkam kesip ülkemizi dışarıdan karalamaya devam ediyor. Hele biri varki FETÖ mevzuları çıkınca soluğu Amerika’da alan Emre Uslu. Aslında bu zat eskiden Emniyet Amirliği yapmış, sonra ver elini Amerika.
2001 senesinde, Yüksek lisans eğitimi için Amerika Birleşik Devletleri’ne giden Uslu, burs süresi bitmesine rağmen Türkiye’ye dönmedi. Bu yüzden her 3 ayda bir sürekli “Okyanus ötesi uçuş yapması sakıncalıdır” raporu gönderdiği iddia edildi.
2005 senesinde Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü, Uslu’ya para karşılığı yazı yazdırmaya başlar. İddiaya göre İngilizce bilgisi yeterli olmayan Emre Uslu’nun yazılarını Utah’taki emekli bir CIA elemanı düzeltmekteydi.
Bir süre The New Anatolian Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptıktan sonra Taraf Gazetesi’nde “Açılım” adlı köşede yazdı.
Şimdi Okyanus ötesinden, ülkesindeki iktidarı al aşağı etmek için bel altından vurmaya devam ediyor.
Doğrusu ben şahsen hiç bir gazetecinin ve yazarın ne şartlar doğrultusunda olursa olsun tutuklanıp içeriye tıkılmasına taraf değilim. Herkes düşüncelerini iyi veya kötü söylesin. Bunda “Vatana ihanet” dışında ki yazılar hariç bir sakınca görmüyorum.
Nasıl R.Tayyip Erdoğan’ın bir şiir okuması müsebbi ile içeriye atılması yanlış ise, diğer tutuklanan gazetecilerinde fikirlerini söyledikleri için içeriye atılması bir o kadar yanlış.
Buna rağmen gazetecileri içerde tutan bu günkü siyasi irade, kendisine istenmeyen bir davranışı başkalarına uygulamasıda bir o kadar yanlış. Fikirleri hiç bir zaman hapsedemessiniz unutmayın. Ne oldu hapsettik hepsi kendine dünyanın başka yerinde yer buldu ve senin aleyhine çalışıyor. Eğer ülkede tutabilseydik bunları bu kadar bileğlenmeyeceklerdi sana karşı. Şimdi azılı bir düşmandan farksızlar.
Şimdi gelelim muhalefetin başındaki şahane zat ve afili avarelerine.
Hani derler ya! “Dil başka söyler, gönül başka” bunlarda o dediğimden. Kendi söylediklerine bile inanmayan güruhlardan.
Bu ülke aydın ve yazarları içinde hapiste yatma rekoru solcu yazar Hikmet Kıvılcımlı’ya aittir...
Çeşitli davalardan aldığı cezalarla hayatının 22.5 yılı hapiste geçti...
Onu şu yazarlar izledi:
- Kemal Tahir 12.5 yıl...
- Nâzım Hikmet 12 yıl...
- Necip Fazıl 10.5 yıl...
- Aziz Nesin 5.5 yıl...
- Orhan Kemal 5 yıl...
Bunlar tek parti dönemindeki cezalardı.
1960’tan sonraki dönemde Necip Fazıl için çeşitli davalardan istenen cezaların toplamı 100 yılı bulmuştu...
1938 de Maksim Gorki okuduğu İçin 5 yıl yatan Orhan Kemal’e yazık edilmedi mi?
Yaşasın Kürdistan diyen Yılmaz Güney gibi sanatçıları hiç saymıyorum bile. Sonrası ise kendi döneminde hapsettikleri bu adamı başlarına taç ettiler.
Peki soruyorum kim durdurabildi bu fikirleri? Ne söylediyseler söylediler, hoşuna gitti gitmedi. Hepsi birer kahraman şimdi. Emin olun bu iktidar dönemindeki tutuklanan gözeticiler de ileride birer kahraman olarak anılacaklar. Eserleri belki okullara okutulacak. Fikirler zamanla kabullenilir hale gelecek.
Yaşasın Kürdistan diyenler bile şu an milletin efendisi haline gelmiş. Mesele bu insanların ne demeye çalıştığını anlamak. Kürdistan meselesi geldi başımıza çöreklendi mi? Evet baş sorunumuz hemde. Kürt meselesi diye bir sorunumuz var mı? Yok destekte var. Zamanın iktidarları bu sesleri duysalardı şimdi böyle bir sorun olmayacaktı belkide.
Şimdi bir isim zikredeceğim size yuh be diyeceksiniz! Bazı zatlar hop oturup hop kalkacaklar, bu isim kim mi?
İstiklal Marşımızın yazarı, Türkiye’nin “milli şairi” Mehmet Akif Ersoy…
O, her mekânda okunan İstiklal Marşı’nın, ilgisizlikten ölen yazarıydı... Nitekim memleketine ihanet etmiş bir adam gibi muamele görmeye tahammül edemedi ve gönüllü sürgüne gitti… Bu araştırılmadı, neden gönüllü sürgün istediği hiç sorgulanmadı. Milli şair hayatının son günlerini de sürgünde geçirdi.
Emre Uslu meselesine gelince, şu an yediden yetmişe hepimiz bir vatan haini olduğuna inancımız tam. Bu zibidiyi bu yazımdan muaf ediyorum bilesiniz. Çünkü böyle bir evladı bir Türk anası doğuramaz.
En çok acıdığım yazarlar ise zatı muhalefetin eski iktidarları döneminde hapse atılan, sürgün olan yazarlar şairler. Bu yazarların her yazdığı kelimeye şimdi inanıyor ve severek okuyoruz değil mi?
“Evet” seslerini duyar gibiyim...
Madem hem fikirsiniz benimle bu yazımı bir şairi dilinden dökülen dizelerle kapatmak istiyorum. Buyurun yüksek sesle birlikte okuyalım.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın dilinden yazıyorum
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Evet!
Şairin dediği gibi bir memleket istiyorum bende... Kardeş kavgasına nihayet olsun.
Vee
Hapiste veya sürgünde kim varsa serbest kalsın. Dönsün vatanına. Şair şiir yazsın, Yazar fikirlerini...
Fikirler var oldukça çözümlerde var olacaktır. inancım buna tamdır. Nasıl Şair ve Yazar yazmaya muktedir ise, sende siyasetçi olarak bu sesleri duymak zorundasın. Fikirleri dinlemeyen iktidarlar ülkenin başına ne geleceğini bilemezler. Fikirler önce söylenir sonra çağlayan gibi akarlar. Önünde duramazsın sonra. Çünkü onlar halkın sesi ve dilidirler. O dili kesmeye, susturmaya, kalemini elinden almaya kalkarsan vah haline!
Siyasetçinin işi çözüm üretmektir. Biz Osmanlı’da 72 millet nasıl bir arada yaşadıysak Türkiye Cumhuriyetinde, Türkler, Kürtler, Zazalar, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler, Keldaniler, Yezidiler, Bahailer, Aleviler, Lazlar, Hemşinliler, Çerkesler, Gürcüler, Arnavutlar, Pomaklar, Gacallar hep birlikte gayet birlik içersinde yaşayabiliriz. Yeterki sevgiyle herkes birbirini selamlayabilsin. Fikirlerini söyleyebilsin. Fikirde anlayış var oldukça biz birbirimize daha yakın olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Çünkü biz hep birlikte Türkiye’yiz...
Sevgi ve selamlarımla